Doğu Anadolu fayı, Misis-Andırın fay kuşağı, Kıbrıs yayı ve Ecemiş fay kuşağının Adana’daki aktif deprem kaynaklarını oluşturduğunu söyleyen Türkmen, "Yaşanan depremler ve tarihi kayıtlar, Adana ve çevresinin sürekli depremlerle sarsıldığını ve tarihte büyük yıkımların olduğunu göstermektedir. Yaşanan depremler ve bilimsel çalışmalar göstermiştir ki deprem hasarlarının en önemli etkenlerinden biri zemin özellikleridir" dedi.
 ’KENTTE 3 AYRI ZEMİR TÜRÜ VAR’
 Adana’da 3 ayrı zemin türünün bulunduğunu bildiren Prof. Dr. Sedat Türkmen, şöyle devam etti:
 "Adana’nın güney kesimlerinde, özellikle demiryolu hattının güneyinden itibaren, yeraltı suyunun yüksek olduğu Seyhan Nehri’nin biriktirdiği alüvyonlardan oluşan toprak zeminler, demiryolu hattının kuzeyinde geniş bir alanda çakıl taşından oluşan dayanımlı özellikte taraça olarak adlandırılan kaya birimler, bu kesimin ve 100. Yıl Mahallesi’nin batısı, tüm göl kıyısını oluşturan yamaçlar, Sarıçam ilçesinin kuzey kesiminin bir kısmı, kil taşı - kumtaşı biriminden oluşan alçı taşı, orta dayanımlı üçüncü jeolojik zamana ait kaya birimler bulunmaktadır. Kaya birimler jeolojik zamanlar boyunca sıkıştıklarından ve taş haline geldiklerinden dolayı, ne kadar zayıf görülseler de deprem açısından elverişli zeminlerdir. Alüvyon ve toprak zeminler, deprem dalgalarını büyüttükleri ve gevşek oldukları için, yeraltı suyu da bulunduruyorlarsa sıvılaşma ve oturma gibi yapıların yıkılmaları ve devrilmelerine neden olan davranışlar gösterirler. Bu nedenle alüvyondan oluşan toprak zeminler yapılaşma için uygun olmayan zeminlerdir."
 
’GÜNEY RİSKLİ, KUZEY ELVERİŞLİ’
 
Türkiye’de kentsel dönüşüm alanları belirlenirken deprem riskine karşı bazı planlamaların yapılamadığını vurgulayan Türkmen, şunları kaydetti:
 
"Kentsel dönüşüm olarak nitelendirilen projeler, doğal afetlere karşı uygun olmayan dayanımsız yapıların yıkılarak yenilerinin yapılması yani esas itibariyle depremlere karşı bir önlem olarak ortaya çıkmıştır. Ancak son zamanlarda kentsel dönüşüm alanı olarak belirlenen bazı bölgelerin, jeolojik özellikleri dikkate alınmadan yüksek katlı yapılaşmaya gidilerek dönüştürüldüğü görülmektedir. Özellikle alüvyon zeminlerin bulunduğu mahalleler, yeraltı suyunun da yüksek olduğu, yani sıvılaşma potansiyelinin yüksek olduğu bölgelerdir. Zemin bakımından riskli olan bu kesimlerde yüksek katlı yapılaşma, olası bir depremde yeni felaketlere kapı aralamak olacaktır. Esas itibariyle deprem gerçeği üzerinden ayrıntılı zemin araştırmaları ve bu araştırma sonucu elde edilecek verilere göre deprem açısından daha güvenilir yapılaşma planlamalıdır. Adana yerleşim alanının önemli bir kesimini oluşturan güney bölge riskli zemin üzerinde bulunmaktadır. Bu kesimlerde mümkünse yapılaşmadan kaçınılmalı, dönüşüm yapılacaksa daha az yoğunlukla az katlı depreme dayanıklı yapılaşmaya gidilmelidir. Adananın kuzey kesimleri ise deprem açısından kısmen daha elverişli zemin özelliklerine sahiptir. Yeni yapılaşmalar ve kentsel dönüşümler bu özellik dikkate alınarak yapılmalıdır."