Türkiye Gazetesi Yazarı Yıldıray Oğur, dün Ankara'da 95 vatandaşımızın ölümüne sebep olan saldırı hakkında önemli tespitlerde bulunduğu bir yazı kaleme aldı. Oğur, yazısında patlamanın kimler tarafından gerçekleştirildiğine dair ön görüler yaptıktan sonra saldırıdan hemen sonra hükümeti hedef alan açıklamalar yapan Selahattin Demirtaş'ın durumunu yorumladı.

Oğur, Demirtaş'a yönelik, "Silahlı bir örgütün siyasi kanadı olan bir partinin genel başkanısın… Herhangi bir terör saldırısı olduğunda sana efelenmek değil, mahcubiyet düşer. Daha bir yıl önce çağrınla gencecik çocukları linç etmiş ağzının içine bakan silahlı çeteler şehirlerde gezerken üstelik… Omuzunda yüzde 13’ün sorumluluğu, bir iç savaş çıkartacak kadar  gücün varken hangi bilgiyle, hangi istihbaratla ve hangi hakla “Katilsiniz! Eliniz kanlıdır, yüzünüzden, ağzınızdan, tırnağınıza kadar her yerinize kan sıçramıştır. En büyük terör destekçisi olduğunuz ortaya çıkmıştır” diyebiliyorsun? Diyarbakır miting katliamı, Suruç katliamından sonra Saray Gladio’su deyip mahcup olmuşken üstelik. İki ayda yüzden fazla insan öldürmüş bir silahlı örgütün siyasi kanadının lideri olarak halkı birbirine düşman edecek bu siyasi akbabalıktan utanmıyor musun?" dedi.

İşte Yıldıray Oğur'un o yazısı;

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bu en korkunç katliamının faili olarak olağan şüpheli mi arıyorsunuz? Daha bundan iki yıl önce Reyhanlı şehir merkezinden iki bombalı araç patlatılmış 55 insan hayatını kaybetmişti, olayın zanlıları mahkemede yargılanıyor, savcının elinde katliamın emrini Suriye İstihbaratı'ndan ''Ebu Firas'' kod adlı Anas Asalieh'in verdiğine dair onlarca sayfalık tape, istihbarat notu, ifade var.

Yetmezse 7 ay önceden geliyorum diyen saldırı için bütün uyarılara rağmen son ana kadar adım atmayan cemaatçi savcı ve polislerin apaçık ihmalleri de var. Suriye'nin Türkiye'ye düşmanlığı açık, muhaberatın yapıp edebildikleri dünyanın malumu…

Yine yetmezse, 40 yıldır Türkiye'de silahları, bombaları, canlı bombalarıyla yapmadığı eylem kalmamış, Kürt köylerini basıp, kendi adamlarını rahatça infaz etmiş, daha yeni Kürtlerin şehirlerini hendekler, mayınlar, roketlerle savaş alanına çevirmiş PKK var.

İzci örgütü olan değil, barış için yanıp tutuşan da değil. Devrimci halk savaşı ilan etmiş olan, salondaki kanepesinde otururken küçük kızları roketle vurup, askerî araç geçişi için koyduğu mayınlarla küçük erkek çocukların parçalandığı, yatağında uyuyan genç polisleri infaz edip, 3 yaşındaki kızının, balkonundan el sallayan karısının, sofrada otururken çocuklarının gözü önünde insanları infaz eden tanıdığımız, bildiğiniz terör örgütü olan, terör örgütü kalmaktan başka da bir derdi olamayan…

"ÖLÜMSÜZLER TABURU METROPOLLERDE HAREKETE GEÇER"

Daha yeni, 28 Eylül'de HPG'nin komutanı Karayılan "özgür basın susturulamaz" Özgür Gündem gazetesine verdiği röportajda şöyle tehdit etmişti Türkiye'yi:

''Ha yarın onlar (Türkiye devleti) şehirlerde daha fazla katliama yönelirlerse o zaman Ölümsüzler Taburu da metropollerde harekete geçer."

Ateşkesi Suruç katliamıyla bitirmiş silahlı bir örgütü, tuhaf bir şekilde pazar gününe gün verdiği yeni ateşkesinden bir gün önce, 3 yaşındaki kızı ve hamile karısının yanında polis öldürmesindense bir gün sonra başkentte bir katliam olunca hangi temiz kağıdı olağan şüpheliler listesinden çıkarıveriyor?

"YOK HAYIR HİÇ BİRİ YAPMIŞ OLAMAZ..."

Hadi hepsinin ölümsüzler taburları, fedai eylemcileri olan silahlı küçük sol örgütleri saymayalım bu kez. PKK'yla kavgaları olan DHKP-C'yi, Türkiye'yi Suriye'ye çevirip intikam peşinde koşan Esad'ın Mihraç Ural'ını, PKK'nın çözüm ortağı MLKP'yi…

Yok hayır hiçbiri yapmış olamaz bu korkunç katliamı. Bu eli silahlı, intihar eylemleri sicilleri kabarık terör örgütlerinin cirit attığı bir ülkede baş fail hiçbiri değil.

Seçime 20 gün kala, bir cumartesi günü, kendilerinin ve ailelerinin de yaşadığı, o an onların da oradan geçebilecekleri başkentin orta yerinde 100'e yakın insanı öldüren bombaları oraya gönderen ülkeyi 13 yıldır yöneten sivil iktidar ve seçimle gelmiş ilk Cumhurbaşkanı..

"DAHA POLİS ELİNİ DELİLLERE SÜRMEMİŞKEN..."

Böyle bir katliamdan sonra bir iktidar tabii ki eleştiri oklarının hedefi olur, güvenlik, istihbarat zaafı soruşturulur. İstifalar istenir.

Ama bu kadarı yetmiyor bunlara artık. Doğrudan katil diye uzatıyorlar parmaklarını. Israrla, patlamadan hemen beş dakika sonra, daha polis bile elini delillere sürmemişken, büyük bir utanmazlıkla yapıyorlar artık bunu…

Bir cemaat trollünün tweetleri, bir mafya liderinin böyle bir saldırı yapacak kudreti, uğruna kendini patlatacak fedaileri varsa ne diye yaptığı sorusu sorulacak mafyatik mitinginde ettiği bir tehditvari laf, hatta bazen sadece canı böyle çekmesi yetiyor bu yalancılığa, dayanılmaz alçaklığa, siyasi nebbaşlığa, akbabalığa…

"SANA EFELENMEK DEĞİL, MAHCUBİYET DÜŞER"

Yaptıkları artık birlikte yaşadığımız ülkeye, günlük sıradan hayatlarımıza, aklımıza, demokrasimize açık bir saldırıya döndü..

O yüzden adlarını açıkça yazmak gerek artık…

Selahattin Demirtaş… Silahlı bir örgütün siyasi kanadı olan yüzde 13 oy almış bir partinin genel başkanısın… Herhangi bir terör saldırısı olduğunda sana efelenmek değil, mahcubiyet düşer.

Daha bir yıl önce çağrınla gencecik çocukları linç etmiş ağzının içine bakan silahlı çeteler şehirlerde gezerken üstelik… Omuzunda yüzde 13'ün sorumluluğu, bir iç savaş çıkartacak kadar gücün varken hangi bilgiyle, hangi istihbaratla ve hangi hakla "Katilsiniz! Eliniz kanlıdır, yüzünüzden, ağzınızdan, tırnağınıza kadar her yerinize kan sıçramıştır. En büyük terör destekçisi olduğunuz ortaya çıkmıştır" diyebiliyorsun?

Diyarbakır miting katliamı, Suruç katliamından sonra Saray Gladio'su deyip mahcup olmuşken üstelik.

İki ayda yüzden fazla insan öldürmüş bir silahlı örgütün siyasi kanadının lideri olarak halkı birbirine düşman edecek bu siyasi akbabalıktan utanmıyor musun?

"MANTIĞIN SINIRLARINA DAYANMIŞ..."

İzmaritlerin yerlere atılmadığı Kandil dağlarındaki komutanların uçağı olsa hep yan koltuğu şimdiden garantilemiş, Diyarbakır saldırısı açıkça AKP'yi eritip, HDP'ye yaramamışken "550 millî ve yerli milletvekili için daha kaç bomba patlatmak, kaç kenti tankla topla basmak, daha kaç kişiyi öldürmek gerekiyor" diye yazacak kadar mantığın sınırlarına dayanmış Celal Başlangıç!
Sadece mesleğinize ihanet etmiyorsunuz aynı zamanda bu apaçık yalancılıkla bu ülkenin birlikte yaşama kültürüne de saldırıyorsunuz.

Ve tabii akli melekelerini kendini ''mesih'' zanneden bir hocaya emanet etmişleri, siyasi nefretlerinden gözü hakikati göremeyecek kadar kararmışları sayamıyoruz...

Belki biz fazla safız sadece kör bir nefretle değil, bile isteye yapıyorsunuz bu yalancılığı, sahtekarlığı, nebbaşlığı, akbabalığı…

Belki bunlar ön peşrevlerdir ve günün sonunda sahneye Hülya Avşar'a bile "Lütfen biri gelip bizi kurtarsın artık" dedirten esas patronlar çıkacaktır.

Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamından dakikalar, saatler sonra yaptıklarınız, yazdıklarınız silinip gitmesin diye yazıldı bu yazı.

Bu gözü dönmüş nefretiniz tarihe geçsin diye…

Sayenizde yine "Birileri" bizi kurtarmaya gelirse, bu neden oldu diye arayanlar failleri kolay bulabilsin diye…