Uluslararası tıbbi insani yardım kuruluşu Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), bugün Brüksel'de düzenlenen basın toplantısında bundan böyle Avrupa Birliği (AB) ve Üye Devletleri'nin sunduğu maddi kaynaklardan faydalanmayacağını açıkladı. AB devletlerinin uyguladığı caydırıcı göç politikalarına ve yardıma ihtiyacı olan insanları Avrupa kıyılarından uzaklaştırma girişimlerine karşı bir tepki olarak alınan bu karar, hemen yürürlüğe girecek ve MSF’nin dünya çapındaki tüm projelerinde uygulanmaya başlanacak.
Kuruluştan yapılan açıklamada, Avrupa hükümetlerinin bir başarı olarak değerlendirdiği AB-Türkiye anlaşmasından üç ay sonra korunma ihtiyacı olan kişiler, söz konusu anlaşmanın yol açtığı gerçek insani sonuçları daha iyi anladıkları, aralarında reşit olmayan yüzlerce refakatsiz çocuğun da bulunduğu 8 binden fazla kişinin, AB-Türkiye anlaşmasının doğrudan bir sonucu olarak Yunan adalarında mahsur kaldığı bildirildi. Bu insanlar, kalabalık kamplarda bazen aylarca vahim koşullar altında yaşadıkları, şu anda da toplu geri gönderilmelere karşı tek savunmaları olan temel yasal yardımdan yoksun kaldıkları için, Türkiye'ye zorla gönderilme endişesiyle karşı karşıya oldukları vurgulandı. Avrupa’nın kapalı kapılar ardında haklarında yasa çıkardıkları bu ailelerin çoğunun, Suriye, Irak ve Afganistan'daki çatışmalardan kaçan kişilerden oluştuğu bilgisi verildi.
AB DEVLETLERİ SIĞINMA KAVRAMINI RİSKE ATIYOR
Basın toplantısında açıklama yapan MSF Uluslararası Genel Sekreteri Jerome Oberreit, “Sınır Tanımayan Doktorlar olarak, Avrupa’nın caydırıcılık temelli göç politikalarını ve utanç verici uygulamalarını her fırsatta dile getirdik. İnsanların ihtiyacı olan yardım ve korumayı onlara sunmak yerine, AB - Türkiye anlaşmasıyla bu insanlık dışı durumu bir adım daha ileriye götüren Avrupa, bu haliyle ‘mülteci’ ve ‘sığınma’ kavramlarını dünya genelinde riske attığı gibi, ‘korunma’ kavramını da tehlikeye atmış oldu. Bugün Avrupa'nın mültecilere sunduğu tek teklif, bu insanların umutsuzca kaçtıkları ülkelerde kalmaları mı? Avrupa bu söylem ve politikalarla bir kez daha temel endişesinin, mültecileri kendi sınırlarından uzaklaştırmak olduğunu kanıtladı” dedi.
TİCARİ VE KALKINMA YARDIMLARI KESİLEBİLİR
Avrupa Komisyonu, geçen hafta AB-Türkiye anlaşmasında izlenen mantığı Afrika ve Orta Doğu'daki 16'dan fazla ülkeye uyarlamak için yeni bir öneri sundu. Bu anlaşmalar, Avrupa'ya göçü engellemeyen veya zorunlu geri göndermeleri kolaylaştırmayan ülkelere, ticari ve kalkınma yardımlarını kesmeyi öngörüyor. Sözkonusu kurallara uyan ülkeleri ise ödüllendirmeyi hedefliyor. Bu potansiyel partner ülkeler arasında, dünyanın en çok göç veren ilk 10 ülkesinden dördü olan Somali, Eritre, Sudan ve Afganistan yer alıyor.
AB-Türkiye anlaşması, mültecilere ev sahipliği yapan diğer ülkeler için tehlikeli bir emsal teşkil ediyor. Bu anlaşma, zorla yerlerinden edilmiş kişilerle ilgilenmenin 'isteğe bağlı' olabileceğini ve iltica hakkı sağlama haricinde herhangi bir çözüm yolunun 'satın alınabileceğine' dair dünyaya bir mesaj gönderiyor.
Kenya hükümetinin geçen ay dünyanın en büyük mülteci kampı olan Dabaab'ı kapatma ve kamp sakinlerini Somali'ye geri gönderme kararını haklı göstermek için Avrupa'nın göç politikasına atıfta bulunduğunu hatırlatan Oberreit, AB-Türkiye anlaşmasının aynı zamanda, halihazırda milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapan Suriye çevresindeki ülkeleri, mültecilere sınırlarını açma konusunda hiçbir teşvikte bulunmadığını aktardı ve sözlerini şöyle sürdürdü: "Avrupa’nın göç yönetimi ve kontrolünü başka ülkelere devretme girişimi, Suriye’ye dönüş yolu boyunca uzanan kapalı sınırlarla her geçen gün dünya çapında domino etkisi yapıyor. İnsanların geri dönecek bir yeri kalmıyor. Örneğin bugün Azez’de 100 bin kişinin kapalı sınırlar ve cephe hatları arasında mahsur kalması, dünyanın dört bir yanında bir istina değil, bir kural haline mi geliyor?”
İNSANİ YARDIM ARAÇ HALİNE GETİRİLEMEZ
AB-Türkiye anlaşmasının mali paketinin bir trilyon avro olan kısmı insani yardıma yönelik desteği içeriyor. Kuşkusuz, üç milyona yakın Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye'de bu tür bir maddi yardıma ihtiyaç var. Fakat bu yardım, ihtiyaçların giderilmesinden çok, sınırların denetimi ve kontrolü karşılığında bir ödül olarak müzakere edilmiş durumda.
İnsani yardımın bu tür bir vaat ile bir araç haline getirilmesinin kabul edilemez olduğunu dile getiren Oberreit, basın toplantısını şu sözlerle noktaladı: "Dünya kamuoyuna ‘insani çözümler’ olarak tanıtılan caydırıcılık politikaları, güvenlik, sığınma ve korunma ihtiyacı olan insanların acılarını daha da şiddetlendiriyor. Bu politikalarda insani yardıma dair hiçbir iz yok. Bunlar norm olarak kabul edilemez ve eleştirilmelidir" dedi.
Oberreit, "Sınır Tanımayan Doktorlar, bu derece zarar verici politikaları benimseyen kurum ve hükümetlerin fonlarından faydalanmayacak. Avrupa hükümetlerini önceliklerini değiştirmeye davet ediyoruz. AB devletleri, geri göndermeye tabi olacak kişilerin sayılarını arttırmak yerine, ev sahipliği yapacakları ve koruyacakları kişilerin sayılarını en üst seviyeye çekmelidir" diye sözlerini tamamladı.