"Dış hatlar gidiş katında tanık olduğum, hayatımın en kötü olayı..."

"Salih var bizim yan ofiste. Sigara içmek için dışarı çağırdım, birer kahve alıp muhabbet ederiz dedim. Sigara içmiyor Salih, boşver abi bu saatte sigara içme sigara insanı öldürür dedi."

"Çıkmadık dışarıya... Aradan üç-dört dakika geçti..."

"İki yolcu geldi, bir şeyler soruyordu. O sırada sesler yankılandı. Bağırmalar, silah sesleri, koşan insanlar... Anlam veremedik, silah sesleri iyice yaklaşınca arka ofise attık kendimizi. Dışarıdaki insanları içeri aldık. İyi mi yaptık kötü mü yaptık düşünemedik. Çocuklar, gençler, kadınlar... Herkes şokta, ağlıyor. Ofis tamamen camdan, kapılar aynı şekilde, tekme atsan cam kırılacak. Yere yattık, üçlü koltuğumuz vardı, onu ters çevirdik. Mini buzdolabını siper yaptık. Ne kadar sert eşya varsa dizdik. Başka bir şey kalmayınca beklemeye başladık dört metrekare ofiste."

"Uzun bir süre silah sesleri devam etti, çok yakınımıza kadar geldi."

"Yerde yatıyoruz, kapıyı açamıyoruz, dışarıda kıyamet kopuyor ama hareket edemiyoruz. İkinci Dünya Savaşı filmlerindeki sahneler geldi aklıma. Toplu katliam yapanların, evin altında saklanan insanları öldürme sahnesi... Ölü numarası mı yapsam, yoksa kapıyı biri açarsa üzerine mi atlasam diye farklı bir şeye büründüm."

"Kimi eşini, kimi annesini, kimi sevgilisini aramaya başladı."

"Herkes ölmeden önce son kez sevdiklerine bir şeyler söylemek istiyordu. Salih sevgilisiyle vedalaşıyordu, 'Hakkını helal et' dedi. Annemi, kardeşimi, sevdiklerimi arasam, 'Ben de son kez konuşsam' diye düşündüm. Sonra ben onlarla konuşurken o anda öldürürlerse onların yaşayacağı durumu düşünüp vazgeçtim. Hoşlanılan kızı aradım. Ne söyledim hatırlamıyorum. Birinin bilmesini ya da son kez konuşmayı istedim, bilemiyorum."

"Çok geçmedi, 30-40 metre yanımızda büyük bir patlama oldu."

-Not: Fotoğraf Belçika'daki patlamadan.-
"Yan ofisin camları parçalandı, büyük bir gürültü koptu. 'Eyvah geldiler' dedik. Sessizlik oldu, herkes içeriye birinin ateş açacağını ya da kapıyı kıracağını düşündü. Bekledik, bildiğin ölümü bekledik. Silah sesleri kesildi. Etraf toz duman oldu. Bir iki dakika dayanabildik. İçeri aldığımız insanlardan bazıları camı kırıp aşağı atlamak istedi. Sakinleştirip ofisten sürüne sürüne çıktık. Etrafta yardım çığlığı atan insanlar, köşeye sıkışmış, 'Bizi buradan çıkarsınlar' diye bekleyen insanlar vardı. Hemen yanımızda komşumuz ofiste tek başına kalmış, yerde yatıyordu. Onu da alıp ofislerden çıktık. Kapının önünde biraz bekleyip insanları tahliye etmeye çalıştık. Çıkışa doğru veya hayata tutunmaya doğru uzun bir yoldan geçtik."

"Yine şans eseri geliş katına inmeden, otoparkın içinden kendimizi taksi durağına attık."

"Yoldan geçen arabalara yalvarıp yanımızdaki kadınları, çocuklu aileleri götürmesini istedik. Hiç kimse almadı. Bir araba bile durmadı. Taksiciler! Sıra sıra taksi... 'Kurtarın, bizi buradan uzaklaştırın' dedim. "Yolcu bekliyorum" diye klişe yalan söylüyor. Bir başkasına koşuyoruz, "Nereye gideceksiniz?" diyor. "Ataköy, Bakırköy... Neresi olursa, kurtar buradan" diyoruz. "Gidemem" diyor. Allah belamı versin ki "Gidemem" dedi adam. "Mecidiyeköy'e götür" diyince "Tamam orası olur" diyor. Adam yine de hareket etmeden indirdi bizi. Shell benzin istasyonunun oraya kadar yürüdük. Yoldan geçen genç bir taksici aldı bizi. Yanımızda ne para var ne bir şey, "Sorun değil" deyip oradan uzaklaştırdı bizi. Kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır.

"Asıl teşekkür de Salih'e. Dün hayatımızı kurtardı."

"Mucize eseri yaşadığımız yerde, yine bir mucize eseri kurtulduk."