Ekrem Okutan bugün "Modern Yaşam Tarzı Astım Yapıyor" başlığıyla kaleme aldığı yazıda önemli bir konuya değindi. 
Son zamanlarda İstanbul, Ankara, Bursa, Adana ve İzmir gibi büyükşehirlerde yaşayan çocuklarda görülen astım hastalığıyla ilgili olarak önemli bilgiler veriyor. Okutan, konuyla alakalı olarak Marmara Üniversitesi'nden bir uzmanın görüşlerine de yer verdi.

İşte önemli bilgileri içeren o yazı: 

"Modern yaşam tarzından kastımızın ne olduğunu birkaç cümle sonra izah edeceğiz.

Peki, bu tarz ile astım arasında nasıl bir ilişki var.

Astım, neden özellikle son yılların en yaygın hastalığı oldu?

Ve neden en çok büyükşehirlerde yaşayanları tehdit ediyor?

Etkenler çok.

Etki eden faktörler geçmişte yok mu idi.

Vardı, ancak kısmen mevcuttu.

Mesela, bu denli trafiğe çıkan araç yoktu.

Araç, eşittir egzoz dumanı.

Bu da astımı tetikleyen unsur.

Geçtiğimiz günlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, özellikle İstanbul'daki araç çokluğundan bahsetmiş, bunu, trafik sıkışıklığının en önemli nedeni olarak göstermişti.

Doğru.

Artık her ailede bir araç ile yetinilmiyor, ikincisi ‘mutlaka olmalı' anlayışı hakim olmaya başlıyor.

Türkiye'de 4 milyon astımlı hasta, konunun ciddiyetini göstermesi açısından sanırım yeterli bir veri.

Dilerseniz, bundan sonrasını işin uzmanına bırakalım.

Lakin önce Astım'ın tanımını yapalım.

En basit ifadesiyle astım, bir solunum yolu hastalığı.

Yani, bir iltihap sonucu solunum yolunun aşırı derece duyarlı olması ve bazı etkenlerle daralması demek.

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Karadağ ile bu konuyu konuştuk.

Hocanın söyledikleri gerçekten ilginç tespitler ve bilgiler içeriyor:

Astım genetik bir hastalık olmakla beraber çevresel faktörler ve infeksiyonlar hastalığın ortaya çıkmasında çok önemli rol oynuyor.

Astımın yaygınlaşmasından en çok sorumlu tutulan faktör de modern yaşam tarzı.

Modern yaşam tarzı paketi ne demek?

Bu paketi demokratikleşme paketi ile karıştırmayalım lütfen.

Paket, hamilelikteki beslenme rejiminin değişmesi, anne karnındaki bebeğin büyümesinin artması, çekirdek aileye yani az çocuklu aileye dönüşüm(infeksiyon geçiren küçük yaştaki çocuklar daha az astıma yakalanıyor, kalabalık ortam daha fazla infeksiyon daha az astım demek) daha az  infeksiyon geçirilmesi, daha çok antibiyotik ve parasetamol(ağrı kesici ve ateş düşürücü etken madde)  kullanılması ve aşılanma anlamına geliyor.

Eldeki verilere göre bu "paket" bileşenlerinin herbirinin toplamından daha fazla etkin oluyor ve çocukların immün(bağışıklık) sistemini astım yönüne kaydırıyor.

Bu "paket"in yanısıra küresel ısınma ile hava koşullarındaki ani değişikliklerin daha sık yaşanması da astım sıklığını arttırıyor.

Hoca bunu şöyle örnekliyor: ‘Her sene Eylül ayı daha yumuşak geçerken geçen ay ülkemizde sıcaklıkların ani düşüş göstermesiyle astımlı hastalarda şikâyetler artmış'

Beslenme alışkanlığı değişikliği ile obezitenin de yaygınlaşması astım riskini fazlalaştırıyor.

Şişmanlık da vücudun dengesini bozarak astıma neden oluyor.

Kilolu olmakla ilişkili olan leptin düzeyinin yüksek olması astım riskini sekiz kat yükseltiyor.

Bu arada antioksidan özelliği olan besinlerin koruyucu rolleri de göz ardı edilmemeli diyor hoca.

İlk bir yaştaki bebeklere ayda ikiden fazla balık yedirmek, bu çocuklar 12 yaşına geldiğinde onları daha az balık yiyenlere göre alerjiden %25 oranda daha fazla koruyor.

Annenin hamilelikte yaşadığı psikolojik stres de çocuğu okul öncesi çağa geldiğinde astım olma riskini %60 arttırıyor.

Çiftlik ortamında büyümenin astım açısından koruyucu olduğu biliniyor.

Nitekim çiftlikte büyüyen ve ikiden fazla kardeşi olan çocuklarda saman nezlesi sadece % 2 oranında görülürken, şehirde oturan ve kardeşi olmayanlarda bu oran %12‘ye çıkıyor.

Sonuç olarak şunu söyleyip noktayı koyalım.

Büyükşehirde yaşamanın pozitif yanları olduğu gibi negatif yönleri de pekâlâ var.

Kalıcı ve ciddi boyutlara varan hastalıklar yani Astım örneğinde olduğu gibi."