TÜRKİYE SENARYOLARI: VİZYONERLERİN AJANDASI
Uludağ Ekonomi Zirvesi, moderatörlüğünü Nord Holding Türkiye Başkanı Servet Topaloğlu’nun yaptığı Türkiye Senaryoları: Vizyonerlerin Ajandası oturumla devam etti. Oturuma konuşmacı olarak Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın, Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Turhan, Sanko Holding Onursal Başkanı Abdülkadir Konukoğlu, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, THY Genel Müdürü Temel Kotil, Almanya eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff ve Kadoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Kadoğlu katıldı. Oturumda ilk sözü Almanya eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff aldı.
WULFF: TWİTTER KAPATMA KARARLARIZ ARTIK BU YÜZYILA AİT DEĞİL
Almanya Eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff, Avrupa halklarının Türkiye'nin AB'ye katılmasını istediğini söyledi. Wulff, "28 ülkenin hepsi istiyor. O yüzden Türkiye Avrupa'ya girmeye umuyorum ki karar verecektir. Kırım, Ukrayna, Suriye gibi komşularla olan sıkıntıları düşündükçe bu daha da önemli. Türkiye batı ile doğunun kesişme noktasında. Türk Hava Yolları bunu çalışmaları ile çok güzel ortaya koyuyor. Türkiye'de bankalara güven var, hukuk devletine güven var. Artık insanlar Türkiye'ye geri dönüyorlar. Artık hiçbir yere gitmiyorlar ki, buradaki büyümeye katkı yapabiliyorlar” dedi.
Türkiye'deki siyasi yapının değişmesi gerektiğini ifade eden Wulff, karşılıklı değil, birlikte hareket edilmesi gerektiğini söyledi. Türkiye’de işbirliğine giderek değişmek gerektiğinin altını çizen Wulff, “Lütfen Türkiye'nin dostlarını hayal kırıklığına uğratmayın. Biz size güveniyoruz. Sizinle olmak istiyoruz. O yüzden Türkiye'de alınacak her karar, Türkiye'de söylenen her ifade, Türk dostlarına dönecektir. Twitter kapatma kararları artık bu yüzyıla ait kararlar değiller. Uygun değildir. Bu bağlamda bir diyalog içinde olması gerekir Türkiye'nin. Türkiye dostları ile iyi bir diyalog halinde olması gerekir” diye konuştu.
Wulff sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ben Türkiye'den insanlık ne öğrenebilir diye düşünürüm, sevgi aile, misafirperverlik, bütün dünya bunlardan bir şeyler alacaktır. Türkiye Almanya'dan ne öğrenebilir derseniz, 4 açıya değinmek istiyorum. Eğitim politikalarında herkes üniversiteye gitmek zorunda değil, ara personel de olmalı. Almanya'da 4 gün fabrikaya giderek bir gün okula giderek teknik personel oluşturuluyor. Sanayinin gelişmesi bu şekilde oldu. Türkiye'nin sanayisine odaklanması gerekir. Burada dünyanın her yerinden talep edilen ürünler üretmek gerekir. Türk malını sadece Türkler tüketir diye bir şey yok. Üçüncü konu, Türkiye AB ile yoğun bir hukuk devleti tartışmalarına katılmalı. Çünkü erklerin ayrılması, bağımsızlığı çok önemli, hukukun üstünlüğü, hukuk devletine güven çok önemli. Bu yatırımcıları çeker."
YÖNETİM ŞEKLİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILABİLİR
Türkiye'nin yönetim şeklinde reform yapabileceğini de vurgulayan Wulff şunları söyledi:
"Yani merkezi yönetim değişebilir belki, büyük yönetimler kurulabilir, bölgesel yönetimler kurulabilir, federal bir yapı olabilir, şehirler kendi kendini yönetebilir. Merkezi yönetim olmadığı zaman rekabet de artar. Bursa, İstanbul ile rekabet ettiği için daha büyük. Ankara'dan yönetilmeden, kendi içinde yönetildiğinde büyürler. Türkiye'yi seviyorum. Biliyorum, Türkiye ve Almanya birbirlerinden çok şey öğrenecek. Almanya 60'lı yıllarda gelen Türk işçilerine müteşekkir, Mesut Özil gibi sporculara müteşekkiriz. Uludağ Zirvesinin de Davos'dan geri kalır yanı yoktur" diye konuştu.
TÜSİAD BAŞKANI YILMAZ: REFORMLAR YAVAŞLADI
TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz ise bugünün koşullarının devam etmesi halinde 2050 yılında bu günkü dünyadan 2,5 taneye daha ihtiyaç olduğunu kaydetti. Hem yaşlı nüfusun artacağını, hem de bağımlı nüfus denilen çocuk ve gençlerin azalacağını vurgulayan Yılmaz, mevcut insan kaynaklarının niteliğinin artırılmasının önemine değindi. 21’inci yüzyılın en önemli özelliklerinden birisinin bu nüfusun giderek artan şekilde kentlerde yaşayacak olması olduğunu belirten Yılmaz, "Dünya Bankası verilerine göre 2050'de nüfusun yüzde 80'i kentlerde yaşayacak. Türkiye yüzde 75 seviyesine ulaşmış durumda. Türkiye'nin hızlı şehirleşmeye devam edeceğini öngörmemiz lazım. Ekonomiyi geliştirme çabaları sadece artık şehirleşme boyutu düşünülmeden ele alınamayacak. Kentsel gelişmeler önemli ölçüde ekonomik dönüşümü yönlendirecek. Önümüzdeki yıllar aslında şehirlerin merkeze alındığı iktisadi sosyal politikaların gelişeceği bir dönemi işaret etmekte" dedi. Kaynakların çok verimli kullanılması gerektiğinin de altını çizen Yılmaz, "İnsanlarımızı iyi eğitecek bir fırsat penceremiz var. Kentlerin gelişmede önemli bir yeri olacak. Kentleşmenin öncü ülkelerinden biriyiz. Dünyanın kaynaklarını da doğru kullanmayı becerebilirsek, sürdürülebilirliğin en temel ilkesini yerine getirmiş olacağız. Bunu yapabilmek için insan kaynağımızın inovatif kapasitesine ihtiyacımız var” dedi.
SOSYAL DENGE İÇİN BÜYÜME SÜRMELİ 
Türkiye'nin bu anlamda yeterli aşamayı uzun yıllardır kaydedemediğini dile getiren Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yani önemli istikrar döneminde sadece milli eğitimde 5 ayrı bakan değişti ve her biri ayrı politika uygulamaya gayret ediyor. Ama bu alanın büyük bir zaaf olarak ele alınması gerektiğini ve buradaki kayıpları hızlıca telafi ederek Türkiye'nin bu fırsat penceresini değerlendirebileceği, beşeri sermayesine hızlı bir yatırıma girişmesi gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizin ekonomik büyümesine paralel olarak emisyonlar artacak, enerji talebi artacak, teşvik politikalarının çok önemli olduğuna inanıyoruz. Enerji verimliliği konusundaki inovasyonları desteklemenin çok önemli olacağını kaydetmek isterim. Türkiye'nin sosyal dengesini koruyabilmesi için yüzde 5, 6 büyümeyi devam ettirmesi gerekir. Bu da enerji demektir. Doğal kaynak demektir. Türkiye'nin bu büyümeyi sürdürecek bir sürdürülebilirlik bilinci ile önce beşeri sermayeyi odağa alan ama tüm kaynakları verimli kullanmayı destekleyecek bir süreci hızlandırması lazım." Türkiye'nin itibarını her geçen gün arttığını dile getiren Yılmaz, AB süreci perspektifinin de değişim programlarının hayata geçirilmesi için önemli bir katalizör görevi gördüğünü vurguladı.
Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü:
“İş bireye geliyor, bizim vizyonumuz bireyin kendisini en iyi geliştireceği bir ortamı oluşturmak. Bu ortamın adı ne? Demokrasi, katılımcı demokrasi. Kararlara katılarak, kendisiyle ilgili kararlara katılarak, demokrasiyi içselleştirerek, kendisini geliştirecek fırsatları kendisi için hazırlaması. Bunun ekonomideki izdüşümü de liberal ekonomi. Rekabet piyasasının çalıştığı, liberal ekonomik düzen. Demek ki bunlar birbirinden ayrılamayacak iki kavram. Elde edeceğimiz piyasa ekonomisinin iyi çalışması ile elde edebileceğimizi kazanımları sürdürebilmenin tek yolu da demokratik standartlarınızı paralel şekilde geliştirmek.”
VİZYONUMUZ DEMOKRASİ OLMALI
Dünyada geçici ekonomik başarılar sağlamış ülkelerin olduğuna vurgu yapan TÜSİAD Başkanı Yılmaz, “Benim de kafam karışıyor. Biz de çok başarılı bir ekonomik performansla gelirken, çok önemli reformlar yapmışken, birden bu reform irademizi yitirdik, reformcu özelliğimizi yitirdik, reformlar yavaşladı ve o noktadan itibaren 'acaba mı' sorusunu sorduracak gelişmeler başladı, Türkiye'de. Yani o elde ettiğimiz ekonomik başarıyı sürdürmek için, demokrasimizin standartlarını da yükseltemeyecek miydik? Ya da yükselttiğimiz yerden geri düşme tehlikesi mi var? Kısa vadeyi güvenilir bir şekilde geçmemiz gerekir dememin sebebi buydu. Liberal ekonominin ve demokrasinin olgunlaşması ve kurumsallaşması, bir yaşam biçimi halini alması, şu veya bu gelişmelerin ardından, onu kendiliğinden takip edecek bir süreç değildir. 21'inci yüzyıl insanın hak ettiği yaşam biçiminin bu olduğunu düşünenlerin istek ve iradelerini ortaya koymalarını ve bunun için kesintisiz çaba göstermelerini gerektirir. Vizyonumuz demokrasi olmalı."
KOTİL: BİZİM PATRONUMUZ, YOLCU
Türk Hava Yolları (THY) Genel Müdürü Temel Kotil, konuşmasında, kurumun büyümesine vurgu yaptı. 2003 yılında 10 milyon yolcusu olan THY’nin bugün 6 kat büyüyerek 60 milyon yolcuya ulaştığını belirten Kotil, "1,5 milyar dolar ciromuz bu yıl 11.4 milyar dolar, 2023 yılı hedefimiz de 24 milyar dolar. AB'de yolcu sayısında ikinciyiz. O da iyi gidiyor. Bütün bunları bir sebebi var. Niye THY bu kadar iyi gidiyor. Biz işimizi çok seviyoruz. 10 milyondan 60 milyara gelince, yolcu ve sefer sayısı artınca bize çok arkadaşımız katıldı. Genç arkadaşlar bu kadar büyümeyi bize sormadan yönetiyorlar. Biz onlara destek veriyoruz. 2006 yılında özel şirket olduk. O pazartesi günü bizim patron değişti. Kamu azınlığa düşünce, gerçi hala Maliye Bakanlığına rapor ediyoruz hala ama biz sürekli söylüyoruz, bizim patronumuz yolcu. Patronumuz yolcu olunca hiçbir sorun kalmıyor. Herkes birbirini seviyorsa, çalışan çalışanı, çalışan yolcuyu, yolcu çalışanı seviyorsa çok pozitif bir durum oluşuyor. Biz ikramda çok iyiyiz. En iyi hava yolu ödülünü aldık ikramda. 50 milyon dolar tabakları, bardakları değiştirmek için harcadık, sunumu değiştirdik. Yetmez dedik. Yolcuya mesaj veriyoruz, biz iyi yapıyoruz ama daha iyisini yapacağız. Bizim rakibimiz kendimiziz” diye konuştu. THY'nın bu kadar iyi gitmesinde Türk ekonomisinin, Türk dış politikasının katkısı olduğunu kaydeden Kotil, şöyle devam etti:
"Somali dünyanın en fakir ülkelerindendi. Artık en fakir olmaktan yavaş yavaş çıkıyor. Gittik görüştük, uçuş güvenliği sorunu çözüldü. Yurt dışında milyonlarca zengin Somalili var. Şimdi biz uçtuğumuz için ülkelerine gidebiliyorlar. Somali'ye şu an bilgi ve para ile gittikleri için 5 yıldızlı otel Mogadişu'da yapılıyor. Ama altın pay Türkiye coğrafyası. Türkiye coğrafik olarak çok altın bir konumda. Avrupalıyız, Avrupa'nın en doğusundayız. Avrupa 500 milyon nüfusu var. Türkiye, Ukrayna'yı katarsanız 600 milyona geliyor. Bu grubun içinde olmak büyük bir sinerji veriyor. Avrupa'da yüze yakın ülkeye uçuyoruz. Afrika var, gelecek orada. Afrika'ya en çok uçan hava yoluyuz. Afrika'nın nüfusu 1 milyar. Asya kocaman, Asya'nın da en batısındayız. Bunların kesişim noktası Türkiye, İstanbul."
AYDIN: “İSTİKRAR OLDUĞU SÜRECE KAYNAK GELİYOR”
Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın ise, Türk bankacılık sektörünün uzun yıllar sadece Türkiye'deki kaynaklarla idare eden bir yapıda olduğunu anımsatarak, Türkiye'deki tasarrufların ülkenin kalkınması için yeterli olmadığını ve dışarıdan destek alındığını vurguladı. Aydın, "Türk bankacılık sektörü, siyasi ve ekonomik istikrarın kazanıldığı, sektörün disipline edildiği dönemde, bugün bilanço içinde kredilerin payı yüzde 60'lara gelen bir sektör oldu. Türk Bankacılık sektörü fonlaması son derece kısa vadeliydi. Bugün uzun vadeli proje finansmanları yapmaya başladık. Bu bir kültür. Kredilerin payı yüzde 60'lara gelmiş. Bunu fonlamak için kaynak bulması lazım. Türkiye'de ekonomik ve siyasi istikrar olduğu sürece bu kaynağı bulacaktır. Kaynak geliyor da, gelmemesini isteyenler olabilir ama geliyor” diye konuştu.
Türk bankalarının önünde bir bakir alan olduğunu belirten Aydın, "Bu bakir alanı kullanması gerekir. Sadece kaynak bulmak yetmiyor. Sermaye yeterlilik rasyosunu büyütmeye yönelik eylemler ve işlemleri değerlendirirken adil ve objektif olması gerekiyor. Bankacılık yüksek sermaye ile yapılan bir iş. Büyük paralarla yapılıyor. Konan sermaye ile elde edilen gelir kamuoyunda maalesef objektif değerlendirmiyor. Türk bankacılık sektörü söylendiği gibi büyük karlar da etmiyor. Para kazanır ve öz kaynaklarını büyütürse o zaman borçlanma ihtiyacı da azalabilir. Bize borç verenler de akıllı adamlar, biz borç verirken de basiretli davranıyoruz” dedi.
“TURHAN: TÜRKİYE ÇOK TEHLİKELİ BİR NOKTADA
Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Turhan, Türkiye'nin çok tehlikeli bir noktada olduğunu ileri sürdü. Turhan, "Çünkü kişi başı milli gelirimiz 10 bin doları geçti. 2002'ye kadar Türkiye'nin kişi başı milli geliri, ABD'nin kişi başı milli gelirinin yüzde 10'unun altındaydı. Yapılan reformlarla ekonomi normale geldi. Ders kitaplarında yazanların tersini değil, yazanları yaptık. Şimdi kişi başına milli gelirimiz ABD'nin milli gelirinin yüzde 20'sine geldi 10 yıl içinde. Neden çok tehlikeli noktadayız, burada hız kesmek, rehavete kapılmak, tavşanla kaplumbağa yarışındaki tavşanın yanılgısına düşmek için elverişli bir nokta” diye konuştu.
KONUKOĞLU: “TÜRK MALI TERCİH EDİLMELİ“
Sanko Holding Onursal Başkanı Abdülkadir Konukoğlu ise ülkede cari açığın düşürülmesi için kendi kendine yeten bir ülke olunması gerektiğini vurguladı. Türkiye’de bir yabancı hayranlığı olduğunu dile getiren Konukoğlu, “Yabancı bir ürün olursa çok sağlam. Türkiye’de yapılan ürün sağlam değil yada daha az gelişmiş diye bir düşünce var. Şart mı illa marka giymek. İnsanların şu marka sorunundan kurtulması lazım” dedi.
BEN MERCEDES KULLANIYORUM
Bu sırada Almanya eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff, Konukoğlu’na ‘siz yerli araba mı kullanıyorsunuz?” diye sorunca Konukoğlu, “Güneydoğu biraz karışık olduğu için kendim Mercedes kullanıyorum. Ama şirketlerimde hep yerli otomobil var. Ben çok yol aldığım için yabancı arabaya biniyorum. Çünkü bizim gaza bastığımız zaman fırlamamız lazım. Ancak insanlar Türk malını tercih etmeli” diye yanıt verdi.
KADOĞLU: “ÇÖZÜM SÜRECİ HER DURUMDA BAŞARILI OLMAK ZORUNDA”
Kadoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Kadoğlu ise Türkiye’nin önünde olan 4 konu olduğunu söyleyerek, “Bunlardan birisi demokrasi açığı. Diğeri cari açık. Üçüncüsü çözüm süreci, son olarak bölgeler arası eşitsizlik” dedi. Bugün işlenmeyen iktisadi sorunun temelinde demokrasi açığının bulunduğunu ifade eden Kadoğlu, “Ancak ben Türkiye’nin kalkınması yönünde en temel engellerden biri olmuş bölgesel kalkınış sorunu olduğunu düşünüyorum. Çözüm süreci her durumda başarılı olmak zorunda. Bu nedenle çözüm sürecinin iktisadi ayağına sahip çıktı. Sahip çıkmaya devam edeceğiz. Çözüm sürecinin bir iktidardan, diğer bir iktidara değişmeyecek kadar sağlam çıkış noktaları bulunmaktadır. Kimlik sorunu, yerel yönetim ve elbette şiddetsizlik ortamının muhafaza edilmesi sürecin ayrılmaz parçalarıdır” diye konuştu.

Işıl ARSLAN/BURSA, ()

IA(FK/AAA) (FOTOĞRAFLI)