İZMİR’de, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Uluslararası Hukuki İşbirliği Alman Vakfı (IRZ) ve Uluslararası Hukuki İşbirliği Merkezi (CILC) tarafından ortaklaşa yürütülen “Kitlesel Medya ve Yargı Arasındaki İlişkilerin Güçlendirilmesi” AB eşleştirme projesi kapsamında bir çalıştay düzenlendi.
Balçova Termal Otel’de düzenlenen ve üç gün sürecek olan çalıştaya, Adalet Bakanlığı Strateji Gelişme Başkanı Akın Çakın, Almanya Yerleşik Eşleştirme Danışmanı ve Köln Başsavcısı Gunther Feld, AB uzmanları Mia Rossingh ve Ulrich Hermanski, İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Baş, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı Adalet Komisyonu Başkanı Akar Karasu, Bölge Mahkemeleri Başsavcısı Celal Kocabaş, hakimler ve savcılar ile yargı muhabirleri katıldı. Adalet Bakanlığı Strateji Gelişme Başkanı Akın Çakın, projeyle Türk yargı sisteminin medya ile olan ilişkilerinin güçlendirilmesinin ve sistematik hale getirilmesinin hedeflendiğini, bu doğrultuda yargı kurumları bünyesinde kurulmuş olan basın sözcülüğü sisteminin ülke çapında etkin hale getirilmesinin planlandığını dile getirdi.
Basının kamuoyunu bilgilendirme görevini yaparken, soruşturmaların güvenliği, kişisel hak ve hürriyetlere saygı göstermesini beklediklerini vurgulayan Çakın, aynı şekilde yargının da basın hürriyetine saygı duyarak, basının, dolayısıyla da kamuoyunun bilgi ihtiyacını karşılaması ve olabildiğince açık ve şeffaf davranması gerektiğini söyledi. Çakın, yargının bugüne kadar karalarıyla konuştuğunu, yargı mensuplarının, medyanın önüne çıktığında, her medyanın kendine özgü haber yapma anlayışının tedirginliğini yaşandığını, ancak bu sorunun zaman içerisinde, doğru ve açık bir şekilde iletişimin kurulması halinde çözüleceğini dile getirdi.
Almanya Yerleşik Eşleştirme Danışmanı ve Köln Başsavcısı Gunther Feld, 30-35 yıl önce Almanya’nın bugünkü Türkiye durumunda olduğunu, yargıda basın sözcülüğü gibi bir kurumun bulunmadığını söyledi. Feld, o dönemler “hakimler kararları ile konuşur” ve “savcılık makamı hiçbir bilgi vermez, hiçkimse ile konuşmaz” anlayışının hakim olduğunu, ancak günümüzde bunun çok yerinde olmayan bir tavır olduğunun görüldüğünü belirtti. Kamunun bilgilendirilmesi hakkının gözardı edilmemesi gerektiğini vurgulayan Feld, hatta spekülasyonlara yer vermemek için, birinci elden bilgilendirmenin hem bilgi akışının sağlıklı işlemesi hem de yargı ve medya arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi adına gerekli olduğunu söyledi.
Eski başsavcı, AB uzmanı Mia Rossingh, yargının ve medyanın kamuya hizmet ettiğini, bu iki kurumun işbirliği içinde olmasının önemli olduğunu bildirdi. Hollanda’da 25 yıl önce, Almanya’daki gibi savcılık ilişkilerinin dışa dönük olarak iyileştirmesi yönünde çalışma yapıldığını, mahkemelerde ve savcılıklarda basın sözcülüğünün oluşturulduğunu söyleyen Rossingh, “Biz medyayı kendimize karşı bir unsur olarak görmeyiz. Olanın olduğu gibi iletilmesinden yanayız. Onlarla aynı tarafta olmak zorundayız. Demokratik bir toplumda halkın kurumlara olan güvenini arttırmak için kurumların medya vasıtası ile durumu halka iletmesi gerekir. Yani medya sözcülüğü aracılığı ile biz halkın ve medyanın ilgisini kendi üzerimize çekiyoruz. Bizden çıkan bilgileri halka iletmiş oluyoruz” dedi.
AB Uzmanı Ulrich Hermanski de yargı sisteminin medyaya karşı şeffaf olması gerektiğini belirtip, “Gerçek bir şeffaf ve açık tutum sergilemek ve medyanın çalışma koşullarını iyileştirmek zorundayız. Ancak bu şekilde medyanın yargıyı kabul etme oranı daha fazla olacaktır” diye konuştu.
İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Baş da basının zamanında ve doğru bir şekilde bilgilendirilmesinin önemine işaret ederek, “Bir bilgi almak zorunda olduğu için bu bilgiyi davanın taraflarından alacak. Davanın tarafları da 'taraf’ oldukları için bu bilgi her zaman gerçek bilgi olmayabiliyor. Dolayısıyla yargı ile medya arasındaki bilgi akışının sağlıklı işlemesi çok önemli” dedi.