Geçen yıl sonundan bu yana deniz salyası (müsilaj) sorunu ile boğuşan ve Marmara Denizi’ndeki ekolojik olay, git gide etkisini artırmaya devam ediyor.

Deniz salyası büyük bir sorun haline gelmeye başlarken, muhalefet ve iktidarın konuyla ilgili açıklamaları da art arda geldi.

Bununla birlikte, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, geçen pazar günü Marmara Denizi Koruma Eylem Planı'nı açıkladı. Kurum, "Tüm kurumlarımızla, belediyelerimizle, doğa severlerimizle, sporcularımız, sanatçılarımız, tüm vatandaşlarımızla birlikte, bir seferberlik anlayışıyla, Türkiye'nin en büyük deniz temizliğini yapacağız" dedi.

Marmara Denizi'ni etkisi altına alan müsilaj felaketine ilişkin sorularımızı yanıtlayan İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz Biyolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, tek vücut olarak bütün Türkiye'nin, denizlerin korunması için çaba göstermesi gerektiğini söyledi.

Cumhuriyet.com.tr’ye konuşan Deniz Biyoloğu Mert Gökalp, geçmişte 128-124 tane ekonomik balığın çıktığı yerde şu anda 10 tane balık çıktığına dikkat çekerek, zeminde yaşayan canlılarda da ciddi ölüm vakalarının olduğuna dikkat çekti.

"BÜTÜN ULUSUN ÇABA GÖSTERMESİ LAZIM"

Yıllarca Marmara'nın ihmal edildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Bayram Öztürk, "Hepimiz ihmal ettik ama en çok da belediyeler, valilikler ihmal ettiler. Sayın Bakanın yapabileceği çok fazla şey yok. Önemli olan eylem planını hazırlamak değil. Bu olumlu bir şey fakat bunu uygulamak önemli. Türkiye'de birçok yasa var fakat uygulanmalarında sorun var. Tek vücut olarak hepimizin, bütün Türkiye'nin bütün ulusun Marmara denizini korunması için çaba göstermesi lazım. Yasaların basitleştirilmesi lazım. İş birliği konusunda zayıflıklarımız var. Bütün kurumların, belediyelerin iş birliği yapması gerekiyor" diye konuştu.

ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü'nün çalışmalarını referans gösteren Öztürk, karasal atıkların en az yüzde 50 oranında azaltılması sonucunda Marmara Denizi'ni 5-6 yıl içinde "komadan çıkarabileceğini" kaydetti.

İleri biyolojik arıtma sisteminin doğru bir karar olduğunu söyleyen Öztürk şunları dile getirdi:

"Sorun şu; bunları uygulayacak olan insana ihtiyaç var. Bunların eğitimleri var. Biyolojik arıtma tesislerinin yapılması için de maddi olarak kaynak gerekiyor. Dolayısıyla bu kaynakların nereden bulunacağı, ne zaman bulunacağı, nasıl yapılacağı gibi sorular hâlâ cevapsız."

"MÜSİLAJ DÜN SABAH ORTAYA ÇIKAN BİR ŞEY DEĞİL"

Ekosistem ile uyumlu olan ekosistem temelli balıkçılık yaklaşımını anlatan Öztürk, şöyle devam etti:

"Aşırı balıkçılık yerine sürdürülebilir balıkçılık olacak. Küçük balıkçılık desteklenecek. Fakat balıkların yumurtladığı, üreme ve büyüme alanları korunacak ve koruma alanlar oluşturacak. Marmara Denizi'nde koruma alanları yok. Bu konu üzerinde 10 senedir yazıyorum çiziyorum. Müsilaj meselesi ve Marmara Denizi ile ilgili de 2010 yılında toplantı yaptık. Müsilaj dün sabah ortaya çıkan bir şey değil. Türkiye sularında Marmara Denizi'ne daha önce de biliniyordu. Bunla ilgili yapılmış çalışmalar vardı. Önce sorunu doğru anlamak gerekiyor ve doğru anlarsak doğru çözümler bulabiliriz.

Marmara Denizi bir biyolojik koridor. Ege'ye ve Karadeniz'e geçmek isteyen göçmen balıklar buradan geçiyorlar. Bu biyolojik koridorun açık kalması lazım. Eğer Marmara Denizi'ni koruyamazsanız Karadeniz'i ve Ege Denizi'ni de koruyamazsınız. Ne yapacaksak üçünü bir arada düşünmemiz lazım."

Kanal İstanbul projesine etkisine ilişkin sorumuzu yanıtlayan Öztürk, sözlerine şöyle son verdi:

"Hangi oranda etkileneceği konusunda daha fazla bilimsel veriye ve araştırmaya ihtiyaç var. Bir tek şey söyleyebilirim Kanal İstanbul yapılırsa Marmara Denizi'ni kötü etkileyecektir."

NEDEN ATIKLARIMIZIN NEREYE GİTTİĞİNİ DÜŞÜNMEDEN YAŞAMIMIZA DEVAM ETTİK?

Konuyla ilgili konuştuğumuz Deniz Biyoloğu Mert Gökalp ise eylem planı açıklamasının olumlu bir durum olduğunu ancak geç kalındığını söyledi. Önlem almada 50 sene geç kalındığına dikkat çeken Gökalp, "Neden 50 sene geciktik? Belediyecilik kurulurken İstanbul genişlerken, Marmara'nın nüfusu, endüstri, tarım, sanayi artarken bunları düşünmemiş olmamız... Ki hâlâ Türkiye'nin tüm kıyılarına baktığımızda hiç düşündüğümüz de olmadı zaten. Biz neden atıklarımızın nereye gittiğini düşünmeden yaşamımıza devam ettik?" dedi.

BALIKÇILAR 6 AYDIR UYARIYOR

6 aydır balıkçıların feryat ettiğine dikkat çeken Gökalp, "Olay sadece balık avlama noktası da değil. Burada bir sorun olduğu belli. Ki geriye dönelim 2017'de açıklanan raporlar var. 2007 senesinde olmuş bir müsilaj vakası var. Müsilaj bir anda ortaya çıkmadı. Bunlar 50 senenin sonucu" diye konuştu.

Murat Kurum'un açıkladığı eylem planında eksiklikler olduğunu söyleyen Gökalp şöyle devam etti:

"Planda tüm Marmara bölgesinin bir koruma alanı olacağından bahsediliyor. Bu yapılabilirse müthiş olur. Marmara; deniz canlılarının üremesi açısından çok zengin bir yer. Geçmişte 128-124 tane ekonomik balığın çıktığı yerde şu anda 10 tane balık çıkıyor. Endüstriyel teknelerin gemilerin çalıştırılmayıp sadece geleneksel avcılığın yapılması ve bunların da iyi denetlenmesi gerekiyor. Kıyı düzenlenmesinin engellenmesi, dalga kıranlar, saha doldurmaları, deşarjlar, kum çalınmaları... Bunların hepsinin engellemesi gerekiyor. Koruma alanı sıfır atık demektir. Ne fiziksel ne biyolojik ne kimyasal ne ön arıtma hiçbir şey olmaması demek sıfır atık politikasına geçmek demektir. Planın en büyük eksikliği zaten bu." 

9- Pina gibi deniz suyunu filtreleyen bu şekilde beslenen canlıların pek şansı var gibi görünmüyor bu battaniye bulutunun baskısı altında. Hali hazırda pinalar tüm Akdeniz'de popülasyon kaybına uğramaktalar. pic.twitter.com/3OgIzH1HNv

— mert gokalp (@arathrim) June 6, 2021

Tür çeşitliliğinin çok azaldığına dikkat çeken Gökalp, şunları kaydetti: 

"Balıkları, yengeçleri, karidesleri ekonomik türleri geçtim, sünger popülasyonunda ve zeminde yaşayan canlılarda ciddi ölüm vakaları mevcut. Bu ne demek? Bunlar diğer canlılara, deniz çayırları ve mercan resifleri ile beraber yaşam imkanı veren alanlar. Bunlar yok oluyor. Ben bunu gözlerimle gördüm."

10- Deniz hıyarı gibi yavaş hareket eden canlılar ise yüksek yerlere çıkarak kendilerini kurtarmaya çalışıyor. Deniz hıyarları zemindeki organik döküntülerden beslenen zemin canlıları, bu şekilde bir davranış sergilemeleri zemindeki kütlenin ölümcül özelliğini yansıtıyor. pic.twitter.com/P6SBw28Gi9

— mert gokalp (@arathrim) June 6, 2021

"MARMARA DENİZİ'NDEKİ YAŞAMIM SÖZ KONUSU İSE TESİSLER ÇALIŞMASIN"

Tesislerin daha az para ödemek ve arıtma sistemlerini kullanamamak için denizi onlarca yıldır kirletmeye devam ettiklerini belirten Gökalp sözlerini şöyle bitirdi:

"Toksit kimyasallarla, ağır metallerle, içeriğini bile bilmediğimiz maddelerle kirletiyorlar. Neden yaptırımları olmuyor? Benim insan olarak Marmara Denizi'ndeki yaşamım söz konusu ise tesisler çalışmasın, üretmesin. Sıfır atık ile denizi kirletmeden üretim yapana kadar tesisler kapatılmalı.

Bizim Marmara Denizi'ndeki varlığımız yaşamımız tehlikede. Bu şu demek; eğer biz önlemleri almaz ve Marmara'yı eski haline getirecek politikalara geçirmezsek Marmara Denizi etrafından insan göçünü öngörüyoruz."

"KANAL İSTANBUL DENİZ SALYASINI BİTİRECEK"

Öte yandan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun Marmara Denizi’ndeki felaketle ilgili açıklaması tepki çekti.

Bakan Adil Karaismailoğlu dün yaptığı açıklamada "Kanal İstanbul, Marmara'daki deniz salyasını bitirecek" ifadelerini kullandı. 

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Karaismailoğlu'nun tepki çeken sözlerine, "Devlet adamları, bilim ile konuşur; dayanakları bilim ile olur. Bir makale mi var, bir araştırma mı var? Bugüne kadar niye böyle bir araştırma yayınlanmadı" diye yanıt verdi.