Haber 7 yazarı Taha Dağlı, güneyimizde meydana gelen olaylar ve etkilerini ortaya koyduğu yazısında, Türkiye'ye karşı başlatılan olumsuz kampanyaların aslında neyi amaçladığını ve Türkiye'nin bunlara karşı savunmasının ne kadar doğru olduğunu anlattı.


Son 1 haftadaki olayları yazan Dağlı'nın önemli tespitlerde bulunduğu yazısı şöyle;

Gelinen nokta Suriye başlıklı 3 somut gerçeği apaçık ortaya çıkardı.

Birincisi, DAİŞ’in bölgedeki en büyük hedefinin Türkiye olduğu gerçeği. Ya da Türkiye’nin teröre göz yumduğunun koca bir yalan olduğu.

2013 Kasım ayından itibaren Türkiye’yi terörle ilişkilendiren bir kesim var. Bunlar Türkiye içinden dışarıya ihbarda bulunuyor sonra Batı medyası “Türkiye terörü destekliyor” diye yalan kampanya yürütüyor. MİT tırları meselesi zaten bu işbirliğinin en önemli belgesidir.

DAİŞ Musul’u işgal ettiğinde sadece Türk diplomatlara karşı eylem yapmıştı. Ayrıca Suriye ve Irak’taki faaliyetlerinin tamamında Türkiye’nin karşısında durduğu unsurların yanında oldular, Türkiye’nin desteklediği kesimlere ise saldırılar düzenlediler.

Son saldırılar gösterdi ki Türkiye, DAİŞ’in destekçisi falan olamazmış aksine Türkiye DAİŞ için bölgedeki en önemli hedefmiş.

İkinci gerçeğe gelelim. Türkiye’nin başından beri savunduğu tampon bölge ya da güvenli bölge kurmanın ne kadar elzem olduğu net şekilde ortaya çıkmıştır.

Türkiye, 2011 Mart ayında başlayan Suriye’deki şiddet sürecinde tampon bölge fikrini ortaya atan tek ülke oldu.

Özellikle 2012’den itibaren bu konuda resmi talepler yapıldı. Amaç Suriye’deki sivil kayıpların önüne geçmek, sınırımızı da korumaktı.

Ancak BM, Amerika ve Batı’nın tamamı bu talebe her seferinde olumsuz yanıt verdi. Gözümüzün önündeki katliamlara, gözümüzün önünde büyüyen ateş çemberine karşı Türkiye hep yalnız bırakıldı.

Ve üçüncü gerçek. Bu son saldırılar gösterdi ki, Türkiye Suriye politikasında başından beri doğru yerdeymiş.

Türkiye’nin Suriye politikasını yerden yere vuranlara cevap olsun. Suriye’de şiddet 2011 Mart’ında başladı. Türkiye ilk ay Esed rejimine gereken tavsiyeleri ve reform çağrılarını iletti. Sonrasında Şam’la hatlar koptu, Türkiye tarafını belirledi.

Yanı başımızda 900 km’lik bir sınır hattı boyunca ateş çukuru açıldı, o çukur 4,5 yıl boyunca büyütüldü, içine de sürekli odun atıldı.

Esed, ona bağlı olan ordu, Şebbiha ve Muhaberat’la birlikte İran Devrim Mufahızları, Hizbullah militanları, Ruslar bir tarafta durdu.

El Kaide’den çıkan Nusra cephesi, Horasan vs gibi terör örgütleri bir başka tarafta.

PKK uzantılı PYD ve onun silahlı kolu YPG ayrı tarafta.

Ve elbette DAİŞ teröristleri.

Tüm bu silahlı güçlerin karşısında Özgür Suriye Ordusu ve Türkiye kaldı.

Bu süreçte Türkiye’yi o bataklığa çekebilmek için sınırda devriye gezen uçaklarımız taciz edildi, düşürüldü.

Türkiye’yi o bataklığa çekebilmek için Türkmenler katledildi, sürüldü.

Türkiye’yi o bataklığa çekebilmek için Reyhanlı saldırısı gerçekleştirildi.

Türkiye’yi o bataklığa çekebilmek için PKK devreye girdi, Kobani yaygarası koparıldı.

Türkiye’yi o bataklığa çekebilmek için DAİŞ, diplomatlarımıza eylem yaptı.

Ve şimdi DAİŞ Suriye’deki tüm o silahlı unsurlarla, Suriye’yi ateş çemberine çeviren güçlerin maşası olarak Suruç’a saldırdı, askerimize saldırdı.

Türkiye bunca uğraşa rağmen yanı başındaki ateş çemberinden korunmayı başardı, üstelik 2 milyon can çekişen garibana da kucak açtı.

Türkiye, Suriye’de sadece insanı düşündü, Batı gibi ya da İran gibi Suriye’de başka hesaplara girmedi.

Hala hatalı diyen varsa, varsın hatalı olsun.

Ama şunu da unutmayalım ki, bu iradeden bir başkası başımızda olsaydı çoktan o bataklığın içinde sürünüyor olurduk.