AK Parti'nin Ankara'nın Kızılcahamam ilçesinde 2 gün süren 21. istişare toplantısının kapanışında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 3 Kasım 2002'de milletin verdiği sancağı başarıya taşıdıklarını belirterek, "Bu yokuşta durmanın, duraklamanın hiçbir mazereti yoktur ve olamaz. 30 Mart'ta sancağı çok daha yükseklere taşıyacağız. Ben sizlere güveniyor, sizlere inanıyorum" dedi.
Konuşmasında 12 yıllık parti olduklarını ve olağanüstü bir durum olmadığında yılda 2 kez bu buluşmayı sağladıklarını belirten Başbakan Erdoğan, her fırsatta istişare kültürünü yaşattıklarını söyledi. Bu istişareyi sadece kendi aralarında yapmakla yetinmediklerini, toplumun her kesimiyle gündemdeki konuları ele aldıklarını belirten Başbakan Erdoğan, her söz, her görüş ve her eleştirinin kendileri için eşi bulunmaz değerde olduğunu söyledi. Erdoğan, şunları söyledi:
"Herkesin aynı şeyi düşündüğü dünya son derece sıkıcı, tek düze bir dünya olur. Bizim belli ilke, politika ve çizgilerimiz var. Ama bu başkalarını dinlememize engel değil. Politikalarımızı daha da zenginleştirmek, toplumun her kesimini kucaklayıp, bize oy verenlerin olduğu kadar oy vermeyenlerin de hukukunu savunmak, toplumun her kesimiyle istişareleri artırarak sürdüreceğiz."
"ŞAM'DAKİ YEZİD"
Başbakan Erdoğan, Hazreti Hüseyin'in haksızlık karşısında susmanın zillet, esaret onursuzluk olduğunu öğrettiğini belirttiği konuşmasında, Suriye'deki olaylarla ilgili şunları söyledi:
"Suriye'de 2 yıldır devam eden çatışmalarda 130 binden fazla insan hayatını kaybetti, 7 milyondan fazla insan evini terk etmek zorunda kaldı, 600 binden fazla insan bizim ülkemizde sığınmacı olarak yaşıyor. Suriye içinde kalanlar çok acı içinde yaşıyor. Her köşesinde her gün, her an adeta mini bir Kerbela yaşanıyor. Şam'daki Yezid, kendi vatandaşına yerden ve gökten ölüm gönderiyor. Birileri bize çıkmış 'Susun, görmeyin, duymayın, hissetmeyin' diyor. Allah aşkına susarsak, görmezsek, duymazsak oradaki acıyı yüreğimizde hissetmezsek, yarın biz Hz. Hüseyin'in yüzüne nasıl bakarız. Biz tarihimiz boyunca hiçbir zaman Yezidlerin tarafında olmadık, bundan sonra da Yezidlerin tarafında olmayacağız, Hz. Hüseyin'in safında olmaya devam edeceğiz."
"SANDIK NAMUSTUR"
Türkiye'nin ilkelerinin belli olduğunu, seçimle iş başına gelmiş yöneticilerin, sadece seçimle gönderilmesini savunduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle dedi:
"Her yerde sandık namustur. Türkiye'de olduğu kadar dünyanın her yerinde sandık namustur. Ama egemen güçlerin benim istediğim yerde sandık namustur, istemediğim yerdiği değildir, yolu çizemez. Türkiye olarak sandığın namus olduğunu içerde ve dışarıda savunmaya devam edeceğiz. Hiç kimse Türkiye'nin tarafsız ve barışçıl durumundan rahatsız olmasın. Allah imkan verdiği sürece, millet arkamızda durduğu sürece Türkiye için olduğu kadar Dünya mazlumları için de sesimizi yükseltmeye ve hakkı söylemeye devam edeceğiz."
ALAN EL DEĞİL, VEREN EL KONUMUNDAYIZ
Partililere 'Değerli yol arkadaşlarım' diye seslenen Erdoğan, "Bugün 3 Kasım seçimlerinden bu yana 11 yıl geçti, bugün 11. yıl dönümünü idrak ediyoruz. 23,5 milyar İMF'yi borçla teslim aldık, borcumuz yok, tam aksine 5 milyar dolarlık biz borç verme taahhüdünde bulunduk ve anlaşmalar imzalandı, şimdi bu noktadayız. Alan el değil, veren el konumundayız" dedi. 3 Kasım 2002'de milletin verdiği sancağı sıkı bir şekilde kaldırdıklarını söyleyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Zirveye doğru, yani Türkiye'nin hedeflerine doğru yola çıktık. Bu yokuşta durmanın, duraklamanın hiçbir mazereti yoktur ve olamaz. Sancağı aldık, şu kadar yükseğe çıkardık, yetmez. Millete, ülkeye şu kadar hizmet yaptık, yetmez. Türkiye'yi şuradan aldık, şuraya getirdik, önemli ama yetmez. O dik yokuştan, o uçurumdan zirvenin eteğinden milletin emaneti, sancağı düşer ve yuvarlanıp gider. Menzile giden yolda çok ama çok dikkatli olmak, o emaneti ve sancağı da çok iyi kavramak zorundayız. En küçük bir gevşeme bir ihmal Türkiye'nin, eski Türkiye'nin vücut etmesine neden olabilir. Zirveye giden yolun zeminini sağlam taşlarla döşeyeceğiz. Bizden sonra emaneti taşıyacak, vatanına, ülkesine, milletine hizmetkarlık yapacak nesillere yolları açacağız. Milletin emaneti, sancağı yolda kalıyorsa, o hareket zemini sağlam bir hareket değil. Bu hareketin zemini şu anda sağlamdır. Bundan endişemiz yok."
"ALÇAKLARIN, ŞEREFSİZLERİN CESARETİ KADAR"
Tüm teşkilat olarak iftira atanlardan çok daha cesur olmak zorunda olduklarını belirten Erdoğan, "Onlar yıkmada ne kadar cüretkarsa, biz yapmada o kadar cüretkar olmak zorundayız. Onların görevi yakıp yıkmak, bizlerin görevi daha fazlasını yapmak. Bunu böyle bilin. Onlar kışkırtmada ne kadar yürekli ise, biz sakinleştirmede o kadar yürekli olmak zorundayız. Yani alçakların, şerefsizlerin cesareti kadar namusluların eğer cesareti olmazsa, o zaman kaybederiz. bunu hiçbir zaman unutmayacağız. Onlar gayri meşru yola silaha, taşa, molotofa, yağmacılığa, barbarlığa başvursa bile biz ofansif olacağız, meşruluktan sapmayacağız" dedi.
HEPİMİZ HAK, HUKUK, DEMOKRASİ İÇİN CESUR OLACAĞIZ
Konuşmasının son bölümünde muhalefetin genel başkanlarını ağzına almayacağını belirten Başbakan Erdoğan, "Rüzgarın esmesini bekleyerek hiçbir şey olmaz. Ortaya çıkan her sorunu anında sahiplenmek, çözmek, müdahale etmek zorundayız. Bu coğrafyada öyle medeniyetler inşa edildi ki, tarih böyle bir mimari, estetik ve incelik görmedi. Rehavet, gevşeme, ihmal, özellikle de korkaklık tüm kazanımları bir anda kül edebilir. Hepimiz hak, hukuk, demokrasi için cesur olacağız" dedi.
Taşıdıkları emanetin kutsal olduğunu, bunun mesuliyeti altında olduklarını söyleyen Erdoğan, "Bu emaneti yere düşürmenin hiçbir mazereti yoktur. Bir tek kişinin ihmali, bütün teşkilatı, bütün ülkeyi zora sokar. Her birimiz benim olmadığım yerde kimse yoktur şuurunda olacaktır. Bu şuurla çalışacak, 30 Mart'ta sancağı çok daha yükseklere taşıyacağız" dedi.