İngiliz The Independent gazetesinde yayınlanan haberde bir Suudi ilâhiyatçının Hazreti Muhammed'in Medine'deki kabrini başka bir yere nakletmek için proje hazırladığını yazdı. Projeyi sunduğu iddia edilen Dr. Ali bin Abdulaziz el-Şabal yaptığı basın toplantısında bu haberi yalanladı. 

Habertürk Gazetesi yazarı Murat Bardakçı, son günlerde tartışılan bu konuyu köşesine taşıdı. Bardakçı, bu projenin yeni olmadığını ve bundan 5 asır önce de Portekizli amiral Alfonso d'Albuquerque'nin Hicaz bölgesine gelerek Hz.Muhammed'in kabrine göz diktiğini, bu girişimin dönemin Padişahı Yavuz Sultan Selim tarafından engellendiğini belirtti.

İşte Murat Bardakçı'nın yazısı:

HAİN VE SİNSİ PLAN

Suudiler’in şimdi yapmak istedikleri ama yapmaları çok zor olan projenin patenti aslında yeni değildir, bundan beş asır önce yaşamış olan Portekizli bir amirale, Alfonso d’Albuquerque’e aittir! İşte, Alfonso d’Albuquerque’in Hazreti Muhammed’in kabrini açıp naaşını kaçırmak istemesinin öyküsü:

Osmanlı Beyliği’nin yeni kurulmuş olduğu 14. asrın ilk yıllarında, kutsal topraklara merkezi Kahire olan ve Haçlılar’ı Ortadoğu’dan atan güçlü Memlük devleti hâkimdi. Ama, kuvvetli bir kara ordusuna sahip olan Memlükler, denizcilikte zayıf kalmışlardı. Doğu’ya uzanan ticaret yollarını ellerine geçirmek isteyen Portekizliler, Memlükler’in denizcilikteki bu zaafından istifade ederek Arabistan Yarımadası’nda stratejik mevkiler elde etmeyi başardılar. Portekizli komutan Alfonso d’Albuquerque, 1513’te daha da ileri giderek, Hazreti Muhammed’in Medine’deki mezarını Hristiyan topraklarına kaçırmak gibi hain ve sinsi bir plân kurdu. Amiralin gerekçesi, Kudüs’teki kutsal yerleri ziyaret eden Hristiyanlar’ın Memlükler’e vergi vermek zorunda olmalarıydı. Ama, Osmanlılar’ın 1516’da Memlükler’i tarih sahnesinden silerek Ortadoğu’ya ve kutsal topraklara hâkim olmaları bu plânı bozdu. Portekizliler 15. yüzyılın sonlarında Ümit Burnu’nu dolaşarak Hint Okyanusu’na ulaşmış ve gözlerini Arabistan’a dikmişlerdi. Memlük Devleti, Cidde’ye çıkıp bir kale inşa eden ve hattâ Mekke ile Medine’yi bile tehdit eden Portekizliler’in ilerleyişini durduramıyordu. Hint Okyanusu’ndaki Portekiz donanmasının kumandanı olan Alfonso d’Albuquerque, plânını işte bu sırada hazırladı. Niyeti sadece Hazreti Muhammed’in mezarını çalmak değil, Müslümanlar’ı İslâm’ın kutsal topraklarından da sürmekti.

Dr. Ali bin Abdulaziz el-Şabal adındaki Suudi bir akademisyenin Hazreti Muhammed’in Medine’deki kabrinin bilinmeyen bir yere taşınması yolundaki önerisi, bana bu işe ilk kalkışan kişiyi, Portekizli amiral Alfonso d’Albuquerque’i hatırlattı. d’Albuquerque, 1513’te Hazreti Muhammed’in mezarını Avrupa’ya kaçırmaya kalkışmış ve bu çılgın plân, Yavuz Sultan Selim’in kutsal topraklara hâkimolmasıyla önlenebilmişti.  

YAVUZ SELİM, ENGEL OLDU

d’Albuquerque’in plânı, Muhammed Yakub Mughul’un “Kanuni Devri Osmanlılar’ın Hint Okyanusu Politikası ve Osmanlı-Hint Müslümanları Münasebetleri” isimli eserinde şöyle anlatılır: “...Portekiz, Hindistan’daki sömürgelerini muhafaza etmek ve kuvvetlendirmek için başka bölgeleri de işgal edecek, denizlere hâkim olmak maksadıyla Hürmüz Boğazı’nı elde tutacak, Kızıldeniz’de hâkimiyet kurmak maksadıyla Aden’e girecekti. Nil Nehri’ne yeni kanallar açılarak suyun yolu değiştirilecek, böylelikle Mısır’a büyük zararlar verilecek ama çok daha önemlisi, Hazreti Muhammed’in Medine’deki mezarı kaçırılıp bir Hıristiyan memlekete götürülecekti. Portekizli komutan, plânını tatbik için 1513’te harekete geçti, birçok Müslüman toprağını işgal etti ve amacına ulaşmasına Osmanlılar engel oldular. Yavuz Sultan Selim’in başında bulunduğu Osmanlı ordusu ile Memlükler arasında 1516’nın 2 Ağustos günü Halep yakınlarındaki Mercidabık bölgesinde yaşanan savaş Osmanlı tarafının galibiyetiyle bitince Mısır ve Suriye Yavuz’un eline geçti. İslâm’ın kutsal toprakları da kısa bir zaman sonra yine Osmanlılar’ın kontrolü altına girdi. Bu gelişmeler, Hindistan’a uzanan ticaret yollarının önemli bir bölümünün Osmanlılar tarafından hâkimiyet altına alınması demekti. Arabistan Yarımadası’ndaki Portekiz ilerlemesi de böylelikle durduruldu, Hindistan’dan Avrupa’ya yapılan mal akışı Türkiye üzerinden sürdürülür oldu ve Alfonso d’Albuquerque’in korkunç plânı da bir hayâl olarak kaldı”.