UNUTMA BENİ

Geçmişte “A Moment To Remember” ve “The Notebook” gibi filmlerde Alzheimer hastalığının anlatıldığı romantik dramalara rastlamışızdır. Bu kez romantizm pek yok. Ortada olanca çıplaklığıyla hastalığın korkunçluğunun anlatıldığı bir aile draması var. Bir üniversitede dil bilim profesörü olan Alice, hastalığın başlangıç evresinde olduğunu öğrenir. Teşhis konulduktan sonra hayatına yepyeni bir gözle bakmaya başlar. Evlidir, üç çocuğu vardır. En küçükleri olan kızıyla bağları sağlam değildir. Bu süreçte onu yeniden kazanmaya çabalar. Bir gün, Manhattan sokaklarında kaybolduğundaysa hastalığın gerçek yüzüyle yüzleşir. Acaba mesleğinden gelen yeni semboller geliştirme ve hayatı onlarla kodlama alışkanlığı, hastalıkla mücadelesinde işe yarayacak mıdır?

Bu sezon Altın Küre dahil alınmadık ödül bırakmayan, Oscar’ın da en iyi kadın oyuncu dalında favorisi olan Julianne Moore başrolde. Alice rolündeki performansı, hemen her izleyiciyi etkileyecektir. Ona Alec Baldwin, Kate Bosworth ve Kristen Stewart eşlik ediyor. Lisa Genova’nın çok satan aynı adlı romanından uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda ise Richard Glatzer-Wash Westmoreland ikilisi oturuyor. Yönetmen Glatzer’in ALS hastası olduğunu ve filmi yönetirken tablet bilgisayarına kurduğu bir seslendirme yazılımından faydalandığını ekleyelim.

GRİNİN ELLİ TONU

Hayli sansasyon yaratan, E.L. James imzalı romandan uyarlanan film nihayet bu hafta vizyona giriyor. Kitabın hayranlarının merakla beklediği film, acaba romandaki etkiyi yakalayabilecek mi? Önce konudan söz edelim: Hikaye, edebiyat öğrencisi olan Anastasia Steele ile eksantrik bir işadamı olan Christian Grey arasındaki sıradışı ilişkiyi konu ediniyor. Anastasia, röportaj için tanıştığı bu zengin ve yakışıklı adamdan etkilenir. Kendisini çekimine bırakır. Ama hayatta bazı konularda doyuma çoktan ulaşmış olan Christian için ilişki ve cinsellik, başka anlamlar taşır. Genç kızı, şehvetin sınırlarında bir yolculuk bekler. Konu bu, ama iki sorun var. Birincisi, filmin kadın yönetmeni Sam Taylor-Johnson, John Lennon’ın gençliğini anlatan 2009 yapımı başarılı “Nowhere Boy” dışında kayda değer bir işe imzasını atmamış bir isim. İkincisi ise başrollerde görece tanınmamış oyuncular var.

Dakota Johnson ile Jamie Dornan arasındaki kimyanın, romandakini aratıp aratmadığı tam bir muamma. Filmin ön gösterimine katılan ABD’li eleştirmenlerin yazdıkları da, ne yazık ki dikkat çektiğimiz bu iki sorunun boşa olmadığını vurguluyor. Hatta filmi “kadınlara yönelik soft porno” olarak nitelendirenler de var. Yani romanın hayranlarını beyazperdede düş kırıklığı bekliyor olabilir, baştan uyaralım. Romanı hiç okumamış olanların, filmi beğenme olasılıkları daha fazla.

SENİ SEVİYORUM RIO

Dünya şehirlerine adanan “Seni Seviyorum …” serisi Brezilya’nın Rio kentiyle devam ediyor. 10 yönetmenin çektiği 11 kısa filmden oluşan bir yapım bu. O yönetmenler arasında kimler yok ki? Fernando Meirelles, Guillermo Arriaga, John Turturro ilk göze çarpanlar. Oyuncu kadrosu da cezbedici: Harvey Keitel, Vincent Cassel, Vanessa Paradis, Basil Hofman ve niceleri. Film iyi mi peki? Orası koca bir soru işareti! 

Dünyanın farklı ülkelerinden sinemacıların “aşk” temasıyla bu büyüleyici şehir hakkında anlattığı hikayeler, sıradan olmaya çok yakın. Dahası, Rio gibi semtler arası kültür şoklarının yaşandığı bir kente adanmış böyle bir filmde, o coğrafyanın sosyal yapısı hakkında daha fazla şey görmek istiyor insan. Neden-sonuç ilişkileri mesela. Ama dedik ya, bu “aşk” üzerine kotarılmış bir film ve bazen, aşk da son derece sıradanlaşabiliyor.

KOD ADI K.O.Z.

Spekülatif komplo teorilerini sevenler için ülkemizin yakın dönemindeki bazı siyasi olayları mercek altına alan ilginç bir film vizyona giriyor. Senaryoda neler yok ki: Yargı ve Polis teşkilatlarındaki yapılanmalar, istihbarat şefinin ifade vermek için çağrılması, Gezi olayları, 17-25 Aralık operasyonları ve daha neler neler. 

Yapımcılara göre film, “devlet düşmanlarının iç yüzünü ortaya çıkarmayı amaçlıyor”. Bir sinema filmi, böyle bir amaca ulaşabilir mi, bu ayrı bir tartışma konusu. Celal Çimen’in yönettiği filmin oyuncuları arasında Orhan Kılıç, Hazım Körmükçü, Tolga Karel ve Hakan Ural var.

NETEKİM KARAKOLU

Filmin adındaki “netekim” ifadesinin çağrıştırdığı doğru. Hikaye, Türkiye’de 1970’lerin çatışmalı günlerinin yaşandığı, sonrasında askeri darbenin gerçekleştiği dönemde geçiyor. Ama isminden pek de çıkartamayacağınız bir şekilde, bir grup amatör sinema tutkununun film çekme gayretleri ön planda. Üstelik Torosların eteklerinde geçen bir aksiyon filmi çekmek istemektedirler! Bölgedeki köy halkı figürandır ama, aksiyon sahnelerinde değme “artiz”lere taş çıkartacak şekilde heves ederler. 

Absürdlük bu ya, film ekibi, darbe ile birlikte şüpheli olarak gözaltına alınır. Sadece onlar da değil, bütün köy halkı şüphelidir. Kaldıkları evlere baskın düzenlenir, çok sayıda “şüpheli” film rulosu, senaryo parçaları, fotoğraflar, filmde kullanılacak silahlar ve eğitim şemaları bulunur. “Silahlı suç örgütü” kurmakla ve “gerilla eğitimi alma” şuçlanırlar. Karakol komutanı, bu “örgüt”ün arkasında Stalin’in, Franco’nun ya da Churchill’in olup olmadığını bulmaya çalışır. Ülkemizin yakın tarihinde yaşananları hatırlayacak olursak biraz “geç kalmışlık” tadı veren filmin yönetmeni Yasin Korkmaz. Oyuncu kadrosunda ise Deniz Sandalcı, Şamil Mehmet Korkmaz ve Sinan Uğuz var.

YAV HE HE

Bir yerli komedi daha. Bu kez öykü, Sabri ve Medeni’yi anlatıyor. Doğu Anadolu’nun uzak bir köyünde doğup büyüyen iki kafadar, nineleri hastalanınca ilaç parasını çıkartmak için ellerindeki 3 koyunu satmaya mecbur kalır.

Ama verdikleri ilana müşteri İstanbul’dan çıkar. Yola koyulurlar, derken ellerindeki koyunlardan biri çalınır! Kayıp koyunu bulmadan köylerine dönmemeye yemin ederler. Yönetmenliğini Volkan Özgümüş’ün yaptığı filmin başrollerinde Sabahattin Yakut ve Yücel Gökçek bulunuyor.

KATRAN

Yerli sinemadan bir korku denemesi. Gizemli bir ev, yeni bir hayata başlamak için bu eve taşınan bir aile, yaşanan paranormal olaylar. Tanıdık geldi mi? Olsun. Sonu gelmeyen korku-gerilim furyasında konu benzerlikleri olacak elbet. 

Wilma Elles, Yağmur Tanrısevsin, Lucia Oskerova ve Cihan Toraman’ın başrollerde göründüğü filmin yönetmeni ve senaristi Ersen Denk. İddialı bir tanıtım kampanyasıyla vizyona giren filmin bazı çekimlerinin Hollywood’daki TODD stüdyolarında gerçekleştirildiği belirtiliyor.