Bugün meclise gelecek tezkereye "hayır" diyeceklerini belirten Altan Tan, tezkerenin kapalı oturumda görüşülmesine de karşı olduklarını belirtti. "Bu iş tezkerelerle çözülebilecek bir durum değil" diyen altan Tan, bugüne kadar kaç tezkere çıkarıldığını unuttuklarını söyledi.
Ortadoğu'ye yeniden şekil verilmek istendiğini belirten Tan, son bir ayda yaşananlara bakmadan Ortaoğu'da neler olduğunu anlamanın zor olduğunu söyledi.

Türkiye'nin kendi içindeki sorunları halletmeden Ortadoğu'da bir şey yapamayacağının altını çizen Altan Tan, "Kobani düşerse çözüm sürecinden bahsedilebilir mi?" diye sordu.

Çözüm sürecinin ilk heyetinde yer alan Tan, "ilk ziyaretimde bi çözüm süreci olmadığını söylediğim için beni malulen emekliye ayırdılar" dedi ve ekledi, "ortada çözüm süreci diye bir şey yok"

İşte Altan Tan'ın İnternethaber'den Nesrin Yılmaz'a verdiği röportaj...

-Tezkerenin kapalı oturumda görüşülecek olması sizi rahatsız ediyor mu?

HALBU Kİ KAPALI OTURUMLARDA BİR ŞEY ANLATILMIYOR

Kapalı oturumda görüşülmesine karşıyız. Çünkü, millete söylenmesi gereken, millete açıkça anlatılması gereken mevzuların kapalı kapılar ardında tartışılmasını yanlış buluyoruz. İkincisi de bu hükumet en önemli mevzuları parlamentodan saklıyor, milletten gizliyor, herkesin bildiği, açık seçik tartışılan mevzuları da kapalı oturumlara getiriyor, sanki burada milletvekillerine çok önemli bilgiler veriliyormuş, sanki çok özel bilgiler paylaşılıyormuş gibi bir hava yaratılıyor. Halbu ki, bu kapalı oturumlarda da hiçbir şey anlatılmıyor. Dolayısıyla bu oturumların açık seçik olması lazım.

-Tezkereye neden hayır diyorsunuz?

YENİ TABLONUN DOĞRU KAVRANMASI LAZIM

Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti kaç tezekere çıkardı biz sayısını unuttuk. Kaç yüz sefer Kandil'i bombaladı biz unuttuk. Bu iş tezkerelerle, kavgayla, silahla çözülebilecek bir mevzu değil. Türkiye'nin içinde de dışında da bu işleri silahla çözemezsiniz. Sorunları çözemediğiniz için silah var zaten, sorunlar çözülebilse bu silahlar kendiliğinden susacak. Şu an Ortadoğu yeniden dizayn ediliyor, bölgeden askerlerini aldı gitti denilen ABD ve küresel güçler tekrar geri dönüyor, tekrar fiili olarak müdahale ediyor. Öncelikle bunu bir doğru anlamak lazım, ne yapılmak isteniyor. ABD, Avrupa Birliği, NATO, İsrail, Rusya, İran, bölge ülkelerinin şu an politikaları ne, yapmak istedikleri ne? Eğer bunlar doğru olarak anlaşılamazsa, mesele sadece bir IŞİD meselesi olarak algılanırsa en büyük yanılgı bu olur. Önce bu yeni tablonun doğru kavranması lazım.

-Nedir asıl mesele?

SON BİR AYDA NELER OLDU?

Çok derin analizlere girmeden, son bir ayda neler olduğuna bakalım;

Bir, Mesud Barzani "Ekim ayında Kerkük'te referandum yapacağım ve bağımsızlık ilan edeceğim" diyordu, bunu belirsiz bir tarihe erteledi, artık ağzına almıyor. 

İki, Irak Başbakanı Şii Nuri Maliki "Ben iktidardan gitmeyeceğim, kendi bildiğim gibi Irak'ı yöneteceğim" diyordu, Nuri Maliki gitti. Hem de onun kendi partisinden, kendi arkadaşlarından, muhalefet ettiği yeni biri Irak Başbakanı oldu. Ve yine bir Kürt, Fuat Masum Irak Cumhurbaşkanı oldu. 

Üç, Türkiye'nin 49 Konsolosluk görevlisi rehin alındı, 3 ay boyunca rehin tutuldu, ve "Ben asla İncirlik'i kullandırmam, yabancı askerlerin Türkiye üzerinden geçerek operasyon yapmasına izin vermem" diyen Tayyip Erdoğan, şu an bunların hepsine "Evet" deme noktasına geldi. 

Dört, PKK'nin yıllardır elinde bulunan Mahmur kampı bir gecede boşaltıldı. Şimdi bunlar niye oldu?

IŞİD GÜNEYE GİTMESİ GEREKİRKEN NEDEN KUZEY'E GİTTİ?

İkinci bir soru; "Ben Irak ve Şam'da İslam Devleti kuracağım" diyen ve adını Irak-Şam İslam Devleti olarak belirleyen IŞİD hedefi Bağdat ve Şam olması gerekirken, güneye doğru gitmesi gerekirken, neden tam Kuzey'e Şengal Dağı'na,Erbil'e doğru yöneldi? Binlerce yıldır kendi topraklarında, kimseye karışmadan oturan Ezidileri neden Şengal'den çıkardı ve neden sonra dönüp yine kendisine karşı hiçbir eylemde bulunmayan, Kürt güçlerine, PYD güçlerine, Kobani'ye saldırdı?

-Neden saldırdı?

Ortadoğu'ya yeniden müdahale ediliyor, yeniden dizayn veriliyor. Kürt politikası, Barzani, Talabani, PKK, Türkiye, Şiiler, Suriye rejimi, yeniden bir formata kavuşturulmak isteniyor.

-Kim veriyor bu formatı, kimler var arkasında?

Tabii ki küresel güçler tarafından. Şu anda ortada olan grupların bana göre tamamı taşerondur, tamamı belli görevlerini icra ettikten sonra devre dışı kalacaklardır. Ortadoğu'da, Suudilerin, Körfez ülkelerinin yaptıklarını doğru anlamadan, bunların arkasındaki Batılı güçleri, aklı, iradeyi, siyasi projeyi görmeden bölgedeki olayları doğru anlamak ve yorumlamak mümkün değildir.

-IŞİD çok zengin bir örgüt, kim var bu zenginliğin arkasında, sadece petrol mü?

Petrol sadece birkaç aydır var. IŞİD denilen örgüt El Kaide'nin çocuğu, El-Kaide, Suudi Arabistan istihbarat teşkilatının, rejiminin ve körfez ülkelerinin organize ettiği bir kuruluş. Ve bunların arkasında daha küresel bir akıl var. Bu zenginlik üç-beş günlük bir zenginlik değil.

ARAP BAHARI KIŞA DÖNDÜ

Bir yıl önceye gidelim; Bir Arap Baharı'ndan söz ediliyordu. Fas'tan, Cezayir'den, Tunus'tan Bahreyn'e Mısır'a kadar... Ne oldu, bir yıl sonra dönüp baktığımız vakit bu Arap ülkelerine, İslam dünyasına demokrasi ve rafah getireceği söylenilen Arap Baharı kışa döndü ve "Mısır'da, Suriye'de, orta sınıflara dayanan şehirli İslami hareketler demokrasiyle buluşursa ve bu rejimler yerleşirse körfez ülkelerindeki krallıklar ve emirlikler, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Bahreyn, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri, bunların hepsi gidecek, iskambil kağıdı gibi bu rejimler devrilecek" denilirken, demokrasinin ve refahın geleceği Arap Baharı, Mısır ve Suriye'de kışa döndü, gidecek denilen Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Bahreyn, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri rejimleri yerinde kaldı.Nelerin yıkıldığını ve nelerin ayakta kaldırğını görmeden de bu yeni tabloyu anlamak mümkün değil.

DARBEYİ İLK BUNLAR DESTEKLEDİLER

Ortadoğu'ya, modern İslam, modern İslam ve liberal demokrasi getireceği söylenilen yeni Ortadoğu projesi rafa kaldırıldı. Tekrar, eskiye dönüldü, diktatörler, krallıklar ve halkarıyla çatışan rejimler vasıtasıyla statüko devam ettirilmeye çalışıldı. Bunun en büyük sebebi, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Davutoğlu ve AKP hükumetidir. Çünkü, bütün bu Ortadoğu'daki gelişmeleri doğru olarak okuyamadılar. Bir yandan Hamas'ı, Mısır'ı, Suriye'deki muhalefeti desteklerken, Suudi Arabistan'la, Katar'la çok ciddi ve şu anda kamuoyu açısından karanlık ilişkilere girdiler. İş öyle bir noktaya geldi ki; bu körfezdeki krallıklar, emirlikler siyonistlerle el altından işbirliğine gittiler, demokrasi gelmesin diye, Müslüman Kardeşler yönetimlerini Mısır'da, Suriye'de ve Gazze'de sabote ettiler, darbeye çanak tuttular ve darbeyi de ilk olarak bunlar desteklediler.

ERDOĞAN VE DAVUTOĞLU'NA SAĞ GÖSTERİP SOL VURDULAR

Suudi Arabistan'ın Mısır'da kurduğu Selefi Nur Partisi yüzde 25 oy aldı, aynı gece darbecilere destek verdi, Müslüman Kardeşleri yalnız bıraktı ve yine aynı gece Suudi Arabistan rejimi Mısır'daki Sisi darbe yönetimine 8 milyar dolar desteğini açıkladı. Bizim AKP hükumeti, Sayın Erdoğan ve Sayın Ahmet Davutoğlu'na sağ gösterip sol vurdular. Sözde Mısır'da, Filistin'de, Suriye'de demokratik İslamik rejimler desteklenecek ve iktidara gelecek denilirken bunlar çökertildi ve körfezdeki bu krallıklar emirlikler Suudilerin operasyonuyla ayakta kaldılar. Bizimkiler de darbecilere ısrarla karşı çıkmalarına rağmen her gün Sisi'ye ve Beşar Esed'e sövmelerine rağmen şu ana kadar Sayın Davutoğlu ve Sayın Erdoğan'ın ağzından Suudi Arabistan ve Katar yöneticileri ile ilgili bir tek olumsuz cümle çıkmadı. Ve malesef Suudi Arabistan Ortadoğu'da Türkiye'yi siyaseten mars etti. Bunları doğru anlamadan, bugün IŞİD ne yapmak istiyor, Kobani'de ne oluyor, bunları çözmek mümkün değil.

AKP HÜKUMETİNİN TÜM SİYASİ HAMLELERİ BOŞA ÇIKTI

Şu ana kadar Türkiye'nin ve AKP hükumetlerinin dış politikada uygulamak istedikleri bütün siyasi hamleler boşa çıkarıldı ve başarısız oldu, sonuç bu. Bunun aksini iddia edebilecek biri varsa, çıksın böyle olmadığını söylesin. Tamamen başarısız oldu, sonuca ulaşamadı, yapmak istediğini yapamadı, kaş yapayım derken göz çıkarı, halk tabiriyle, "gelin kalktı, köyü yaktı." İyi niyetli olabilirler, yeni bir Ortadoğu kurmak isteyebilirler, fiili olarak güç ve iktidar sahibi olmak isteyebilirler ama seçtikleri metot yanlıştı. Bugün de çıkıp, "bizim niyetimiz kötü değildi" diyerek bu işin içinden çıkamazlar, bu işlerin bir bedeli var, vebali ve sorumluluğu var.

-Peki ne yapılması gerkiyor?

TÜRKİYE'DEKİ SORUN ÇÖZÜLMEDEN ORTADOĞU'DA HİÇBİR ŞEY YAPILAMAZ

Şimdi siz IŞİD'i mi çözmek istiyorsunuz, PYD'yi mi çözmek istiyorsunuz, Suriye'ye mi müdahale etmek istiyorsunuz, ne yapmak istiyorsunuz? Çok klasaik bir tabir var; "Biz Ortadoğu'da bütün halkların, bütün farklı inançların, mezheplerin kardeşçe yaşamasını istiyoruz." Eğer bunu yapmak istiyorsanız, bunu önce Türkiye'nin içinde yapmak zorundasınız. Şu an Türkiye kendi içinde sorunlarını çözmeden Ortadoğu'da hiçbir şey yapamaz. Nedri bu sorunlar; Kürt sorunudur, Alevi meselesidir, Dündar Sünni Müslümanların talepleridir, endişeli laiklerin endişelerinin giderilmesidir, hayat tarzlarının garanti altına alınmasıdır. Kısaca, Türkiye'nin içinde yeni bir toplumsal uzlaşma, bir toplumsal barış ve bir yeni Anayasa yapılması lazım. Siz Suruç'u çözmeden Kobani'yi çözemezsiniz, Nusaybin'i çözmeden Kamışlı'yı çözemezsiniz, Silopi'de doğru düzgün bir düzan kurmadan Zakho'yla, Duhok'la, Erbil'le bir düzen geliştiremezsiniz. Siz Antakya'daki Alevi Arapları tatmin etmeden, anlaşmadan bir çözüm getrimeden Latkiye'deki Alevi Araplarla bir ilişki kuramazsınız.

-Ama Kobani bütün bunları bekleyemez öyle değil mi?

Biz bunu söylediğimiz zaman bize "yüzyıllık sorunlar bir anda çözülemez, bekleyin" diyorlar. Peki, ne kadar bekleyeceğiz.

Kobani neden bu kadar önemli Kürtler için?

ÖZERKLİK HAREKETİ KOBANİ'DEN BAŞLADI

Suriye'deki Kürtlerin özerklik hareketi Kobani'den başladı. Sonra Afrin ve El-Cezire mıntıkası dediğimiz Kamışlı bölgesine yayıldı. Ve burada, Türkiye Cumhuriyeti olsun, Barzani hükumeti olsun başından beri "Burada PKK, Esed rejimiyle işbirliğine girdi, aslında Rojava'da bir devrim falan yok ve burada PYD'nin tek parti iradesine dayalı diktatörlüğü var" dediler. Önceki gün de Ahmet Davutoğlu bu minvalde konuşmalar yaptı. Bu durumda, Rojava'daki, PYG-PKK hakimiyetinin çökertilmesi gerektiğini düşündüler. Önce El-Nusra'yı PYD'nin üzerine saldırttılar, sonra da IŞİD'in bunun üzerine gitmesine göz yumdular. Şu anda yapılan o; Kobani düşsün, PYD-PKK orada ağır bir darbe yesin, "aklını başına alsın", ondan sonra da Türkiye'ye bir baksın. Bütün bunlar olduktan sonra her şey altüst olduktan sonra dönüp Ankara'ya soruyoruz; sen ne yapacaksın, senin siyasetin ne? Bütün bunlar olduktan sonra açılım diye bir şey kalır mı, PKK ile müzakere diye bir şey kalır mı? İşleri bu noktaya getirmeden bunları çözmek gerekiyor.

PKK, BATI-NATO-AB EKSENİNDE SİYASET YÜRÜTMELİYDİ

Ben başından beri, "PKK de, PYD de, Beşar Esed-Suriye ekseninde değil, Batı, Nato, Avrupa Birliği ekseninde bir siyaset yürütmeli" dedim. Fakat, buna fırsat da verilmedi. Gaziantep'te, Antalya'da, İstanbul'da, Suriye muhalefeti Ahmet Davutoğlu'nun yönetiminde defalarca toplandı. Bu toplantıların hiçbirinde Suriye Kürtlerinin geleceği ve statüleriyle ilgili, fedarasyon, özerklik, otonom yönetim, hiçbir taahhütte bulunulmadı. Kürtlere, "Gelin Beşar Esed'e karşı beraber savaşalım, Esed gittikten, biz iktidara geldikten sonra biz de bakarız" dendi. Ama neye bakacaklarını söylemediler. Kürtler, bir noktada ortada bırakıldı. Biz ısrarla bunun böyle olmayacağını o zaman da söyledik. Sizin demokratik Suriye'de Kürtlerin yeri ile ilgili açık, net, somut taahhütlerde bulunmanız lazım" dedik, bunu dinlemediler.

TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN YÖNETİMİ KOBANİ'NİN DÜŞMESİNİ İSTİYOR

Bana göre şu an Türkiye'de, Kürdistan yönetimi de, Kobani'nin düşmesini istiyor. "PKK'nin, PYD'nin kendilerine muhtaç ve çaresiz" kalmasını istiyorlar. Ben de başından beri bu politikanın yanlış olduğunu ve bugün de aynı yanlışın devam ettiğini söylüyorum. Kobani düşerse veya PYD orada ağır bir darbe yerse, Kürtler katliamdan geçerse, bunun vebalini ve siyasal yükünü kaldırabilir misiniz? Özetle, belirsizlik, belirsizlik, belirsizlik ve günü kurtarma...

-Tüm bunlar olursa, Kobani düşerse çözüm süreci biter mi?

BİLİNÇLİ OLARAK KOBANİ'Yİ BOŞALTTIRDI

Türkiye Cumhuriyeti bilinçli olarak, Kobani'nin en az yarısını boşalttırdı. Kobani düşerse süreç biter, bunu PKK'nin en yetkili kişileri söylüyor, bu benim karar vereceğim bir şey değil. Böyle bir şey olursa Türkiye'nin politikası ne belli mi, o da belli değil.

-Tezkerenin geçmesi çözüm sürecini nasıl etkiler?

Bundan önce çok tezkereler geçti, onun geçmesi çok önemli değil. Ne yapacakları ya da yapmayacakları daha önemli.

Çözüm sürecine Eylül ayında son şekli verilecek deniyordu ama iki tarafın açıklamalarına bakıyoruz, ortada sanki barış süreci yokmuş gibi açıklamalar var, ne durumda çözüm süreci?

ÇÖZÜM SÜRECİ DİYE BİR ŞEY YOK

Benim başından beri kanaatim buydu. İmralı heyetinden çıkarılma sebebim de bu. Bir oyun oynanıyor, Kürtlere devamlı vaatlerde bulunuluyor, oyalanıyor, erteleniyor, içi boşaltılıyor, iş idare edilmeye çalışılıyor. Çözüm süreci dediğiniz işin özeti bu. Eylül başında, kısa, orta ve uzun vadeli takvime bağlanmış yol haritaları açıklanacak deniyordu. Sonra, 15 Eylül dendi, bir şey yok, Eylül sonu dendi, bir şey yok. Bugün 1 Ekim. Şimdi ekim sonu deniliyor.

Sürekli bir süre uzatımı, bunun başka izahı yok. Bunun aksini iddia ediyorlarsa, açık ve net olarak çıkarsınlar, yol haritalarını ortaya koysunlar.

-Nedir o somut adımlar?

Kısa, orta ve uzun vadeli adımlar var. Mesela hala 10 bine yakın Kürt siyasetçi içeride, hala köy, kasaba, şehir isimleri iade edilmedi, hala seçmeli Kürtçe ders, doğru dürüst uygulanmıyor, öğretmenlerin tayini yapılmıyor, vatandaş bıktırılıyor. Bunlar kısa vadede atılabilecek adımlardır. Yeni bir Anayasa ise orta vadeli atılacak adımlara örnek verilebilir, meclis açıldıktan sonra birkaç ayda yapılabilecek bir şeydir. Anadilde eğitimin kararını Anayasa değişikliği ile yapabilirsiniz. Tabii ki uygulaması zaman alacak bir durum. Bunların en basitlerine bile yönelmiyorlar.

-Size göre ortada bir çözüm süreci yok mu?

Bana göre yok. Ben bunun olmadığını birinci gün söyledim ve tazminatım verilmeden emekliye ayrıldım.

CHP-HDP İTTİFAKI OLABİLİR

-Seçimlere 9 ay kaldı. Nasıl bir yol izleyeceksiniz. Seçimlere HDP olarak mı, yoksa bağımsız adaylar olarak mı gireceksiniz?

Henüz bunu oturup konuşmadık, şu anda bununla ilgili bir şey söylemem doğru olmaz.

-Geçtiğimiz günlerde Hüseyin Yayman, CHP-HDP ittifakı olacağına dair bir yazı yazmıştı, böyle bir şey olabilir mi?

Birileri bunun olmamasını istiyor ve deşifre ediyor. Hüseyin Yayman'ın yazısı da habercilikten ziyade bir deşifre. Çünkü ortada henüz böyle bir şey yok. Sadece birileri kapalı kapılar ardında konuşuyor.

-Olabilir mi?

Tabii, bu da seçeneklerden biri. Bu ittifakın olabilmesi için, CHP'nin kendi içinde köklü bir düzenlemeye gitmesi gerekiyor. Reformist, Türkiye'nin sorunlarını çözebilecek, yeni demokratik bir Türkiye perspektifi orta koyabilecek, demokratik bir sol parti haline gelmesi lazım.

-Sizin istedikleriniz yapabilir mi 9 ayda?

Bugüne kadar gelemdi ama ümit ederiz ki gelir. Gelirse, Türkiye'nin demokrasisine katkı sağlar. Böyle bir CHP olursa, HDP daha da genişlerse, yani Cumhurbaşkanlığı seçiminde yakaladığı ivmeyi genişletebilirse bunlar olabilir. Ama bunlar henüz hiç konuşulmayan şeyler. Bunlar henüz ortada yokken seçime nasıl girileceğini konuşmak için erken, bunlar şarta bağlı şeyler.

-Ortaöğretimde türbanın serbest olmasına ne diyorsunuz?

KEMALİSTLER ZORLA BAŞ AÇTIRDILAR

Kemalistler milletin başını zorla açmak istiyorlardı ve zorla açtılar. Laikçi Kemalistler, senelerce bir başörtüsü zulmü uyguladılar. İran rejimi de milletin başını zorla örtüyordu. Ben şahsen, zorla baş örtülmesine de karşıyım, zorla baş açılmasına da. Gelelim ortaöğretimdeki meseleye; soru şu; çocukların eğitimi ve vesayeti kime aittir; devlet midir, kamu mudr, yoksa aileler midir. Benim inancıma göre, çocukların vasisi ailelerdir, aileler isterlerse çocuklarını hristiyan, müslüman, yahudi olarak yetiştirebilirler. Çocuk, aklı yettiği zaman ergenlikten itibaren kendi iradesini koyabilir. Bir Hristiyan çocuğu doğunca vaftiz ettirir, Yahudi ilk bir haftada sünnet ettirir, 5 yaşındaki çocuğun başına kipa koyar, zülüflerini uzatır, çocuklara cübbe giydirir. Müslüman aileler de çocuklarının başını isterlerse örttürebilir, isterse açtırabilir.

ZORLA YAPILAN HER ŞEY YANLIŞTIR

İkinci tartışma ise; 9 yaşındaki çocuğun başını örtmesi farz mıdır tartışması. Yine İslam inancına göre, çocukların dini yükümlülükleri ergenlikle başlar. Türkiye'de kızlar için bu yaş, 13-14-15 yaştır. Dolayısıyla 9 yaşındaki bir çocuk için, aile işgüzarlık yaparak çocuğun başını örttürüyorsa bunun doğruluğu ve yanlışlığı ailenin bileceği iştir. Bana göre yanlıştır, bir başkasına göre doğrudur. Zorla yapılan her şey yanlıştır. Bir çocuğa bayramda istemediği bir ayakkabıyı bile zorla alırsanız bu da yanlıştır. Zorla lunaparka götürseniz de, zorla dondurma yedirseniz de yanlıştır.

6 YAŞINDA BANA VİSKİ İÇİRDİLER KENDİMİ KUYUYA ATMAK İSTEDİM

Bir diğer tartışma ise, çocuklar daha ergenlik çağına gelmeden mahalle baskısıyla dindar yetişirlerse ne olur tartışması. Bugün Türkiye'deki dizilerde aileler 5 yaşındaki çocuğun önünde içki içiyorlar, sigara içiyor. Bunların da hepsi yanlıştır. Benim amcalarım 6 yaşındayken bana viski içirdiler, bu da yanlış bir hareketti. O kadar içim yandı ki, kendimi kuyuya atmak istedim zorla tuttular, beni kuyunun başından aldılar.

-Devlet opera ve balesi taytı yasakladı haberi vardı bugün basında, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

ŞALVARLA MI BALE YAPACAKLAR?

Bana göre balede taytı yasaklama da yanlıştır. Bale olacaksa tayt giyecek, şalvarla mı bale yapacak. Mevcut iktidarı bu uygulamaları üzerinden eleştirmek de AKP'nin ekmeğine yağ sürmektir.

-Dövme de yasak mesela? Günah mıdır?

BİR NSAN HARAM İŞLİYORSA BANA NE?

Ben bu konuda, helal-haram fetvası verme durumunda değilim. Ama bizim bölgede dövme vardı. Benim rahmetli babaannemin de, dedemin de elinde dövme vardı. Şu an kayınvalidemin yüzünde ve elinde dövme var, biz buna dak deriz. Bölgedeki alimlerin, hocaların önemli bir kısmı bunların haram olduğunu söylüyorlardı. Ama ben bu konuda bir araştırma yapmadım, fikir sahibi değilim. Farz edin ki İslam inancına göre dövme yaptırmak haram, bu insan haram işliyorsa bana ne. İçki içmek de haram, ben her içki içeni dövmekle, sövmekle mükellef değilim.

-Zorunlu din dersi hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyim?

BUNA HAKKIMIZ YOK

Zorunlu din dersini de ben yanlış görüyorum. Bakın, din kültürü dersi ayrı bir şey. Dünyada felsefe, sosyoloji, dinler tarihi, bütün dinlerin ne söylediği, bunlar insanlara öğretilsin. Dinler tarihi veya dinler bilgisi ayrı bir şey ama Sünni İslamlığı öğretmek ayrı br şey. Ben, Altan Tan olarak çocuklarımın okullarda Kuran-ı Kerim, tefsir ve hadis dersleri almalarını istiyorum. Ama istemeyen ailenin çocuğuna zorla islam dini neden öğretilsin. Ateist bir ailenin çocuğuna zorla İslam öğretmeye hakkımız yok, Alevi bir ailenin çocuğuna zorla sünnilik öğretme hakkımız yok. Kim çocuğuna hangi inancı öğretmek istiyorsa okullarda o öğretilmeli. Bunu zorla yapmak, zorla Sünni İslamlığı öğretmek İslami de değil. Müslümanlıkta kimseyi zorla Müslüman yapmak yok, zorla tebliğ de yok.

-Cumhurbaşkanı Erdoğan din dersi öğrenmeyen çocukların uyuşturucu bataklığına düşebileceğini söyledi mesela, buna katılıyor musunuz?

FINDIK KAFALILIK

Bana göre bu çok sığ bir anlayıştır. Uyuşturucu, bütün dünyada yanlış olarak kabul edilen bir şey. "Uyuşturucu, içki, sigara iyidir" diyen bir toplum var mı dünyada, yok. Bunun engelleme ve öğretilme şekilleri var. Din, insanları kötülüklerden alıkoyar, bu ister Müslümanlık olsun, ister Hristiyanlık olsun, ister Konfiçyus felsefesi olsun, isterseniz Brahmanizm olsun. Din ve ahlak felsefi bir tartışma konusudur. İnsanların metafizik inançları olursa, ahlaklı yetişirlerse bu kötülüklerden uzaklaşırlar ama bu kötülüklerden uzaklaşmaları için herkese zorla Türk Sünni İslam inancını öğretelim demek, sadece fındık kafalılıktır, başka bir şey değildir.