'Öldükten sonra bile canlı yayına alacaklardı'
İşte Ahmet Mete Işıkara'nın 17 Ağustos depremi sırasında verdiği tepkiden, en seksi erkek seçilmesine eşi Aysel Işıkara’nın yaptığı yoruma kadar Işıkara ailesinin başından geçen ilginç olaylar…
 
-Babanız bir deprem uzmanı olarak, diğer meslektaşlarına göre çok daha popülerdi. Size göre onu diğer uzmanlardan ayıran özellikleri nelerdi?
Babamın popülaritesi 17 Ağustos depreminden birkaç gün sonra yaptığı “Bu gece evlerinizde yatmayın” çıkışı ile patladı. Rasathane müdürü olması itibarıyla zaten ağzının içine bakılıyordu.  Ama dürüst, açık ve net oluşu; hitap yeteneği ve kendini iyi ifade edebilmesi onu daha da öne çıkardı. Yürüyüşü, güler yüzü ve bembeyaz saçları ile sempati topladı. Hep bir mantığı vardı. O mantığı aşılamaya çalıştı. “Deprem olur mu” sorusundan ziyade, depreme hazırlıklı olma konusuna odaklandı. Emekli olunca da Türkiye’yi dolaşarak insanlara bunu anlatmaya çalıştı.
 
- 17 Ağustos depreminde neler yaşadınız? Babanızın ilk tepkisi ne oldu?
Topağacı'ndaki evimizdeydik. Bahçe katında oturuyorduk. Babam her gece saat 2 gibi uyanır. Gazete okur, TV seyreder. Ben eve geldiğimde de uyanıktı. Deprem olduğunda, uykuya yeni geçmiştim. Babamın anneme, "Aysel sakin ol. Deprem oluyor" dediğini duydum. Büyük bir sesle gerçekleşen sallantı sırasında babam kelime-i şahadet getiriyordu. Evde ne bir şey düştü, ne de bir şey kırıldı. Babam beş dakika içinde takım elbisesini giymiş ve şoförünü çağırmıştı. Çıkarken komşular etrafını sardı. "Muhtemelen Adapazarı-İzmit bölgesinde olmuştur" dedi. O gün çıktı. 1.5 ay dönmedi. Bu süre boyunca Kandilli Rasathanesi’nin lojmanında kaldı.

Yirmi seneyi aşkın süredir çok uluslu şirketlerde satış ve satış yöneticiliği yapan Cengiz Işıkara, 2002 yılından bu yana çalıştığı DHL Express Türkiye'de Anadolu Saha Satış Departman Müdürü görevini yürütüyor.
 
- Ahmet Mete Işıkara’nın, sizin de bahsettiğiniz “Evlerinizde yatmayın” uyarısı bazı çevrelerce çok eleştirilmişti. Bu açıklamanın perde arkası neydi?
Aslında Gemlik-Çınarcık bölgesi için uyarıda bulunmuştu. Ama bir gazeteci "İstanbul da çıksın mı" diye sorunca, o da "Çıksın" dedi. O gece biz de rasathane bahçesinde yattık. Babamın uyarısını çok eleştirenler oldu. Hem Japonya'da yaşadığı dönemlerdeki tecrübelerine güvenerek, hem de havanın güzel olmasını fırsat bilerek "Yatmayın" dedi. Yatsın dese ve on binlerce insan ölse, idama götürürlerdi. Sonraki günlerde ise aynı doğrultuda gelen sorulara, "Ben bu gece evimde yatacağım" diye yanıt vererek, spekülasyonları önlemeye çalıştı.

Cengiz Işıkara’nın kızı Melissa (6), dört yaşındayken kaybettiği dedesinin önemli biri olduğunu biliyor ve şöyle diyor: “Herkes ona dede dediği için ben büyükbaba diyorum.”

- Depremden sonraki dönemde, başta medya olmak üzere kamuoyunda gözler hep üzerinizdeydi. Bu süreçte başınızdan geçen ilginç bir olay var mı?
O dönem babam popstar gibiydi. Nereye gitse, ne yapsa peşinde bir medya ordusu vardı. Onun popülaritesinden dolayı bizim de başımıza enteresan işler geldi elbette. Bunlardan birini, 17 Ağustos depreminden 3-4 gün sonra İznik’teki yazlığımıza gittiğimde yaşadım. Halbuki İznik de fay hattı nedeniyle riskli bir bölgeydi. Ama benim İznik’e gittiğimi duyan diğer yazlıkçılar da oraya akın etmişti. Ben İstanbul’a dönünce de peşimden geri gelmişlerdi. Benzer bir durumu askerdeyken de yaşadım. Ocak 2000’de askerliğimi yapmak için İzmit’e gidince yerel gazeteler “Rahat uyu İzmit” diye manşet attı. İlginç bir olay da Mersin’de başıma geldi. Mart 2011'deki Japonya depreminden hemen sonra iş için Mersin'de denize bakan bir otel odasında kalıyordum. Haberlerde babamı gördüm. Türkiye'de tsunami olma ihtimaline ilişkin bir soruya, "Ancak Akdeniz'de tsunami olabilir" diye yanıt verdi. Bunun üzerine nedensiz bir endişe yaşadım ve resepsiyonu arayarak, "Odamdan gayet memnumum ama televizyondaki uzmanları dinleyince huzursuz oldum. Daha üst katlardan bir oda rica edebilir miyim?" diye sordum. İsteğimi kabul ettiler. Ancak beş dakika sonra oda telefonum çaldı. Resepsiyondan arıyorlardı. Ahmet Mete Işıkara'nın oğlu olduğumu öğrenmişler. "Yoksa babanız size bir şey mi söyledi? Sizin oda değiştirmek istediğinizi duyan diğer müşterilerden de aynı talepler gelmeye başladı. Bizi bilgilendirebilir misiniz?" diye sordular. Kendilerini bir şey bilmediğime ikna edip sakinleştirmekte epey zorlandım.
 
- Bu popülaritenin getirdiği handikaplar da oldu mu?
Aslında genelde hep olumlu yansımalarını yaşadık. Bir vaka hariç. Annem babam Kandilli'ye taşınınca, 2003’te Topağacı'ndaki evi satmaya karar verdik. Evi emlakçıya verdik ancak aylarca satamadık. İnsanlar evi geziyordu, beğeniyordu ama almıyordu. Meğer gelenler, emlakçının eşi dostuymuş. Sahibinden satılık ilanı koyunca, birkaç gün içinde sattık. "Işıkara evini satarsa, burası depreme dayanıklı değil imajı doğar. Emlak piyasası etkilenir" düşüncesiyle bizi oyalamışlar.