ENDOKRİNOLOJİ uzmanı Prof. Dr. Mehtap Çakır, çok sayıda diyabet hastasının hastalığının kontrolünü sadece kan şekeri takibiyle yeterli görerek büyük hata yaptığını söyledi. Bununla yetinen diyabetiklerin organ sistemlerinin durumunu bilemediği gibi tedavilerdeki gelişmelerden habersiz kaldığını belirten Prof.Dr. Çakır, “Her yıl özellikle göz, böbrek sağlığı kontrolleri yaptırılmalı” dedi.
Hem Türkiye’de, hem de dünyada diyabet hastalığının sıklığının giderek arttığını belirten İzmir Kent Hastanesi Endokrinoloji uzmanı Prof.Dr. Mehtap Çakır, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde hastalara önemli uyarılarda bulundu. Prof.Dr. Çakır, temel olarak dört tip diyabet olduğunu belirterek, “Birinci grup; diyabetik hastaların çok büyük bir kısmını oluşturan insülin salınımında yetersizlik ve insüline yetersiz cevapla karakterize tip 2 diyabettir. İkinci grup; insülin eksikliği ile karakterize tip 1 diyabettir. Üçüncü grup; ilaçlar, pankreas hastalıkları veya nadir görülen genetik nedenlere bağlı görülen diyabetlerdir. Dördüncü grup ise gebelikte çıkan diyabettir” diye konuştu.
BÜTÜN ORGANLARI ETKİLEYEN HASTALIK
Diyabetik hastaların izleniminde mutlaka uzman bir hekim tarafından takibini gerektiren önemli noktalar bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Çakır, “Birincisi; diyabet küçük ve büyük damar duvarı harabiyeti yaptığı için bütün organ sistemlerini etkileyen bir hastalık. Bu komplikasyonlar zaman içinde belirir ve ne zaman gelişecekleri öngörülemez” dedi. Kent Hastanesi’ne başvuran pek çok hastanın da sadece kan şekeri takibiyle hastalıklarını kontrol ettiklerini söylediklerini kaydeden Prof. Dr. Çakır şunları söyledi:
“Bu yüzden yıllık olarak bu hastalarda fizik muayene, göz muayenesi, böbrek tutulumu ve benzeri organ hasarının araştırılması gereklidir. İkincisi özellikle tip 2 diyabette zaman içinde ilaç ihtiyacı giderek artar veya insüline geçilmesi gerekebilir. Ama bunun yanında kan şekerleri yüksek seyretmeye başlayan veya sık sık kan şekeri düşen bir hastada sebep, altta yatan başka endokrin bir hastalık veya sistemik başka bir hastalık da olabilir. Böyle durumlarda hastanın kendi başına ilaç veya insülin dozunu artırması veya azaltması altta yatan hastalığın tanısı geciktirecektir. Üçüncü olarak her yıl büyük dernekler tarafından yayınlanan diyabet kılavuzları ile belirlenen güncel bilgiler vardır. Bu kılavuzlar hedef kan şekeri değerleri, hastaların takibinde yapılması gereken tetkikler, tedavide basamaklandırma gibi önemli konularda yol haritası çizer. Ülkemizde de Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği bu konuda kılavuzunu yayınlamıştır. Örnek olarak bu kılavuzlar tarafından belli yaş aralıklarına göre diyabetik hastalara grip, zatürre ve hepatit B aşısı önerilmektedir. Takibe gelmeyen bir hastanın bu önerilerden haberi olmayacaktır. Son olarak, diyabet kronik ve uzun vadede organ hasarı yapabilen bir hastalık olduğundan, hastalığın tanı aldığı erken dönemlerden itibaren iyi kan şekeri ayarı önemlidir. Ancak bu hastanın doğru beslenmesine, egzersiz yapmasına ve aldığı tedaviye bağlı olarak değişen dinamik bir süreçtir. Bazen insülin kullanmasına rağmen kan şekeri yüksek giden bir hastada basit bir sorgulama ile insülinin uygulanmasında hata saptanıp, daha düşük insülin dozları ile kan şekeri ayarı düzenlenebilmektedir. Diyabetik hastaların kan şekeri takiplerini yapmaları ve bunun yanında düzenli olarak endokrinoloji takibine girmeleri muhtemel komplikasyonları geciktirebilir hatta önleyebilir.”