HSYK’yı ele geçirmede son dönemece girildi. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimi 12 Ekim’de yapılacak. HSYK nedir, ne iş yapar, niye bu kadar önemli, neden ele geçirilmek istenir? Bu sorular ekseninde HSYK seçimlerine bakalım.
HSYK, hakim ve savcıların mesleğe kabullerinden başlayarak meslekten çıkarılmalarına kadar bütün özlük işlerine bakan, tayin terfilerini yapan, yetkilerini belirleyen idari nitelikte bir kuruldur. 

HSYK Genel Kurul’u 22 üyeden oluşuyor; 5 üye yüksek yargıdan, 1 üye Adalet Akademisi’nden, 10 üye ilk derece mahkemelerinden seçimle geliyor. 4 üye Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Adalet Bakanı ve Müsteşarı kurulun tabii üyesi. 
 
HSYK 22 kişilik Genel Kurul’u 15 kişiyle toplanıyor. Karar vermek için 12 kişi yeterli. 12 üyeyle HSYK kontrol altına alınabiliyor! HSYK’yı ele geçirmek demek bütün yargıyı ele geçirmek demektir!
 
Üyelerin seçildiği kaynak itibariyle Cumhurbaşkanı tarafından seçilen 4, Adalet Akademisi’nden seçilen 1, Adalet Bakanı ve Müsteşar olmak üzere toplamda 7 üyeyi hükümet garanti etmiş. 12 Ekim’deki seçimde bütün mücadele 5 üye için. 
 
12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği referandumuna kadar HSYK belli bir grubun elindeydi. O grup Yargıtay’a ve Danıştay’a, onlar da kendi üyeleri arasından HSYK’ya üye seçiyordu. Kapalı bir devre sistemi gibi çalışıyordu. Bu yapıyı kırmak adına 2010 referandumuyla HSYK üye sayısı değiştirildi. Üyelerin geldiği kaynaklar çoğaltıldı. Bir yönüyle çoğulcu bir yapı sağlanmaya çalışıldı. 
 
Yapılan ilk HSYK seçiminde Adalet Bakanlığı’nın organizasyonuyla bakanlık listesi hazırlandı. Kürsü hakimlerinden 10’u, bakanlığın belirlediği listeden seçildi. Yani bakanlığın müdahalesiyle hedeflenen çoğulculuk kurula yansımadı. 
 
4 yıl önce yapılan seçimden hiç ders alınmamış gibi bugün yine bakanlık seçime müdahale ediyor. Seçimde kendi listesini kazandırmak için her yolu deniyor. Maaş zammı, bedava silah, TOKİ’de ev, (bir iddiaya göre) bakanlığın temsil ettiği ideolojisiyle hiçbir ilgisi olmayan, düne kadar kendilerini eleştiren, rejim açısından tehlikeli görülen bazı hakim ve savcılara da önemli miktarda paralar... 
 
Bir önceki seçim gürültüsüz patırtısız yapılmıştı. Çünkü iktidar ve başta Gülen Cemaati olmak üzere tüm cemaatler iş birliği içerisindeydi. O gün cemaatler birbirlerini tekfir etmiyordu. İktidarın bileşenleriydiler. Ama bugün şartlar farklı. Önce iktidarla Gülen Cemaati kavgaya tutuştu. İktidar, Gülen Cemaati’yle yaptığı kavgayı meşru bir zemine oturtmak için “Düşmanımın düşmanı dostumdur.” söylemini anımsatacak bir adım attı. Önce Ergenekon yapılanması içerisinde yer alan unsurlarla dirsek teması, sonra HSYK’nın ilk bileşenlerinde yer almayan Ulusalcı, Kemalist gruplarla iş birliği ve Gülenciler dışında diğer cemaatçileri kendi bünyesine alma çabası…

Düne kadar “eski yapının bekçileri” eleştirisinde bulunduğu Kemalistleri, Alevileri ve Ülkücüleri “Cemaati temizliyoruz.” söylemi altında birleştirdi. Fakat bu bileşenler Cemaate karşı mücadele ediyor gibi görünseler de düşünce dünyalarında AK Parti’nin de temsil ettiği, AK Parti’nin de ideolojisine kaynaklık eden “Sünni Muhafazakâr İslami” yapıya karşı mücadele ediyorlar aslında. AK Parti, Cemaat’e kilitlendiği için bu kısmı görmüyor. 

Yargıtay’daki Seçim Belirleyici Olacak

HSYK’ya seçimle gelecek üyeler, 23 Eylül’de Yargıtay’da yapılacak seçimle start alacak. Yargıtay’da yapılacak seçim 12 Ekim seçiminin provası.

Kısa bir süre önce Yargıtay yapısında değişiklik yapan yasa yürürlüğe girdi. Yasaya göre Yargıtay’ın Başkanlık Divanı’nı yeniden seçmesi gerekiyordu. Yasa değişikliğiyle hedeflenen; Başkanlık Divanı’nın muhaliflerden arındırılması ve iktidarla ters düşmeyecek kişilerin yönetimi ele geçirmesiydi. İktidarın uygulamaya koyduğu bu plan Yargıtay’dan geri tepti. Yargıtay Başkanlar Kurulu seçiminde hükümetin desteklediği liste diğer muhalif gruplar karşısında kaybetti. Hükümetin Başkanlık Kurulu seçiminde sıfır çekmesi yapılacak seçim sonucunun ne olacağı konusunda bize ipucu veriyor. 

Yargıtay, HSYK’ya 3 üye seçecek. Kısa bir süre Başkanlık Divanı seçimlerinde yapılan ittifaklar yeniden yapılırsa muhtemelen hükümetin desteklediği liste kazanmayacak. Hükümetin listesinde yer almayan 3 üye seçilecek.
 
Yargıdaki Cemaatçi Sayısı
 
Türkiye’de en çok merak edilen konu yargıdaki Cemaatçi sayısıdır.  Hakim ve savcı sayısı toplam 14 bin civarında. Bu hakim ve savcıların önemli bir kısmı 12 yıllık AK Parti iktidarında mesleğe girmişler. Cemaatçi hakim ve savcı sayısını tespit etmek zor gibi görünse de aslında basit bir hesapla tespiti mümkün.
 
 Ceberut devlet yargıyı, dini hassasiyetleri olan kesimlerden korumak için hakim ve savcı alımında ince eleyip sık dokuyordu. Sızma olmaması için her türlü önlemi alıyordu. Bu önlemlere rağmen Cemaatlerde yetiştirdikleri ahlaklı, erdemli gençlerin yargıda yer alması için bütün yolları deniyordu. Onlara göre hedef, inançlı insanların yargıya girmesiydi. 
 
Yargıdaki Cemaatçi sayısı yaklaşık 8 bin civarındadır. Her ne kadar kamuoyunda 2-3 bin civarı denilse de bu bilgiler yanlış. Yargıda her cemaatten hakim ve savcı var. Bu cemaatler; İsmailağa Cemaati, İskenderpaşa Cemaati, Süleymancılar, Nurcular (Kırkıncı Hoca, Yeni Asya, Hizmet Vakfı vb.), Sami Efendi Cemaati, Menzil Grubu Cemaati ve Gülen Cemaati mensuplarından oluşuyor. 
 
Peki, 8 bin sayısına nereden ulaştım? Aslında bu rakam tüm kamuoyunca bilinen bir gerçek. Ben sadece bu rakamı dile getirdim.  Bütün cemaatler var güçleriyle yargıya girmeye çalışırken ilkler Özal döneminde gerçekleşti. 90’lı yılların başında SHP, DYP koalisyonunda Adalet Bakanı Seyfi Oktay ve Mehmet Moğultay’ın daha çok sol ve Alevi kökenli kadrolaşması, cemaatlerin yargıya girişini bir süre engelledi. Daha sonrasında gelen iktidarlar cemaatçilerin yargıya girmesine ses çıkarmadı. Ses çıkarmama cemaatçileri cesaretlendirdi. Onlar da yargıya girmek için çaba sarfettiler.
 
AK Parti iktidarında kadrolar ise tamamen Cemaatçilerden alınan listelerle oluşturuldu. 12 yıllık iktidar sürecinde hemen hemen her yıl hakim ve savcı alımı yapıldı. Bu alımlar yeterli olmayınca meslekte 5 yılını dolduran avukatlardan hakim savcı alındı. Alımların, iktidar ve cemaatlerin belirlediği kişilerden seçildiği biliniyor. Hızlı kadrolaşma sonucu yargıdaki cemaatçi hakim savcı sayısı 8 bin oldu.
 
Bugüne kadar tüm Cemaatler AK Parti bileşenleri olduğu için hakim ve savcılık mesleğinde oluşturulan kadrolaşmalar göze batmıyordu. Şimdiyse Gülen Cemaati iktidarla ters düştüğü için yargıda sadece onlar varmış gibi davranılıyor.  Diğer cemaatler hiç yokmuş gibi bir durum ortaya konuluyor. Halbuki diğer cemaatler sayısal olarak Gülen Cemaati mensuplarından daha fazla. Şimdiki mücadelenin hedefinde kendileri olmadığı için onlar “Cemaatçi” atfedilmiyorlar. “İktidara yakın muhafazakâr” sıfatıyla anılıyorlar. 
 
İktidar partisi de cemaatten geliyor. Mili Görüş Hareketi de temelde bir cemaattir. Cemaatçiliğin bu kadar etkin ve yaygın olduğu bir yargıda “Sadece Gülen Cemaati’nin etkinliği var.” denilerek onların hedef tahtasına konulmuş olması “Yargıyı cemaatlerden temizliyoruz.” iddiasının gerçek olmadığını ortaya koymaktadır. 
 
Bir cemaate mensup olmak yanlışsa, suçsa o zaman iktidar kendisini de zan altında bırakmış olur.  İktidar hala cemaat anlayışı içerisinde öğrenci evleri, okullar, yurtlar açıyor ve bunları özel statüde yapıyor. Onun için “Yargıda Cemaatle mücadele ediyoruz” söylemi gerçekçi değildir. Bunu söylemek, yargıda 8 bin Hakim ve Savcının tasfiye edilmesi demektir. 
 
Peki, bu cemaatçileri tasfiye ettiğinizde yerine kim gelecek? Onların yerine de Kemalist, Ulusalcı, Alevi kimliğini ön planda tutarak kendince cemaatçilik yapan başka bir yapı gelecek. Onun için yargıda cemaatçi ve cemaatçilik tartışması yargıyı çıkmaza götürür. 
 
12 Ekim’deki HSYK seçimi tarihi bir seçimdir. Eğer iktidar hedeflediği 5 kişiyi bulup 12 sayısını yakalarsa yargı yürütmenin bir birimi gibi çalışacak. Yargı, yürütmenin emir eri olacak. Güneydoğu’ya geziye çıkan Adalet Bakanı’nın, bir il başsavcısının makamında otururken başsavcının kendi makamında, Adalet Bakanı’nın önünde, ayakta el pençe duran görüntüsü yargının genel görüntüsü olacak. 
 
HSYK seçiminde son viraja girerken “Aday çıkaran gruplar, bağımsız adaylar kimlere yakın, kimlerin desteğini arkasına aldılar?”, “Büyük adliyelerde başsavcı ve vekilleri nasıl seçim kulisleri yapıyorlar?” konusuna bir dahaki yazımda değineceğim.