ABD’nin güvenlik gerekçesiyle gündeme getirdiği, uçak kabininde cep telefonlarından büyük elektronik cihazlara yönelik yasağın gerçekte ne kadar güvenlikle ilgili olduğu tartışmalı bir husus. Mantıklı bir izahını Amerikalıların da yapması çok zor. Şöyle düşünün; İstanbul’dan, Atatürk Havalimanı’ndan Türk Hava Yolları ( THY) ile ABD’nin herhangi bir kentine uçacak yolcuya bu yasak var. Aynı güvenlik zincirinden geçerek British, KLM, Air France, Lufthansa veya diğer havayollarıyla Avrupa aktarmalı gidecek yolcuya yok.

Amerikan TSA (Transportation Security Administration) yetkilileri dün, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) yetkilileriyle yaptıkları toplantıda, gerekçelerini anlatıp ABD’ye yapılacak direkt uçuşlarda yasağın uygulanacağını tebliğ ettiler. Bu haksız uygulama için yapacak bir şey var mı? Yok. Ayrımı da güzel yapmışlar: Zikredilen ülkelerin, anılan şehirlerinden ABD’ye direkt uçacak havayollarında bu uygulama geçerli. Diğer şirketlerin bu merkezlerden yapacakları Avrupa veya başka nokta aktarmalı uçuşlarında ise böyle bir güvenlik endişesi aynı güvenlik zincirinden geçilmesine rağmen yokmuş.

Atatürk Havalimanı’nda ABD yolcuları 3 aşamalı güvenlikten geçiyor. Öte yandan genel anlamda yolcu, yolcu beraberi bagaj ve uçak altı bagaj kontrolden geçiriliyor. Tüm havalimanlarında yaklaşık olarak aynı tarayıcı sistemler kullanılıyor. Dolayısıyla elektronik eşyaların riskli hale dönüştürülmesini tarayıp anlayacak cihaz halihazırda zaten yok.

Halbuki geçtiğimiz yıllar, uçak altı bagaj için Explosives Trace Detectors (ETD) sistemi çıkarıldı. Havalimanlarında kullanılıyor. Böylece uçak altı bagaj artık iyi kontrol ediliyor. Yolcu üzerinde geçme ihtimali olan patlayıcı için kapı dedektörleri zayıf kaldığından body scanner (vücut tarayıcı) yaygınlaştırıldı. Akabinde tehditler arttı. Sonra dendi ki, “Yolcu beraberi bagaj x-ray’den geçiriliyor, ama elektronik eşyaya gizlenmiş bombanın bulunması zor.” Öyleyse uçak içini yasaklayalım. Cihazları uçak altına alalım. Denenmekte olan, elektronik cihazları tarayacak sistem AHBS (advanced hand baggage) sertifikalandırılıp hizmete sokulunca, bu yasaklar kaldırılabilir. Otoritelerce de“Tomografi gibi çalışan bu cihazla uçak içi bagajları ararız” yaklaşımı ağırlık kazandı.

Özetle, bu yasak, ABD’nin geliştirdiği AHBS sisteminin veya benzerlerinin hizmete sokulmasına dek devam edebilir. Zaten 6 ay sonra yasak yeniden değerlendirildiğinde AHBS gibi sistem şartı da beraberinde gelebilir.

THY, ETİHAD, QATAR VE EMİRATES'E DOLAYLI ABD AMBARGOSU
Şubat ayının başlarında, Donald Trump, başkanlık koltuğuna oturduktan yaklaşık 20 gün sonra, ABD’nin önde gelen havayollarının, UnitedAmerican ve Delta’nın CEO’larıyla bir araya gelmişti. Medyaya yansıdığı kadarıyla da 3 şirketin ortak şikâyet konusu, Körfez ülkelerinin, Amerika pazarında etkin olan EtihadQatar ve Emirateshavayollarının uçuşlarından duydukları rahatsızlıktı. Aslında Batılı şirketler ve Air France’ın eski CEO’sunun başkanlığını yaptığı IATA da zaman zaman “Körfez’in ve Boğaz’ın havayolları” ibaresiyle THY’yi de dahil ederek rekabetlerinde eleştiri konusu yapıyorlardı.

THY, her ne kadar bu 3 havayoluyla aynı kategoride zikredilmese de son yıllardaki büyüme hızı, geniş uçuş ağı, Batılı havayollarını ve ABD’li şirketleri rahatsız ediyordu. Öyle ki, Star Alliance üyesi olan Amerikan şirketleri, ABD içindeki yolcu paylaşımı anlaşmasında, ittifak ruhuna aykırı bir şekilde THY ile işbirliğine bile yanaşmıyorlardı. Ancak direkt olarak eleştiri getirecekleri konu bulamadıkları için rekabeti farklı şekilde yapmayı tercih edip çeşitli yöntemlere başvuruyorlardı. Dolayısıyla ABD’nin Müslüman ülkelerden Amerika’ya yapılacak seferlere getirdiği kabin içi elektronik eşya yasağına bu açıdan da bakılmasında fayda var.