Gündem

İkinci İsrail Planı Kurdistan

Kobani bahanesiyle başlatılan sokak terörü, gündemi esir almaya çalışıyor. 
Eğer onların göstermeye çalıştıkları açıdan olayları anlamaya çalışırsak, biz de o yalan söylemin esiri oluruz. 
Bunu yapmayacağız. 

Daha geniş açıdan büyük fotoğrafa bakarsak gerçekleri daha net anlarız.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında işgalci sömürgecilerin masa başında çizdikleri suni sınırlar iflas etti. 

Bu sınırlar artık dikiş tutmuyor. 

Türkiye’de devletin değişmesi ve 2010 yılı sonlarında başlayan Arap baharı ile Ortadoğu düzeni yeniden kurgulanıyor. 
Siyasi ve sosyal sınırlar, bölgenin derin tarihine ve güncel realitelere göre yeniden şekilleniyor. 
ABD ve önde gelen Avrupa ülkeleri tarafından temsil edilen Batı bloğu, Birinci Cihan Harbi neticesinde omurgası oluşan vesayet düzeninin devamı için savaşırken Türkiye, yerli dinamiklerin hükümran olduğu yeni bir düzenden yana tavır gösteriyor.

Kısacası Türkiye bölgede halklara dayanan bir siyaset takip ederken Batı bloğu, halklarla “uğraşma” yerine daha basit yöntemlerle elde edecekleri “devlet yönetimleri” üzerinden halkı manipüle edecekleri bir siyaseti kullanıyor. Tıpkı Mısır’da darbeci Sisi’yi, Suriye’de tabansız Esad’ı destekledikleri gibi...





Böylece İslam ülkeleri sadece İsrail’le değil yeni kurulan Kürt devleti ile de uğraşmak zorunda kalacak, dikkatler İsrail’den Kürt devletine kayacaktı. 
İsrail bir nebze rahatlayacaktı. 



Paralel Yapı'nın kripto adamlarından birinin, Sözcü Gazetesi muhabiri ile 26 Ekim 2013’de yaptığı telefon görüşmesinin ses kaydı, 30 Ocak 2014’te internete düşmüştü. 




ABD'de büyük bir Kürt konferansı düzenlenecek, Abdullah Öcalan’ın karşısında olan bütün Kürt temsilciler Washington’da toplanacak. 
ABD, İsrail ve konferansa katılan Kürt temsilciler “Abdullah Öcalan’ın hükmünü bitirecek,” ABD Kürtleri dolaylı olarak tanımış olacak. 
Abdullah Öcalan, örgüt içinde devre dışı bırakılacak ve Kandil, örgütte birinci derece söz sahibi olacak, çatışmalı bir dönem başlayacak.. 

Diğer taraftan Suriye’deki Salih Müslim’e destek vermediği için Barzani etkisizleştirilerek devre dışı bırakılacak, yerine Salih Müslim ikame edilecek. 



Böylece Türkiye’de de Tayyip Erdoğan bertaraf edilecekti. Paralel ağabeylerin emir ve talimat aldıkları, davulunu çaldıkları odakların ve maşalarının planı böyleydi.

Böyle bir gelişme, “Ağabeylerin çok sevdiği güneydeki ülke” İsrail’i çok mutlu edecek ve rahatlatacaktı.

Çözüm Süreci'nin başlamasından bu yana çok rahatsızlık duyan ama Abdullah Öcalan’a karşı çıkma cesaretini gösteremediği için açık tepki vermeyen PKK’nın Kandil’deki bir kolu ve Avrupa kanadı, süreci çökertmek istiyorlardı. 



Bu sentetik devlete, Esad rejimi ve İsrail tarafından da kendi siyasetleri gereği destek geliyordu.

PYD’nin oyuncak devleti üzerinden Türkiye ve Barzani’nin sıkıştırılması sağlanacak güya Büyük Kürdistan’ın kurulmasına kapı açılacaktı. 
Ancak hesap edilmeyen gelişmeler başladı.



Bir günde Musul’u Bağdat’ın elinden aldı. 
Mahmur Kampı’nı dağıttı. 
Suriye’ye yöneldi. 
PYD’nin oyuncak devletini berhava etti. 



Arkalarındaki Washington, Tel Aviv, Paralel örgüt.. Bunların hepsinin ince hesapları çöpe gitti. 
İşte bayramdan beri devam ettirilen sokak terörü bu sıkışmışlığın, acziyetin ve yalnızlığın feryadıdır. 
Onlara akıl ve taktik veren devletler bu günlerde Türkiye’nin tampon bölge önerisine yavaş yavaş destek verme noktasına geliyorlar.



Bugün yaşananlardan sadece PKK-PYD değil Paralel örgüt de büyük ders alacaktır.

Devletin ve hükümetin bu tür olaylara hazırlıklı olmadığı gibi bir algı çıkabilir. 
Devlet neden tedbir almadı diye sorulabilir. 

Eğer gizli bir darbe planı içinde olan paralel örgütün 17 ve 25 Aralık girişimlerine belli ölçüye kadar müsaade edilmiş olmasa, Paralel örgütün MİT Tırlarına operasyonu ve Dışişleri Bakanlığı’nın dinlendiği gerçeği topluma gösterilmiş olmasaydı bugün durum çok farklı olurdu. 
Paralel örgüte karşı yapılan operasyonu toplum benimsemezdi. Çünkü onların gerçek yüzünü halk görmediği için masum zannedebilirdi.



Ama açıktan eylem için bu güne kadar mantıklı bir gerekçe bulamadılar. Sokakları yakıp yıkanlar için Kobani sadece bir bahanedir. 
Bu sokak olayları ile sadece Kürtler ölmüştür. Kürlerin ofisleri, dükkanları ve belediye binaları, camileri, Kur’an kursları yakılmıştır yıkılmıştır. 
Diğer Kürtlerin bir diğer partisi Hüda Par’ın binaları harap edilmiş ve üyeleri IŞİD yönteminden daha barbar yöntemlerle katledilmiştir. 
Zarar görenlerin tamamına yakını Kürtlerin yoğun yaşadıkları şehirlerdir.



Yani Kobani’deki Kürtlere IŞİD saldırırken Türkiye’deki Kürtlere de PKK’lılar ve HDP’liler saldırmaktadır. 
Bu PKK’lılar, bu HDP’liler IŞİD’le mücadele etmek yerine IŞİD’in tehdidi altındaki Kürtlere kucak açan Türkiye’ye saldırıyorlar. 
Kendileri gibi düşünmeyen tüm Kürtleri hedef aldılar. Bu HDP’nin Beşşar Esad’ın BAAS Partisi'nden hiçbir farkı bulunmuyor.



Irak Kürtlerinin lideri Mesud Barzani’nin geçen yıl Diyarbakır’da Başbakan Erdoğan’la ortak miting yapmasını bile hazmedemediler. 
Kuzey Irak’ta ona karşı mücadele edecek bir parti kurdular. 

Suriye’de Barzani taraftarı Kürtlerin reislerini katlettiler. Yine Suriye’de Özgür Suriye Ordusu ile savaşarak Suriyeli Arapların nefretini kazandılar. 



bunlar Kürtleri BAAS yöntemiyle idare etmeyi seviyorlar. 
Yeni Ankara, Kürtlere ve Araplara bölgenin geleceğini birlikte belirleyelim diye ortaklık sunarken, bunlar, Kürtleri Batı’ya ve İsrail’e maşa yapmak için çalışıyorlar. 
İşte son olaylarla bu adamların bu foyalarının tamamen ortaya çıkması sağlandı.



Artık PKK’ya karşı Kürtlerden de nefret ve direnç başlayacaktır. 
Bu ölümler,  PKK nefretini Kürtler arasında daha da artıracaktır. 
IŞİD saldırıları neticesinde, Irak Kürtlerinin de, Suriye Kürtlerinin de Türkiye’den başka medet bekleyebilecekleri ikinci bir samimi devletin olmadığı bir kere daha anlaşıldı. 


Çözüm karşıtı PKK’lılar ise Kürtlerin geleceğini Marksist bir anlayışla, Kürtlere danışmadan, kendi istedikleri gibi belirlemek istiyorlar. 
Bunu Kürtler görüyorlar. Bundan sonra olacakları yakından takip etmek lazım...