Bugün; Sivas Madımak Oteli’nde kurgulanan provokasyona karşı Erzincan’ın Başbağlar Köyü’nde gerçekleştirilen katliamın 22’nci yılı. Madımak provokasyonu bahanesiyle PKK teröristleri tarafından düzenlenen kanlı saldırıda 28 kişi kurşuna dizilerek, 5 kişi de yakılarak şehit edildi. Olayın faillerinin belli olmasına ve aradan geçen onca yıla rağmen açılan sözde davada kimse ceza almadı. Yakınlarını kaybeden ve katliamdan sağ kurtulmayı başaran köylüler, Akit’e yaptıkları açıklamalarda adalet istediklerini belirterek, şehitlerinin kanının hâlâ yerde olduğunu söylediler.

TERÖR, MÜSLÜMANI HEDEF ALDI

1989’da Komünist Rusya’nın yıkılmasından sonra İslamiyet’i hedef alan ABD, Türkiye’de PKK’nın yerine asıl tehlike olarak Müslümanları koydu. Bundan sonra 90’lı yıllara damgasını vuran katliamlar ve faili meçhul cinayetler peş peşe yaşandı. 5 Temmuz 1993’te Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar Köyü’nde dönemin en kanlı katliamı gerçekleştirildi. Kuş uçmaz kervan geçmez dedikleri bir bölgede yer alan Başbağlar, sarp kayalıklarla çevrili Barasor Vadisi üzerine tespih tanesi gibi dizilmiş köylerin en sonuncusuydu. Erzincan’a 204 km uzaklıkta yer alan Başbağlar, bölgede bulunan Alevi köyler arasındaki Sünni inanca sahip tek köydü.

ŞEHİT BAŞBAĞLAR

210 haneli köy, katliamdan sonra “Şehit Başbağlar” olarak anılmaya başlandı. Olay günü tarla ve bahçelerden dönen köyün erkekleri akşam namazı için camiye gitmiş, kadınlar ise yemek hazırlama telaşı içerisindeydiler. Alevi köylerini geçerek Başbağlar’a gelen 100 kadar terörist, köye 3 farklı noktadan saldırdı. Asker üniforması giymiş teröristler ilk önce camiyi bastı. Teröristler akşam namazını kılmış, duasını yapan köylüleri camiden çıkararak köy meydanına topladı. Bütün evleri de boşaltan militanlar, köye yardım gelmemesi için de köy yolunu kesmiş ve elektrik ile telefon bağlantılarını da iptal etmişti.

“İKİ KURŞUNU DA VÜCUDUMDA TAŞIYORUM”

O dönemden bugüne kadar köy muhtarlığı yapan ve kurşuna dizilenler arasında sağ kurtulan tek isim olan Ali Akarpınar, Akit’e yaptığı açıklamada olay gününü anlattı. Teröristlerin otomatik silahlarla kendilerine tam 558 mermi sıktığını aktaran Akarpınar, “15-20 kişiyi caminin kapısında ellerinde otomatik silahlarla gördük. PKK’lı olduklarını söylediler. ‘TC burada hâkimiyeti kaybetmiştir’ dediler. Bizi köy meydanında sıraya dizdiler. 29 kişiydik. 45 dakika PKK propagandası yapıldıktan sonra telsizden ‘Atış serbest’ talimatı geldi. Ben göğüs bölgemden bir kurşun yedim ve sonrasını hatırlamıyorum, galiba bayılmışım. Çünkü bacağımdaki kurşunun acısını hatırlamıyorum. Şuan iki kurşunu da vücudumda taşıyorum” dedi.

“TERÖRİSTLER ‘BU ACI SİZE YETER’ DİYE BAĞIRDILAR”

Katliama tanıklık etmiş ve sağ kurtulmayı başarmış köylülerin anlattıkları ise kan dondurdu. Katliamda eşini ve oğlunu kaybeden Elif Akpınar, insanları ve hayvanları gözlerinin önlerinde cayır cayır yaktıklarını anlattı. Teröristlerin kendilerinde kapanmaz bir yara açtığını ve intikam istediğini vurgulayan Akpınar, “Bizi derenin içine oturttular. O sırada arabaları yaktılar. O yanan arabalardan birinin içine Hasan Sandıkçı diye biri vardı, onu soktular. Cazır cazır araba yanıyor, arabanın da kornası çalıyor. Adam içeride yandı gitti. Ahırlarımızı, kümeslerimizi hayvanlar içerisindeyken yaktılar. Seslerini duyura duyura yaktılar. İneklerin, buzağıların, tavukların, atların sesleri hâlâ kulaklarımda. Teröristler giderken de ‘Bu acı size yeter’ diye bağırdılar” şeklinde konuştu. PKK’lılar köyün 3 farklı noktasına bıraktıkları bildirilerde ise Madımak Olayı’nda yananların intikamını aldıklarını söylüyorlardı.

“DEVLET 14 SAAT SONRA GELDİ”

Katliama yakından tanıklık eden ve kardeşini kaybeden Mahmut Taşdelen de, köye yetkililerin çok geç geldiğini söyleyerek duyarsızlıktan yakındı. Taşdelen, yangın sırasında yükselen dumanların ve evlerde patlayan tüplerin Yukarı Umutlu Köyü imamının dikkatini çekerek jandarmayı gece saat 01.00’de aradığını, ancak askerin köye 14 saat sonra geldiğini ifade etti. Taşdelen, “Sabaha kadar kimse köye gelmiyor. Zaten sabaha kadar çoğu can çekişiyor. İnim inim inliyorlar, kimisi su diye bağırıyor, kimisi yandım diye. Kurşuna dizilen 2 kişi sabaha yakın ölüyor” dedi.  

ŞEHİTLERE BÜYÜK SAYGISIZLIK

Teröristler katliamdan sonra köydeki bütün evleri ve arabaları ateşe verirken 33 kişiden 5’i çıkan bu yangınlarda şehit oldu. Ancak yanarak can verenlerin cenazeleri hiç bulunamadı. Katliamdan 14 saat sonra köye gelen devlet yetkilileri, duyarsızlıktan mıdır yoksa aldıkları emir gereği mi bilinmez, evlerde yanan vatandaşların cenazelerini aramak yerine, kepçelerle yangından arta kalan enkazı kamyonlara yükletip bilinmez bir yere götürttü. Kurşuna dizilerek katledilen 28 kişi de otopsi raporu bile hazırlanmadan köyün 25 km uzaklıktaki bir arsaya defnedildi. Devlet, şehidine karşı duyarsızdı. Şehitler belediyenin çöp kamyonlarıyla taşınırken, cenazeler gece geç saatlerde defnedildi.

“SİVAS SİYAH, BAŞBAĞLAR BEYAZ”

Katliam sonrası açılan sözde davanın ise üzeri kısa sürede örtüldü. Sanığı olmayan davanın avukatları arasında yer alan ve o süreçte yaşanan hukuksuzlukları anlatan Cüneyt Toraman, Başbağlar davasının anlaşılması için katliamdan 3 gün önce Sivas’ta yaşananlara dikkat çekti. “Sivas davası siyah, Başbağlar davası beyaz” diyen Toraman, “Başbağlar davasının tetikçileri (teröristler) yakalandı, itiraf ettiler, ‘katliamı şu isimlerle beraber yaptık’ dediler; ama yargılanmadılar… Sivas ve Başbağlar’da yaşanan olaylar bir derin devlet operasyonu. Bu iki olay da 28 Şubat darbesine zemin hazırlamak için yapıldı” dedi.

“SÜNNİ-ALEVİ ÇATIŞMASI İSTENDİ”

Amacın Sünni-Alevi çatışması olduğunu vurgulayan Toraman, “Teröristler, Başbağlar Köyü’ndeki herkesi öldürebilirlerdi. Bilerek sağ bıraktılar. İstediler ki onlar da komşu Alevi köylere saldırsınlar. Bölgenin karakol komutanı da köylülere, ‘Biz size Kalaşnikof tüfek vermek istiyoruz’ diyor. O insanlar katliamdan sonra yaralarının sarılması beklerken, devlet onların Alevilere saldırmasını istiyor” şeklinde konuştu. Toraman, Başbağlar davasında gerçek bir yargılamanın yapılmadığını, faillerinin ise cezasız kaldığını kaydetti.

“DUYARSIZLIK BİZİ YARALADI”

Başbağlar Derneği Başkanı Mehmet Ali Dikkaya, Başbağlar’da akan kanın 22 yıldır yerde kaldığını vurguladı. Mahkeme sürecindeki hukuksuzluklara dikkat çeken Dikkaya, “Başbağlar’da bir soykırım yaşandı. Daha da vahim olanı katliama tamamen sessiz kalınması. 10 yıl sonra yakalananların ifadelerinin üzerinde durulmaması, Erzincan’da görülmesi gereken mahkemenin İzmir’e alınması. Orada itirafçı sanıkların olmasına rağmen bunların mahkemeye getirilmemesi, 1 yıl sonra getirilen kişinin verdiği kod isimler üzerinde mahkemenin hiç durmaması, sanıkla ile tanıkların yüzleştirilmemesi ve bu kadar şeye rağmen Yargıtay’ın davaya duyarsız kalması bizi daha da derinden yaraladı” dedi. 

BABALARIMIZIN KATİLLERİ BULUNSUN

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük katliamlarından birisi olarak bilinen Başbağlar katliamı 22. yılına girdi. 2 Temmuz 1993 tarihinde, Sivas’ta 37 kişinin Madımak Oteli’nde ölmesinden sadece 3 gün sonra Erzincan ili Kemaliye ilçesi Başbağlar Köyü’nde, akşam ezanı okunduktan sonra camiye giden 29 kişi, köyün meydanına toplanarak kurşuna dizildi. Köydeki 214 ev, cami ve okul, içindeki insanlarla birlikte yakıldı. 1’i kadın 4 kişi yandı, toplam 33 kişi şehit oldu. Başbağlar’da yapılan katliamın üzerinden tam 22 yıl geçmesine rağmen faillerin bulunamaması mağdurları üzüyor. CHP’lilerin yoğun çabalarıyla “teşhis usûlsüz” denilerek tetikçiler serbest bırakıldı ve bir daha da bulunamadı. Babaları katledildiğinde henüz çocuk yaşlarda olan Celal Demirci’nin oğlu Harun Demirci, Hasan Fehmi Aydınlı’nın oğlu Eyüp Aydınlı ve Rıfat Aydın’ın oğlu Tayfun Aydın olay günü yaşadıklarını gazetemize anlattılar.

‘BABAMA KATİLLERİN HÂLÂ ELİNİ KOLUNU SALLAYA SALLAYA GEZİYOR

Başbağlar Katliamında hayatını kaybeden Cemal Demirci’nin oğlu Harun Demirci;

“Başbağlar Katliamı yaşandığında 9 yaşındaydım. O gün ev ev dolaşıp isim isim çağırıyorlardı. Bizim eve de geldiler ve babamı da ismiyle çağırarak götürdüler. Aradan belirli bir süre geçtikten sonra silah sesleri duyduk. Dışarı çıktığımızda baktık ki sokakta bazı evler yanıyor, herkes korku içinde olup biteni anlamaya çalışıyordu. Üç tane bayan çekin çekin 38’in acısıdır bu diyordu. 38 de ne oldu, o gün neden böyle bir şey söylendi hâlâ anlamıyorum. Bir diğer soru da, neden bizim köy seçildi, olayın failleri aradan 22 yıl geçmesine rağmen hâlâ neden bulunmadı? Ben 22 yıldır babamın mezarı başına gidemiyorum. Gitsem ne diyeceğim ki, katillerin hâlâ elini kolunu sallaya sallaya geziyor’ mu diyeceğim? Olay kapatılmaya çalışılıyor. Bize de gereken ilgi gösterilsin ve Başbağlar Katliamı’nın failleri bir an önce bulunsun istiyoruz.”

AYDINLI: FAİLLERİN HÂLÂ YAKALANMAMIŞ OLMASI... 

Başbağlar Katliamı’nda hayatını kaybeden Hasan Fehmi Aydınlı’nın oğlu Eyüp Aydınlı; “O zaman ben 9 yaşındaydım. Biz normalde İstanbul’da oturuyorduk. O yıl yaz tatilini geçirmek için Erzincan’a gitmiştik. 5 Temmuz 1993’de Erzincan’a indik ve o günün akşamında o katliam oldu. En üzücü olan da olayın üzerinden 22 yıl geçmesine rağmen failleri bulunamadı, olayla ilgili de hiçbir ilerleme kaydedilemedi. Bizim mağduriyetimiz o gün ki katliamdan sonra da devam etti. Devlet Denetleme Kurumu’nun (DDK) bu olayla ilgili bir rapor hazırlayacağı söylenmişti ama o da yapılmadı. Dönemin Valisi Recep Yazıcıoğlu’nun bizzat ‘Olayı yapan kişiler yakalandı ama serbest bırakıldı’ şeklinde ifadeleri vardı. Bu böyle aydınlatılamayan bir süreç. Bizim köy devletine ve bayrağına bağlı bir köy olduğu için o dönem özellikle hedef seçilmişti. Olayın faillerinin ve azmettiricilerinin hâlâ bulunamamış olması bizleri derinden üzmektedir.”

AYDIN: SUÇLULAR HESAP VERSİN

Başbağlar Katliamında hayatını kaybeden Rıfat Aydın’ın oğlu Tayfun Aydın;

“O dönem 12 yaşındaydım. Kadın ve çocuklar köyün başında bir yere, erkekler ise köyün meydanına topladılar ve o korkunç katliam gerçekleşti. Yıllar sonra öğrendik ki, o dönemin derin devleti Alevi-Sünni çatışması çıkarmak için böyle bir katliama imza atmış. Bizler artık bu olayın faillerinin ve azmettiricilerinin bir an önce yakalanmasını ve hak ettikleri cezaya çarptırılmasını istiyoruz. Bizler bu katliamın en büyük mağdurları olarak, bu tür olayların bir daha yaşanmamasını temenni ediyoruz”.