Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Dışişleri Bakanlığı'nda yapılan Suriye toplantısına ilişkin ses kayıtlarının internete düşmesinin ardından ‘casusluk’ soruşturması kapsamında dün akşam saatlerinde gazeteci Önder Aytaç sızdırılan konuşmanın içeriğini önceden bildiği iddiasıyla gözaltına alındı.
Gazeteci-yazar ve akdemisyen Önder Aytaç, dün gece yaşadığı gözaltına alınma sürecinin, bir televizyon programında yaptığı yorum ve Twitter’da retweet yaptığı iki tweetten dolayı olduğunu söyledi. Kendisine Süleyman Şah ve Suriye’de bir muhtemel savaş konusunda yaptığı yorumların yanı sıra ajan olup olmadığı konusunda sorular yöneltiğini belirten Aytaç, ifadesini tamamladıktan sabah saat 05.00 gibi Emniyet’ten ayrıldığını kaydetti. Kendisinin de ifade verdiği ve ses kaydı dışarıya sızan Suriye konulu güvenlik toplantısı hakkında da değerlendirmede bulunan Önder Aytaç, “Zannediyorum üst düzey bürokratlar da, siyasiler de ceplerinde teyplerle çekim yapan kameralarla toplantılara katılıyorlar. Belki de o toplantıya katılmış olan dört kişinin dördünün cebinde de, kendi kamerası kendi ses kaydetme cihazı vardı. Ya da işte orası MIT’in Bahçeli’deki Emek’teki lojmanlarına MIT’in ek binasına yakın. Cam üzerinden dinlenmiş olma ile ilgili pek çok gene internete çıkmış olanlara bakmış olduğumuzda bir şeyler söz konusu olabildiği ile ilgili tartışmalar vardı. Bütün bunlar da düşünülebilir.” dedi. 

Gazeteci-Yazar Önder Aytaç, dün gece yaşadığı gözaltına alınma sürecini Cihan Haber Ajansı’na anlattı. Emniyet çalışanlarının dün akşam evine geldiklerini, bulamayınca tekrar geri dönüp gece 23.00 sularında bir daha geldiklerini söyleyen Önder Aytaç, "Emniyetteki arkadaşlar eve gelmişler, biz evde yoktuk. Daha sonra da 11'e doğru bir daha gelmişler, bulamamışlar. Telefon açtılar. Telefondan sonra da 'biz gelelim neyse konu orada bakalım' dedik. Eşimle birlikte gittik. Bir gözaltı konusu olduğu savcılıktan gelmiş olan, benimle paylaştılar. Eşim beni bıraktı ve de ben de orada terör şubede kaldım.” diye aktardı. 

"YERLİ YA DA YABANCI YERLERİN AJANI MISINIZ DİYE SORDULAR"

Aytaç, çağrılma sebebini ise "Savcılığın yapmış olduğu şeyde daha önceden televizyon kanalında Abdullah Abdülkadiroğlu ile birlikte yapılmış olan beni davet etmiş olduğu programda Süleyman Şah Türbesi ile ilgili muhtemel olabilecekler Suriye’ye ile ilgili olabilecekler ile ilgili bir değerlendirmemiz vardı bizim.” şeklinde izah etti. 

Ardından kendisine sorulan soruları şöyle aktardı: "Sorulan ilk soru, 'Dışişleri Bakanı’nın, Müsteşarı'nın, Genelkurmay Ikinci Başkanı’nın ve Hakan Fidan’ın toplantısında birebir örtüşmüş olan açıklamaları önceden nasıl yaptınız nasıl bildiniz?' Buydu. Ikincisi ‘tweet attığınız o görseller ortaya çıkmış olunca bu tweetleri neden attınız, paylaşmış olduğunuz insanlarla ortak bir örgüt çalışması mı yapıyorsunuz?' Diğer soru buydu. ‘Bir yerlerin ajanı mısınız, yerli ya da yabancı? Nasıl bu bilgileri neden bu bilgileri paylaşıyorsunuz? idi.” 

"YURTDIŞINA KAÇACAĞIM YALAN, HİÇBİR YERİN AJANI DEĞILIM"

Aytaç, verdiği cevapları da şu şekilde dile getirdi: "Biz de o hafta 11 konu vardı o haftanın gündeminde. 11 konudan bir tanesi de buydu. Bunu konuşmuştuk. Bizi o programdan önce de CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu meydanlarda Suriye ile ilgili değerlendirmelerini yapıyordu. Yine MHP milletvekilleri ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli binlerle milyonlarla meydanlarda değerlendirmeyi yapıyordu. Ahmet Davutoğlu 14 Mart’ta Hürriyet gazetesine vermiş olduğu röportajda Süleyman Şah’la ilgili değerlendirmeler yapıyordu. Sosyal medyada bir sürü benzer tartışmalar vardı. E biz de bütün hepsini toplayıp, hep bu alanlarda 26-27 yıldır çalışmış olan bir strateji merkezinin başkanı olan bir ikişi olarak ben de duygularımızı Abdülkadir beyle birlikte bu çerçevede ifade ettik. Pekçok zamanda öngörü şekliyle; 6 ay öncesinden, bir yıl öncesinden 1,5 yıl, 2 yıl öncesinden söylemiş olduklarımızın yüzde 90’ı da çıkıyorsa bunun da çıkması kadar doğal birşey yoktur ki biz bir stratejist olarak bunu yapıyorduk dedik. Asla ajanlık asla yurt dışı şeyi yok. Haddizatında yurt dışında çağrılmış olduğumuz kurslar konferanslar var konuşmacı olarak. Onlara bile gitmiş olmamız ters algılanır diye son iki üç aydır ben onları bile iptal ediyorum dedim. Uçak biletlerini aldılar diye sosyal medyada dolaşıyordu 31 Mart’ta gitmiş olacaklar kaçmış olacaklar. Yalan böyle bir şey yok. Hiçbir yerin ajanı değiliz." 

"TWEET 810 BİN RETWEET ALMIŞ BENİ ÇAĞIRIYORLAR"

Aytaç, attığı tweetler konusunda ise "Tweetleri bana tweet gönderenler ve benim de retweet yapmış olmam da günde 500 - 600 retweet yapıyorum ben bana gelenleri. Aynı gün bu görsel denilmiş olan toplantıyı 810 bin kişiye yakın Türkiye’de retweet yapmış olan insan var. Siz bunların hiçbirisini çağırmıyorsunuz. Bana göndermiş olanlarla tanışıyor muyum, hayır tanışmıyorum. 170 bine yakın takip eden var, benim takip ettiğim var 3 bin, 4 bin kişi. Bunların içinde bir sinerji oluşuyor, bana geliyor ben de, kendi duygularım bu alanda çalışan birisi olarak ifade ediyorum. Onun dışında hiçbir tanıdIğım yoktur, dedim. Zaten bilişim suçları bağlamında da, ceza bağlamında da, suç olan birşey yoktu. Avukat arkadaşlar da, bunun üzerine ısrarla vurgulamış olunca daha sonra savcılık serbest bırakılmış olmama karar verdi.” şeklinde ifade verdiğini belirtti.

"BENİMLE MESAJ VERMEK İSTEDİLER"

Seçimler öncesinde neden böyle bir gözaltı girişimi olabileceği konusunda düşüncelerini paylaşan Aytaç, "Kişisel kanaatim yasama, yürütme ve yargı demiş olduğumuz yapılarda tırnak içerisinde söylüyorum, bir akademisyen olarak yargının, yürütmenin gözetimi altında yürütmenin de, tamamen gözetimi altında kalmış olduğu bir yapı, sanki var, gibiydi. O gün alınıp benim kişisel kanaatim sosyal medyada, medyada bu kadar çok infial olmamış olmasaydı Pazartesi’ye kadar seçim sürecinde de gözaltında tutulup benim üzerimden farklı düşünen insanlara sosyal demokratına camiadakine MHP’dekine, Büyük Birlik’tekine AK Parti'nin içerisinde tereddütlü olanlara bir mesaj vermiş olma gibi birşey yapılacaktı, sanıyorum. Ama bu geçerli olmadı. Bu gerçekleşmedi.” dedi. 

"CAMİA İLE İLİŞKİLENDIRME ÇABASI VAR MI?"

Çağrılmasında güvenlik toplantısı ile ilgili dinleme hadisesini camia ile ilişkilendirme çabası olup olmadığı konusunda ise şöyle düşündüğünü belirtti: "Savcılık tarafından bana polisin sormuş olduğu sorularda bu yoktu. Ama adreslerle ilgili bu tarafa bir yönlendirmiş olma, sanki var mıydı? Evet, vardı. Ama zaten devletin bütün istihbarat birimleri bu konuda yoğunlaşmış olduğundan, bir döküman bulacak olsa, bu daha net ifade edilirdi. Ama savcılığın yazmış olduğu değerlendirmede, benimle ilgili tamamen muğlak her tarafı çekilebilecek olan salt hukuk kuralları içerisinde, işte ilgili ceza yasasının şu maddesi gibi değil ya da tamamen subjektif ve bakmış olduğunuz yere göre değişebilecek olan değerlendirmeler vardı ki ,tekrar suç unsuru olan hiçbir şey yoktu.”

"DÖRDÜNÜN DE CEBİNDE KAYIT CİHAZI OLABİLİR"

Emniyet ve istihbarat konularında uzman olan akademisyen Önder Aytaç, güvenlik toplantısı ile ilgili dışarıya sızan dinleme ile ilgili ise ilginç yorumlara bulundu. Dinlemenin “Çok ciddi bir vahamet” olduğunu ifade eden Aytaç, “Devlet kendi içerisinde bu tip şeyleri sağır oda demiş olduğumuz oda çerçevesinde yapmış olması lazım. Devletin, milletin bölünmez bütünlüğü ve güvenliği ile ilgili olan birşey. Ama son dönemde hem AK Partili milletvekilleri, bakanlar çerçevesinde muhtemel istifalar olmasın, ayrılmalar olmasın, diye hem de devletteki üst düzey bürokratların ileride başımıza gelecek olan sıkıntılarda kendimizi koruyalım ve biz suçun içerisinde değildik, şekliyle düşünmüş olmaları bağlamında, zannediyorum üst düzey bürokratlar da siyasiler de, ceplerinde teyplerle çekim yapan kameralarla toplantılara, katılıyorlar. Belki de o toplantıya katılmış olan dört kişinin dördünün cebinde, kendi kamerası kendi ses kaydetme cihazı vardı. Ya da işte orası MIT’in Bahçeli’deki Emek’teki lojmanlarına MIT’in ek binasına yakın. Cam üzerinden dinlenmiş olma ile ilgili pek çok gene internete çıkmış olanlara bakmış olduğumuzda birşeyler söz konusu olabildiği ile ilgili tartışmalar vardı. Bütün bunlar da düşünülebilir. Ama bu çerçevede güvenlik bağlamında, devletin çivisi çıkmış gibi duruyor.” değerlendirmesi yaptı.

BİR GÜVENLİK KIRILMASI YAŞANACAK

Yaşanan bu skandal ile ilgili hukuk ve demokrasinin düzgün işlediği bir devletin nasıl tepki vermesi gerektiği yönündeki soruya ise Önder Aytaç, şu cevabı verdi: "Bence su akıp yolunu buluyor. Daha önce Emniyet’in içerisinde 26-27 yıl bulunmuş olsam da askerde de Adalet Akademisi’nde de hakimler savcılarda da değişik zamanlarda AK Parti’nin kendi içerisinde siyaset akademisinde de sivil toplum kuruluşlarında ya da ilgili Türkiye’nin değişik yerlerine gittim, geldim. Kurslar konferanslar oldu. Bütün oralarda da görmüş olduğum; herkesin devletin yasama ve yürütme ve yargı çerçevesinde de çivisinin çıkmış olması pozisyonunda yaklaşımların olduğu. Emniyet çerçevesinde söylemem gerekirse 10 bine yakın kendi alanında uzman olan insanların görevlerinden aktif görevlerinden alınmış olması, ihtisaslaşmış olmanın kaldırılmış olması, önümüzdeki süreç içerisinde eğer böyle gidecek olursa bütün Türkiye olarak güvenlik çerçevesinde Doğu'daki PKK bundan sonraki demokratik özerlik bağlamında da Batı'daki illerde güvenlik çerçevesinde asayişe ve şahsa ve mala yapılmış olan saldırılar çerçevesinde çok ama çok ciddi bir güvenlik kırılması güvenlik hatası yaşanılacağını üzülerek görüyorum."