Fırat KESKİNKILIÇ / ANKARA, () - MHP Manisa Milletvekili Erkan Akçay, TBMM Genel Kurulu'nda konuştu. Akçay, "Soma Kömür İşletmeleri, Soma'da dokunulmaz bir konuma gelmiştir, âdeta dokunulmaz bir şirkettir ve sanki AKP'nin yerel yöneticilerinin şirketle ilişkileri âdeta hiyerarşik bir ilişkiye dönüşmüştür. Yine tekraren, önemli gördüğüm için ifade ediyorum: Şirketin genel müdürünün eşinin Soma Belediyesinde AKP'den 1'inci sıradan meclis üyesi olması tesadüfle izah edilemez" dedi.

Erkan Akçay, "13 Mayısta Soma'da yaşanan maden faciasının araştırılmasına ilişkin araştırma komisyonu kurulması için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 13 Mayısta Soma'da yaşanan maden faciası tüm Türkiye'de madencilerimizin ne kadar büyük tehlikelerle, ihmallerle karşı karşıya kaldığını ve büyük facialar yaşanabildiğini en acı şekilde göstermiştir. Şimdi, yasımızı tutacağız, yaralarımızı sarmaya çalışacağız. Ancak, facianın sekizinci gününe geldiğimiz bu günde artık yaşanan bu facianın, meydana gelen bu kazanın sebeplerini, perde arkasını araştırmak, sorumluların hesap vermesini, hiçbir şeyi örtbas etmeden sağlama zamanıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuda ve bu konuyla ilgili yapılacak çalışmalarda her türlü olumlu katkıyı ve çalışmaları bütün yüreğimizle yapacağımızı buradan ifade etmek istiyorum. Dün, Enerji Bakanı Sayın Taner Yıldız "Bu acı siyaset üstüdür." dedi. Doğru, yaşadığımız acılar elbette ki milletimizin, hepimizin ortak acısıdır ve siyaset üstüdür ama bu yaşanan maden kazası siyasetin tam da göbeğindedir, aynı zamanda tam da siyasi bir olayla karşı karşıyayız. Madenlerin çalışma düzeni, madenlerin rödovanstı, taşerondu ve başka birtakım sistemlerle çalıştırılmasını sağlayan, tedbirleri alacak olan, denetleyecek olan siyaset kurumu, Hükûmet ve ona bağlı kurumlardır. Yani, bu olay hem siyasidir hem de idari bir olayla da karşı karşıyayız" dedi.

Erkan Akçay, "Soma maden faciasında siyasi sorumluluk kesinlikle vardır değerli arkadaşlar. Hükûmet, siyasi ve hukuki sorumluluktan kaçamaz ve kaçmamalıdır. Sayın Başbakan "Dicle'nin kenarında kurdun kaptığı koyun benim mesuliyetim altındadır." diyor. Mesuliyet sorumluluk demektir, peki bu sorumluluğu nasıl bileceğiz? Görevini yapmış mı Başbakan, Hükûmet, bakanlar, bürokrasi, kurumlar ve maden şirketi? Bunların mutlaka sorgulanması gerekiyor. Artık Sayın Başbakan koyun hesabı yapmaktan vazgeçmelidir değerli arkadaşlar. Burada asıl sorumlu kurum Türkiye Kömür İşletmeleridir. Türkiye Kömür İşletmeleri Enerji Bakanlığına bağlıdır. Süremiz elvermediği için küçük küçük örneklerle temas edeceğim ancak araştırma komisyonu kurulduğunda, tekrar tekrar, defaatle bu konu gündeme geldiğinde daha ayrıntılı bilgileri de sizlerle paylaşacağız. Türkiye Kömür İşletmeleri var, Ege Linyit İşletmeleri var, MİGEM var. Değerli arkadaşlar, sorumlu Hükûmetin, Enerji Bakanının da mutlaka bu hususlara açıklık getirmesi gerekiyor. MİGEM'de işler nasıl yürüyor, bunu sorgulamamız gerekiyor. Nasıl bir yönetim anlayışıyla idare ediliyor? Kimler yönetici olmuş? Bu kişiler ehil kişiler mi, layık kişiler mi, kariyeri ve likayati nedir? Tayin ve atamalar, terfiler nasıl yapılmış? Bilgili ve tecrübeli elemanların atıl ve emekli olduklarını da biliyoruz" diye konuştu.

Erkan Akçay, "Şimdi, 26 Şubat 2014'te Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğünün bu maden kazasının yaşandığı Soma'yla ilgili "Mahallinde Tetkik ve Değerlendirme Raporu" var değerli arkadaşlar. Asayiş berkemal bu rapora göre, hiçbir kusur bulamamışlar. Bir tek kusur bulmuşlar, o da nedir biliyor musunuz buldukları kusur: Efendim, GSM dediğimiz telefon izni alınmamış, bu kadarcık kusur bulabilmişler. Şimdi, ikinci küçük örnek: 30 Haziran 2010'da Avrupa Birliği fonundan tam 129 bin avro para alınıyor ve Maden İşleri Genel Müdürlüğü bir proje hazırlıyor. Bu projenin adı şu: "Madencilik Faaliyetlerini Denetleyen Teknik Elemanların Bilgi Birikimini Artırmak." Yani maden faaliyetlerini denetleyecek teknik elemanların bilgi birikimi artırılacak, madencilikteki teknolojik gelişmeler öğrenilecek. Bu projeye ortak kurumlar: TKİ, MTA ve ENERJİ BİR-SEN dediğimiz memur sendikası. Bu fondan bir sürü insan yurt dışına gidiyor. Kimler gidiyor? Süremiz yetmez hepsinin isimlerini saymaya ama içlerinde bir AKP milletvekili var, bir AKP il başkanı var. İlgisiz alakasız ne kadar kişi varsa bunlar yurt dışına gidiyor, geziyor, tozuyor, yiyor, içiyor; yetiyor mu, yetmiyor. Ayıba bakın değerli arkadaşlar, üstüne bir de harcırah alıyorlar. Harcırahlarının bordroları da burada. Ayıptır, ayıp! Buradan nasıl bir maden tetkik, denetim faaliyeti öğrendi elemanlar? Birçoğu hiç de ehil olmayan kişiler. Maden kazaları bu işin fıtratında varmış! E, para hırsının da bir fıtratı var tabii. Aşırı üretim hırsı var. Kömür içten içe yanıyor, gereği yapılmıyor, haber de verilmiyor. İhmal var, aldıran yok. Aşırı kazanç hırsı var. Denetimler göstermelik. Sendika evlere şenlik. Artık, Türk milleti "Suçlu ayağa kalk!" diye feryat ediyor. Bu şirket kesinlikle enine boyuna sorgulanmak durumundadır. Bu şirketin Adalet ve Kalkınma Partisi ve Hükûmet erkânıyla ilişkileri sorgulanmak durumundadır. Hangi ihaleleri almış, hangi sahaları nasıl almış ve bağış yaptığı birtakım dernekler, vakıflar var mıdır yok mudur; bu iddiaların mutlaka araştırılması gerekiyor. Bu maden sahalarının pek çoğunun bu şirketlere, patronlara ihalesiz verildiğini de biliyoruz değerli arkadaşlar. Kömürün ton maliyetini 134 dolardan 24 dolara indirmekle övünüyor maden şirketi ve patronu. Bu tasarruf bu kadar nereden sağlanıyor? Elbette, işçinin ücretinden, işçinin can güvenliğinden, işçinin sağlığından ve iş ortamının güvenliğinden" dedi.

Erkan Akçay, "Taşeron sistemi kurulmuş, "ekip başı" demişler, "dayı başı" demişler; tam bir köle düzeni, aşırı derecede bir köle düzeni. Aslında Sayın Başbakanın kazanın olduğunun ertesi günü İngiltere'de 1800'lerdeki, 1850'lerdeki maden kazalarını referans olarak göstermesinin bir anlamda tersi olarak doğru olduğunu da görüyoruz. Yani, buralarda, 1800'lü yılların İngiltere'sinin maden işletmelerindeki köle düzeni kurulmuştur diye aslında bir itiraftır da bu. 2023'leri hedef aldığını iddia eden bir Hükûmete hiç yakışıyor mu 1850'lerden referans göstermek, örnek göstermek? Maden ocaklarını denetleyen bir müfettişle konuştum değerli arkadaşlar, konunun da uzmanı, söyledikleri aynen şu: "Maden kazaları geliyorum demez. Maden kazaları davul zurna çala çala gelir. Soma'daki maden kazası da davul zurna çala çala gelmiştir. Kömür birden alev almaz. Burada yaklaşık on beş gündür küçük çapta kömür kızışması olduğu biliniyor." Ve benim de, bizlerin de Milliyetçi Hareket Partisi olarak yaptığımız araştırmalarda da bu bilgiler teyit edildi değerli arkadaşlar çok sayıda maden işçisi, ustabaşı, başçavuş, mühendis, yönetici, emekli, çalışan ve o kaza anında madende olan arkadaşlarımızla. Şimdi, "Yangın olacağı biliniyor." diyor. Hükûmet bunu açıklığa kavuşturmak durumunda. Bu şartlar altında bu maden işçilerini kim madene soktu, kim çalıştırdı, bunun cevabı bulunmalı" diye konuştu.

Erkan Akçay, "Davul zurnayı sadece teknik elemanlar çalmadı değerli arkadaşlar, 2010 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin madenlerle ilgili Meclis araştırma raporu var, davul zurna orada da kısmen çalınmış. Devlet Denetleme Kurulunun 2011 raporu var, orada da davul zurnayla haber veriliyor. Mimarlar mühendisler odalarının raporları var, insanların feryatları var ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde biz milletvekillerinin de âdeta davul zurna çalarcasına uyarılarımız var, konuşmalarımız var, önergelerimiz var ve defaatle defaatle, ısrarla bunları dile getirmemiz var. Yani, birinin kafasına atsak kafası yarılır. Bu sadece bir kısmı. Şimdi, yine bir maden mühendisi arkadaşımız maden şirketini -aslında bilinen bir şey de- denetleyecek müfettişleri, kimin gideceğini İzmir'deki bir zatımuhterem belirliyor. Çalışma Bakanlığı da belirlenen bu isimleri olduğu gibi onaylıyor. Daha sonra, İzmir'deki bu zatımuhterem maden şirketlerini arayarak gelecek mühendisin ismini ve geliş tarihini bildirmektedir. Bu nedenle, teftiş döneminde maden ocaklarına işçi sağlığı, iş güvenliği açısından peşin peşin geçer not veriliyor ve denetimden sonra da yine eski hâline dönülüyor. On beş gün, bir ay evvelden makine, teçhizatlar konulduğunu da yıllardır biliyoruz. Yine, kazanın meydana geldiği maden ocağıyla ilgili, bazı ihmallerle ilgili, biliyorsunuz, kamuoyuna da yansıyan bazı ön raporlar var. Kazadan iki gün önce gaz sensörlerinin uyarı vermesine rağmen önlem alınmadığı, bu iki uyarıda da karbonmonoksit seviyesinin yüzde 50'nin üzerine çıktığı tespit edilmiş. 26 Şubattaki Enerji Bakanlığı raporunda da bu çalışan sensörlerin, alet edevatın, makine, teçhizatın çalıştığı ifade ediliyor. Bu, yangının küçük çapta da olsa başladığını ya da başlamasına uygun bir ortamın oluştuğunu göstermektedir. Bu uyarılara rağmen, hiçbir önlem alınmadan madende çalışma sürdürülüyor. Karbonmonoksit miktarı deftere işlenmemiş ve işletme müdürü tarafından da imzalanmamış. "Ekipbaşı" adı verilen taşeronlar, kişi başı kilogram ve adına da "ilerleme" veya "çekme" diye kendi jargonlarıyla ifade ettikleri çalışma düzeniyle bir prim alıyorlar. Daha çok üretim, daha çok çalışma, işte, biraz evvel, köle düzeni dediğim ve öncelik üretime veriliyor, iş ve işçi sağlığı hiç dikkate alınmıyor" dedi.

Erkan Akçay, "Hatalı havalandırma sistemi, ferdî kurtarmalardaki yetersizlikler, maskelerle ilgili… Yangın başlangıç noktası geç fark ediliyor, bu nedenle müdahalede geç kalınmıştır. Kurtarma planı uygulanmamıştır. Müdahale eksikliği vardır. Riskli bölge önceden izole edilmemiştir. Maden ocağının eylem planı yoktur. Var mı, yok mu? Eylem planı varsa neden uygulanmadı? Uygun olmayan malzeme kullanılıyor. Gerek bantların gerek havalandırma borularının plastik olduğu biliniyor. Telefon kabloları yanmış, haberleşme zaten olay anında bitiyor. Kurtarma, kaçış odaları yok. Yine, tekraren, on beş gün önceden bu yoğun gaz çıkışlarının emniyet mühendisi tarafından uyarıldığı ve çok dar alanda çalışıldığı hususları bütün işçilerin ortak şikâyeti. Yer altına inen elektrik kabloları plastik olduğu için yangını daha da tetikliyor. Bant boyundaki kameralarda üretim hacmi izlenirken işçilerin çalıştığı alanlarda kamera sistemi yok. Yani, ne kadar üretim yapılmış; üretim hacmini işletme yönetimi ve patronlar izliyor da işçiler ne âlemde, ne hâlde, izlenmiyor. Madenlerde tatbikat yok, eğitim Hak rast getire. Bütün bu noksanlıklar artık hepimizin bildiği hususlar. Gaz sensörleri yeterli aralıklarla döşenmemiş. Ayrıca, üretimi yavaşlattığı gerekçesiyle gaz sensörlerinin kapatıldığı iddiası var. Bunlar vahim tespit ve iddialardır değerli arkadaşlar. Yine, bu maden konusunda uzman ve kaza anında da madende yer alan, madende bulunan arkadaşlarımızın çok önemli soruları var. Meclis araştırma komisyonu kurulduğunda bunları mutlaka tespit edip ortaya çıkarmamız gerekiyor. Ayrıca, soruşturmayı yürüten savcıların da bu soruları teknik olarak cevaplandırması gerekiyor. Ben tutanaklara girmesi bakımından da buradan paylaşmak istiyorum" diye konuştu.

Erkan Akçay, "Biliyorsunuz, kömür kızışmasından olduğu ifade edildi. Önce trafoydu, sonra bu kömür kızışması oldu ve bu kömür kızışması olduğu hususu madende çalışanların önemli bir kısmı tarafından da ifade ediliyor. Yalnız, soru 1: 4'üncü bant boyundaki kızışma neden kaynaklanmıştır? Bu kızışma neden oluyor? Yangın neden çıkıyor? Biraz evvelki o dayıbaşı sistemi, aşırı üretim çünkü ilerleme dedikleri metre ölçüsünü fazla göstermek için -ve aslında bu taşeron dayı başı işletmeci, patron, birbirlerine devirtmekle de meşgul- fazla gösterme gayretiyle bir kısım madenlerde kömürler kalıyor ve bunlar daha sonra alınmadığı için de kızışma yapıyor, kızışma bundan ve bu da ortak bir görüş. Peki, bu kızışma bundan meydana gelmiş. İki: 4'üncü bantta yangın çıktığına göre, 4'üncü bandın 3'üncü banda döküş kısmı ani bir müdahaleyle kapatılamaz mıydı? Bütün işçilerin söylediği bunun kapatılabileceği şeklinde ve hiç olmazsa üçüncü olarak 3'üncü bandın kuyruğu perde ile kapatılamaz mıydı? Basınçlı hava boruları neden metal değildi soruları cevabını bekleyen ve sorumlularını bekleyen sorulardır değerli arkadaşlar. Bir diğer husus da, kazanın yaşandığı Soma Kömür İşletmeleri ile Adalet Kalkınma Partisi ve Hükûmet ilişkileri mutlaka araştırılıp, sorgulanıp ortaya konulması gereken hususlardır" dedi.

Erkan Akçay, "Daha evvelki konuşmacı arkadaşlarımız da ifade etti, bizler de defaatle de dile getirdik. Bu Soma Kömür İşletmelerinin işçileri, Manisa'daki AKP mitinglerine zorla götürülmüştür, yıllardır olan budur ve zorla götürmüştür, yevmiyeleri verilmiştir, ellerine kumanyaları verilmiştir hatta maden ocaklarına dahi parti afişleri asıldığını biliyoruz. Şirket yetkilileri çalışanlarına AKP'ye oy vermeleri konusunda telkinde bulunmuştur, bulunmaktadırlar. "Eğer vermezseniz, eğer AKP seçimde kazanmazsa biz bu maden yerlerini alamayız, siz de işsiz kalırsınız." tehdit ve şantajına maruz kalmışlardır" diye konuştu.

Erkan Akçay, "Ve bu Soma Kömür İşletmeleri, Soma'da dokunulmaz bir konuma gelmiştir, âdeta dokunulmaz bir şirkettir ve sanki AKP'nin yerel yöneticilerinin şirketle ilişkileri âdeta hiyerarşik bir ilişkiye dönüşmüştür. Yine tekraren, önemli gördüğüm için ifade ediyorum: Şirketin genel müdürünün eşinin Soma Belediyesinde AKP'den 1'inci sıradan meclis üyesi olması tesadüfle izah edilemez. Soma Belediyespor bu şirkete emanet edilmiştir. Savcılara hesap vermesi gereken patron, Başbakanı karşılama protokolünde yer alıyor, bakan yardımcıları, bakan -fotoğraftan görebildiğim kadarıyla- ve milletvekilleri ile birlikte karşılama yapıyorlar. Bu konuda tabii, söylenecek çok sözler de var. Bundan sonraki konuşmalarımızda diğer hususları dile getirmek üzere, maden faciasında hayatını kaybeden işçilerimize tekrar Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum ve acil şifalar diliyorum işçilerimize" dedi.

() (FK)