İŞTE O RÖPORTAJ:

Aynur Erdoğan: Ne zaman Yemen tarihi okumaya kalkışsam aşiretler arasındaki veya merkezden atanan valilerle mahalli güçler arasında çekişmelerin ayrıntılarında kayboluyorum. Yemen nasıl bir yerdir, halkının özellikleri nelerdir... Bize bu çekişmelerin ötesinde orayı nasıl anlayabileceğimizi anlatır mısınız?

İhsan Süreyya Sırma: Öncelikle şunu söyleyeyim; Yemen'in bizim tarihimizle çok yakın ilişkisi var. 16. yy.dan itibaren Osmanlı Devleti ile başlayan ilişkilerimiz olmuş. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kesilmiş. Yemen dünyanın en eski ülkelerinden bir tanesi. Hatta bir yazımda şöyle dedim: Bundan 100 sene öncesine kadar Yemen dünyanın sayılı ülkeleri arasındaydı...

Neden?

Çünkü petrolün bir değeri yoktu; baharat, ipek, süs eşyaları önemliydi ve bütün bunlar Yemen'den gelirdi. Ama petrol çıkınca dünya değişti. Yemen diğer Arap ülkeleri gibi aşiretlerden oluşuyor. Ve bu aşiret yapısını hep sürdürdüler. Yani Emeviler, Abbasiler, Osmanlılar ve bir süre Eyyubiler orada hakim oldu ama aşiret yapısı hep devam etti. Aşiretler kendi aralarında otonom, bağımsız, ama devletlere de bağlıydılar.

Arap toplumlarının hepsinde aşiretli toplum yapısı var. Ama nihayetinde güçlü yönetimler de çıkarabilmişler. Yemen'in farkı ne?

Yemen'in farkı, aşiretlerin çokluğu. Mesela Suudi Arabistan'da çok fazla aşiret yoktur. Ama Yemen'de onlarca aşiret ve iki tane mezhep var; Şii Zeydi mezhebi ve Sünni şafi mezhebi. Gerçi ben oraya gittiğimde, Yemenlilerle görüştüğümde aralarında bir fark olmadığını söylediler.

Hangi mezhep diğerine benzemiş?

Valla ikisi de birbirine benzemiş. Tevafuken, iki defa ve iki sene üst üste Muharremin birinde orada bulundum ve orada Cuma namazına gittim. Birinci gidişimde acaba bu geldiğim caminin cemaati Şii mi Sünni mi diye merakla izledim. Bizdekiler gibi vaaz yok. Herkes kendi kendine Kuran okuyup bekliyor namazı. Ama ezan okununca anladım ki Zeydidir. Çünkü Zeydiler ezana "hayyealelfelah" dedikten sonra "hayyalahayrılamel" (haydi hayırlı amele koşun) derler. O zaman Zeydi olduklarını anladım. Sonra imam çıktı hutbeyi okudu, hicri yılbaşı olduğu için hicreti anlattı. Ama baktım ki Hz. Ebubekir'den, Hz. Ömer den sitayişle bahsediyor. Yani o Zeydilik farklı bir Zeydilik. Nitekim Ehlisünnete en yakın iki mezhepten bir tanesidir. Diğeri de Caferiliktir. Ama özellikle Zeydiler yakındır. Dolayısıyla Zeydi Şafii iç içe namaz kılıyorlar.

Sünniliğe benzeyen bu karakterine rağmen Osmanlı yönetimi altında muhalif bir güç olmuşlar?

Zannediyorum, o mezhepten ziyade siyasi sebeplerle... Nitekim ben Yemen isyanlarını yazdığımda hem Osmanlı'dan giden fermanları okudum, hem oradaki İmam Yahya'nın babası Zeydi Şeyhi'nin mektuplarını buldum okudum. İkisi de halife olduklarını söylüyorlar. Yani çekişme siyasi idi.

Bu Şiilikteki baskın imamet anlayışı ile mi ilgili acaba?

Hayır. Yani onu da anlamak zor. Nitekim 19. yy'a kadar isyan etmemişler. Biliyorsunuz, Osmanlılar ilk defa 16. yüzyılda oraya gittiler ve 100 sene kaldılar, sonra çekip geldiler. 19. yüzyılda bir daha gittiler...

O da ilginçtir hocam... Yani neden hakimiyet kurduktan sonra yüzyıllarca özerk bıraktılar?

Gelmişken niye gittiler? Evet, ilginç. Ben şahsen eleştiriyorum... Fakat birkaç tane aşiretin Osmanlı devletini davet ettiklerine dair bilgiler de var.

19. yüzyılda mı?

Evet. Yani bütün bunlar feodalitenin getirdiği sıkıntılardır diye düşünüyorum. Bugün hala böyle.

Anlıyorum.

Müspet yanları da var. Ben birkaç tane aşiretle tanıştım. Diyelim ki aşiretin bir fabrikası ve elli bin elemanı var. "Ben kendi insanımı kullanırım, o daha güzel çalışıyor." diyor.

Bu sebeple de o yapı değişmiyor?

Her halükarda o feodalite yürümüyor yani. Nitekim yürümedi. Son günlerde Abdullah Salih'in Suudi Arabistan'a kaçtığını okuyoruz. 

YEMENLİLER DÜNYANIN EN MÜSLÜMAN İNSANLARI

Bugünkü olayların arkasında da bu feodal yapının olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Hayır, bugünkü olayları Tunus'ta başlayan hak arama hareketinin devamı olarak görüyorum. İnsanlar çok fakir ve diyorlar ki; neden bağımlı olalım dünyaya. Petrolümüz var, ihraç maddelerimiz var ama bunu devlet kendi iktidar ağında pay ediyor. Biz açız diyorlar. Nitekim çok ilginçtir mesela, orada bir doktora aylık maaşınız ne diye sordum. Utanarak 200 dolar dedi. Bu, çok feci bir şey. Ama bakıyorsunuz devlette çalışanlar gidip Avrupalarda tedavi olabiliyorlar... Dolayısıyla bu yürümezdi. Yemenliler çok Müslüman insanlar. İslama en çok bağlı ülke olarak ben Yemen'i gördüm. Yemen'de içki satıldığını göremezsiniz...

Sosyal hayatta din etkin mi?

Sosyal hayatta kimse kimseye karışmıyor. Diyelim ki bir bayan açıksa ona kimse niye açıksın demiyor ama toplum olarak herkes başını örtmüş. Ben bir kaleyi gezerken, beni gezdirene "ya mutlaka açık vardır" dedim. Yok dediler. Kalede iki tane açık bayan görerek "işte, var" dedim. Mutlaka turisttirler dediler. Yanlarından geçtiğimizde Türkçe konuşuyorlardı...

Yasal bir zorunluluk yok değil mi, örtüye dair?


Hayır, yok. Ama dediğim gibi şarap içmek de satmak da yasak.

İslami hükümler yasalara yansıyor mu, yoksa toplumsal-kültürel bağlılık mı?

Yok. İçki, namaz konusunda bayağı bağlıdırlar fakat diğer yandan niye fakir kaldılar bunu da anlayamıyorum. Herhalde o da bu despot idarelerin zoruyla olmuştur diyorum.

Çiğnedikleri gat diye bir bitki var. Onun da uyuşturucu bir etkisi varmış galiba insanlar üzerinde...

Bir doktor arkadaşla tanıştık orada, Yemenli, "musibe" diyor. Yani musibet, bela. Hakikaten Yemen için bir musibettir, gat. Herkes bunu biliyor. Demin Yemenlilerin fakir olduklarını söyledim ama Yemenliler yemek yemiyor gat alıyor. Ben şahit oldum mesela öğlen yemeğini yiyip namaz kıldıktan sonra herkes gat alıyor. Poşet içinde taze dallar halinde alıyorlar. Fiyatı 10 dolarla 5 dolar arasında değişiyor.

Ucuz da değil yani.

Düşünebiliyor musunuz? 5 dolarını veriyor her gün, o fakir insan.

Geleneksel bir alışkanlık mı gat çiğnemek, tarihi ne zamana dayanıyor?

İngilizler tarafından getirilmiş Habeşistan sömürgesi iken. Yani mazisi 100 seneye dayanıyor. Osmanlılar zamanında yoktu. Ama Yemen'in kuzeyinde kullanılıyor sadece. Güneyinde gat çiğnemek ayıp ve yadırganıyor. Hatta şöyle bir şey dediler: Güneyde birisi evlenmek istediğinde damat adayına önce gat çiğniyor musun diye soruyorlarmış. Gat çiğniyorsa kızlarını vermiyorlar. Kuzeye mahsus bir de bu cenbiye (yemen hançeri) var. Bunu Kuzey Yemen'de herkes; bayanlar değil ama çocuklar bile takar. Ama güneyde yok.

Kullanıyorlar mı hocam? Hani kızdıkları zaman çekip...

Hayır. Aksesuar olarak kullanıyorlar. Yemen'de en büyük ayıp bunu kınından çıkarmaktır. Çünkü bir gelenekleri var. Cenbiye kınından çıktı mı kan akması lazım. Onun için hiç kimse bunu çıkarmaz.

Caydırıcı bir gelenek...

Evet. Çıktığı da vakii değil yani. Herkes biliyor bunu ve riayet ediyor. Sadece folklor oyunlarında çıkarıyorlar. Sadece o folklor oynarken çıkardıklarına şahit oldum.

Peki, bu gata yönelik tedbir alma yönünde bir tartışma var mı?

Tedbiri mümkün değil. Çünkü üniversite profesörleri bile çiğniyor. "Bizim gat saatimiz gelmiş" deyip çiğniyorlar. Hatta şöyle bir şey oldu, Yemen'e ikinci gidişimde. Beni havaalanından aldılar. Güney Yemen'e gideceğim. Bayağı uzak... Arkadaşım arabasını göndermişti. Şoförü çok şakacı birisiydi. Yaklaşık 300 km gittikten sonra; bir şey söylemek istiyorum ama nasıl filan diye kıvranmaya başladı. "Hiç çekinme, git gatını al" dedim. "Nasıl anladın?" dedi. Artık biliyorum, bu saatte o aranır...

Bizdeki çay gibi bir şey herhalde...

Hayır, hayır. Biz çaya bu kadar bağımlı değiliz. Onlar tam bağımlı. Aldı poşet içinde, jipi kullanırken... Ara sıra çıkarıyor, üç dört dal. Sarhoş yapmıyor mu diye sordum. "Yok, biz bunu kullandık mı on saat hiç inmeden araba sürebiliriz" dedi. Uyarıcı bir etkisi var. Uyuşturucu değil de uyarıcı. Sonra Yemen'in İd şehrine gittik. İstanbul'u özlemedin mi diye sordu. Daha geleli üç saat olmuş ama özledim dedim. Görmek istiyor musun dedi, evet dedim. Çıkardı bir dal verdi ve hadi bunu çiğne dedi. Kıramadım adamı. Bir de haram olmadığını söylüyorlar, orada fetva verilmiş. Çiğnedim ama beceremedim. Neden beceremedim? Çünkü çiğniyorlar ve posasını biriktiriyorlar ağızlarında. "Hazne" diyorlar, yani hazineye koyuyorlar. Suyu mideye akıyor. Ben beceremedim ve yuttum. Baktım bir daha veriyor. Beşinci de filan bunu durdurmanın bir yolu olarak, "İstanbul'u görüyorum" dedim. " Ciddi mi?" demeye kalmadan bir minibüs geçti, arkasında Türk bayrağı ve Tayyip Beyin resmi...

İstanbul'u gördünüz gerçekten!

Böyle bir tevafuk oldu. "Bak, İstanbul" dedim. O da gülerek arabanın önünü kesti. Arabadakilere anlatarak onları da güldürdü.

Yeniden tarihe dönelim... Osmanlı için Yemen neden önemli oldu. 16 yüzyılda neden gittiler oraya?

16. yüzyılda Yemen hakikaten çok önemliydi. Çünkü malumunuz o zaman uçaklar, arabalar yok, deniz çok önemli. O zaman ki dünyanın en büyük donanması da Portekiz'e ait. Portekizliler de Ortadoğu'yu işgal etmeye başladılar. Arabistan'ı alırsak Mekke ve Medine'yi de alırız ve İslamı kaldırırız diye düşündüler. Bunun için Yemen'i işgal ettiler. O zaman ki en büyük İslam devleti de Osmanlı olduğu için buna müdahale etti ve Portekizlileri Yemen'e sokmadı.

O halde Mısır seferinin bir parçası olarak gerçekleşti?

Tabi, ama daha ziyada Portekizlileri orada barındırmamak gayesi güttüler. Gittikten sonra da biraz önce söylediğim gibi 100 sene kaldılar. Çok güzel imar hareketleri, köprüler, kaleler yapmışlar. Sonra bırakıp geldiler 17. yüzyılda. Bazı tarihçiler Osmanlılar hata etti bırakıp giderek diyorlar. Gidince yine aşiretler güçlendi. Yarı otonom bir şekilde kendi kendilerini idare ettiler.

O 100 senelik süreçte valiler merkezden mi atandı yine?

Tabii. İkinci gidişte de valiler İstanbul'dan atanıyordu. Özellikle Sinan Paşa'nın çok büyük hizmetleri olmuştur orada.

Hocam hizmetlerin yanında bir de bu valilerin çok zalimce davrandıkları söylenir. Siz de yazıyorsunuz kitabınızda...

Evet, maalesef. 19.yy'da Yemen sürgün yeri olarak kabul edildi. Kolay değil oraya gitmek, şimdi uçakla gitmek kolay, ama o zamanlar gemiyle gideceksiniz. Üstelik itaat etmeyen aşiretler, kavga var. Dolayısı ile sürgün olarak gönderilmiş valiler. Giden zalim bir vali veya zalim bir asker olduğunda bu, reaksiyona sebebiyet veriyordu. Hatta çok ileri gidip, keyif için insan kellelerini kesenler oldu...

16.yy'da da yapıldı mı bu tür zulümler?

16.yy'da fazla değil. 19. yy.'da daha çok. Mesela hatıratını yaza bir vali var. Hatta hatıratı yayınlanmadan önce torunu Fatma Rezzan hanım, (Allah rahmet eylesin) beni çağırmıştı. "Dedemin hatıraları var elimde, Osmanlıca yazılmış. Bazı kelimeleri okuyamıyorum Yemen'le ilgili olarak seni söylediler" dedi. "Fakat bazı yerleri çıkarmak istiyorum, siz ne diyorsunuz" diye sordu. Okudum, çıkarmak istiyorum dediği yeri. Hatta "bu sizin okuduğunuz yeri bana bizzat anlattılar" dedi. Ne anlatıyor! San'a'ya vali olarak gidince, yaverini çağırıyor, diyor ki; "git bana 5-10 tane kelle getir". Hatta kendisi anlatıyor; "Ermeni doktorum, paşa sen kahve mi ısmarlıyorsun dedi". Yemen'in kahvesi o zamanlar meşhur olmaya başlamış...

Kahve Yemen'den gelmeye başlamış...

Evet. "Bir saat sonra, çuval içinde 5-10 tane kafa getirdiler" diyor. Kimi bulduysa sokakta kesmişler, Yemenlilerin kafasını... "Kanlı kanlı" diyor. "Bunları iple balkona asın" demiş. Yemenliler görsün bakalım bize itaatsizlik neymiş! Öyle zalim bir vali. Ben Fatma Rezzan hanım'a; "dedeniz bunu yazdığına göre yayınlamak istiyor" dedim. O da çıkarmadı bu bölümü hatırattan.

Şu an Yemenliler nasıl hatırlıyor o süreçleri?

Benim doçentlik tezim Yemen. O tezi hazırladığımda, Yemen'le ile siyasi ilişkiler yoktu maalesef. Bunun için Yemen'e gidemeden yazdım! Sonra ilişkiler kuruldu, kitap da yayınlandı. Bir uluslararası konferans düzenlendi orada; Osmanlı döneminde Yemen. Beni de davet ettiler. Türkiye'de Yemen üzerine çalışan bir tek ben vardım. Gittik ama ben mütereddittim, çünkü kitabın başında onlara isyancı demişim. Yemenli tarihçiler de kitabımı kaynak olarak kullanıyorlar. Acaba bana nasıl bakarlar diye çekindim. Hiç beklediğim gibi olmadı. Çok, iltifat ettiler, teşekkür ettiler. Hatta biri "isyancı demiş ama bizim hatalarımızı da Osmanlının hatalarını da söylemiş" dedi. Demin bahsettiğim hadiseleri, çıkarıp gösterdiler. Sonra bir Yemenli tarihçi, Allah selamet versin, tebliğini sunarken dedi ki; "bakın ben bu kitabı yazdım; "Osmanlı işgalinde Yemen" ve şimdi hepinizin huzurunda, hiç kimseden korkmadan da söylüyorum, kitabımın adını değiştiriyorum; "Osmanlı idaresinde Yemen". 

OSMANLI ESERLERİNİ ÇIKARSAN GERİYE YEMEN KALMAZ!

Niye böyle bir karar değişikliğine gitti?

Çünkü "her gün yeni yeni belgeler çıkınca biz yanıldığımızı fark ettik" diyor. "Yemeni gezin; Osmanlılarının yaptığı binaları, köprüleri, kaleleri çıkarın geriye bir şey kalmıyor" diyor. Ben zaman zaman bu İslama saldıran, camilere kızan laikçilere de söylüyorum. Şu camileri İstanbul'dan çıkarınca geriye hiç bir şey kalmaz! Yemende de öyle. Bugün hala özellikle sultan Abdülhamit zamanından çok güzel Osmanlı eserleri var.

19. yy.da burada modern eğitim kurumları açılıyor, idari ve kurumsal olarak reformlar gerçekleşiyor. Yemene de yansımış mı bu modernleşme politikaları?

Evet. Orada da idadiler, rüştiyeler açılmış. Sultan Abdülhamit zamanında yapılan kışla, bugün cumhurbaşkanın oturduğu yer. Ve ben Türkiye'de öyle güzel bir kışla görmedim. Son kitabıma resmini koydum. Hatta çok enteresandır, taksiye biniyorum, Arapça konuşuyorum ama yine yabancı Arapçası olduğu anlaşılıyor. Nerelisin diye soruyorlar: Türkiye'den deyince; taksicilerin çoğu önce Abdülhamit diyorlar. Sonra Erbakan ve Erdoğan diyorlar. Bu üçünü beraber zikrediyorlar. Çoğu Abdülhamit diyor. Çünkü nereye gitseniz orada bir eser bırakmış.

İkinci kez, 1848'de, Osmanlı tekrar neden gitti Yemen'e?

Osmanlı, iki sebepten dolayı gitti. Birincisi 1839'dan sonra Osmanlı devleti Avrupalılaşayım diye, maalesef, birçok masrafa girdi. Mesela Dolmabahçe Sarayı, hiç paramız yokken yapıldı. Çocuk yaştaki Sultan Abdülmecid'i kandırarak sarayı yaptırdılar. Eee bunun parası nerden çıkacak? Hadi Yemen'e gidelim! Orda baharat, kahve, tuz var...

İkinci sebep nedir?

Biraz önce söylediğim gibi, bizzat Yemen'deki bazı aşiretleri haber göndererek Osmanlı idaresini çağırıyorlar. Bunlar arşivdeki belgelerden yeni anlaşılıyor. Çünkü binlerce, yüzbinlerce belge var. Daha yeni yeni ortaya çıkıyor gerçekler.

Bunun sebebi ne olabilir? Mesela İngilizlere karşı Osmanlı gücüne sahip olmak olabilir mi?


Özellikle İngiliz arşivlerinde, Foreign Ofis belgelerinde, 19.yy'da İngilizlere satanları da tespit ettim.

Bazı aşiretler İngilizlere toprak mı satmış?

Biraz öncede dediğim gibi, yapıları farklı. Bazıları İngilizlere, şu anda tam hatırlamıyorum ama, diyelim ki 5-10 sterline veya dolara arazilerini satmışlar.

Osmanlı Devleti de İngilizlere bir kömür deposu kiralamış...

Evet, Aden'de.

İngilizlerin Yemen'e yerleşmesini kolaylaştıran bir etken olmuş?

Tabi. Osmanlı Devleti buna müsaade etti. 

İNGİLİZ İŞGALİNİN SEBEBİ HAİN PAŞALAR

19. yüzyılın ortalarında, dünyada sömürgecilik politikaları artık gün yüzüne çıkmışken Osmanlı Devleti böyle bir şeye nasıl izin verdi?

Osmanlı o dönemde batılılaşmaya çalışıyor. Bu, bir şanssızlık. Mustafa Reşit Paşa İngiltere'de, Fransa'da bulunmuş ve onlarla iyi geçinmek istiyor. Ve göz yumuyorlar... Ama bunları anlamak çok kolay. Bugün bile Ergenekoncular neler yapıyorlar. Yani hiç değişmiyor. Ergenekon'daki insanlar da bizim memleketten çıktı. O zaman da hain paşalar, valiler vardı, iyilerin yanında.

Yemen coğrafi olarak uzak bir bölge... Osmanlı oranın denetimini nasıl sağlıyordu, orada asayiş nasıl sağlanıyordu, merkezden çok uzakta bu valiler nasıl denetleniyordu?

Çok sık valilere değiştirilmiş. Zaten oraya sürgün olarak gidiyorlar. Memnun değilse halktan layihalar, şikayetler geliyor ve vali değişiyor. Ama giden daha beter oluyor. Çok acı bir şey daha var; haberleşme İngilizlerin vasıtası ile oluyor. O zaman telgraf kullanılıyor. Telgraflar önce Aden'e gidiyor ve oradan diğer merkezlere...

Aden ise İngilizlerin işgali altında...


Evet. İngilizler okuyor önce. Gerçi çoğu şifredir ama şifreyi de çözebiliyorlar bazen. 

YEMEN'DE BOTANİKÇİ VALİ

Buradaki Yemen algısından bahsetsek biraz da...

Yemen çok verimli bir yer. Suudi Arabistan, Tunus, Mısır gibi değil. Çok şahane bir yer. Ben neredeyse bütün dünyayı gezdim. Yemen'e gitmeden önce, en çok hoşuna giden yer neresi diye sorulduğunda Güney Afrika derdim. Şimdi kanaat değiştirdim, Yemen diyorum. Çok değişik ürünleri var. Valilerden bir tanesi, -iyiler de var aralarında- hem miralay hem botanikçi ve tabip. Dağları gezmiş üşenmeden oradaki bitkileri tespit etmiş ve Latincesini, Arapçasını yazmış. Nitekim benim tebliğim onun üzerinde olmuştur. Ben onun el yazmasını bulmuştum Millet kütüphanesinde. Tebliğimi hazırladıktan sonra torununun onu neşrettiğini duydum. Mesela ben o ayarda bir alim, Türkiye'de göremiyorum şimdi. Milyonlarca bitki var. Otelden Türk elçiliğine giderken şehir içinde kaç çeşit bitki, ağaç gördüğümün hesabını tutamadım. Hatta bu Kur'anı-ı Kerim'de geçen "kâfur" diye bir ağaç var. Çok güzel koktuğu için ölülere koyarlar. Otelle elçilik arasında vardı bu ağaçtan. 

4 MİLYON TÜRK VAR!


Meşhur Yemen türküsünün hikayesi nedir?


Bu son gidişimde, Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda uzman olduğum için beni davet etmişti, onunla gittik. Resmi protokol konuşması vardı, ben bir ara dışarıya çıktım. Bir zat ile tanıştım. Baktım, Türkçe konuşuyor. Türkiye'den geldim, ben Mardinliyim diyor. Mardinli olduğu için Arapça da biliyor. Biraz konuştuktan sonra, "inanmayacaksınız, şu anda Yemen'de 4 milyon Türk var" dedi. Ya, nasıl olur? 4 milyon nedir biliyor musunuz? 4 milyon çok büyük bir rakam. Ben köylere gittim diyor. Bir köye gittiğimde bir düğün vardı diyor. Eğer konuşmasalar dersiniz ki; Trabzon'un bir köyü. Demek ki Trabzonlular orada toplanmış, geriye kalan askerler başka köylerde... Horon tepiyorlar. Ama Arapça konuşuyorlar ve diyorlar ki biz Trabzonluyuz, Karadenizliyiz.

Kendileri de biliyorlar yani kökenlerini?

O arkadaş, "bir bölgeye gittim, Doğu Anadolu'dan, birçok kişi vardı ve halay çekiyorlardı" dedi. Ama ne Kürtçe ne Türkçe biliyorlar. Buranın Arapçasıyla konuşuyorlar. Fakat hepsi "biz Türkiye'den gelmişiz, dedelerimiz dönememiş burada kalmışlar, evlenmişler" diyorlar. Ben de bir çok eve gittim, kitabımda da geçiyor, bizim aslımız Türk diyorlar. Bununla da övünüyorlar. Ben aynı şeyi, Cezayir ve Tunus'ta da görmüştüm. Yakınlık gösteriyorlar, yeter ki biz güzel gidelim onlara. Ama hep Arapları dışlamışız efendim. Onu da biliyorlar.

Peki, türküdeki yer ismi Muş mudur, Yemen'deki Huş mudur?

Orası Muş'tur. Ve o bizim bildiğimiz Muş da değil. Birisi giden oğlu veya kocası için bir türkü söylemiş. Kafiyeyi uydurmak için orası Muş demiş. Çünkü o dönemde Muş uzak bir yer anlamındadır. Mesela, bir İzmirli için Muş Yemen gibi bir yerdir. Hatta bizim Siirt'te gurbeti anlatmak için şöyle bir atasözü var; "Ya Muş'ta ya beşiğin arkasında" denir. Yani ben görmedikten sonra, gurbet gurbettir. Kanaatime göre orası ne Muş ne Huş'tur. Kafiye uysun diye "muş" demişler. Muş valiliği karşı çıktı bana. Bu bir kanaat, yanılabilirim de.

YEMEN HALA HUKUKEN OSMANLI DEVLETİNE BAĞLI

Cumhuriyet ilan edildikten sonra İmam Yahya'nın Cumhuriyet'e bağlılığını arz ettiği söylenir. Bağlı kalmaya devam etmek istemiş ama reddedilmiş...


Evet. Ben size dahasını söyleyeyim. Konferans için Yemen'e gittiğimde Yemenli bir profesör, tebliğini sundu. Sunduktan sonra da "herkes sakin olsun, ben bir şey söyleyeceğim" diyerek "Bağımsız Yemen Cumhuriyeti diye bir şey yok, biz hukuken hala Osmanlı devletine bağlıyız" dedi. Herkes şaşırdı... Sonra da ekledi; "Ama Osmanlı devleti yok ki..."

Aynı şekilde Kudüs de Osmanlı devletinin bir vilayetidir. Birleşmiş Milletler, İsrail diye bir devlet ilan etti... İmam Yahya gerçekten, İngilizlere karşı, asker de gönderdi.

Kurtuluş savaşında mı?


Evet. Ta Hindistan'dan bile paralar geldi. Ama ne oldu onlar bilmiyoruz. Önemli olan; kurtuldu memleket. İnşallah daha da kurtulacak.

İnşallah. İmam Yahya Ankara'dan ne zaman talep etmişti bunu?

Birinci Dünya Savaşı bitmiş, İstiklal savaşı sırasında, Birinci Meclis döneminde.

Son olaylara ilişkin nasıl bir öngörüde bulunuyorsunuz? Oradaki aşiret yapısını tanıyorsunuz... Bir Abdullah Salih'in başında olduğu güçlü bir aşiret var, bir de el-Ahmer aşireti... Muhalefetin arkasında da el-Ahmer'in olduğu söyleniyor...

Herkes uzaktan konuşuyor... Benim kanaatime göre Salih'in de aşiretinin de dönemi bitti. Gerçi oğlu orda duruyor ama, hiçbir fonksiyonu yok. Ama direnişçilere yardım eden çok büyük aşiretler ve zenginler var. Ben bunu duyunca çok sevindim. Birini tanıyorum; burda isim vermeye gerek yok. Sordum, onlar hürriyetçilere destek veriyor dedi, çok sevindim. Yani Salih'in yanında yer almadılar. Çünkü bu dediğim zat bayağı güçlü birisi. Aşireti de parası da güçlü, ama hürriyetten yanalar. İnşallah orada ve Libya'da da sonlanır bir an önce.

Yemende daha farklı ayaklanma var. Hem devlet daha yumuşak davranıyor, öyle sert müdahalelerde bulunmuyor,, hem de halk silaha baş vurmuyor. Yemen'in toplum yapısıyla mı ilgili bu durum?

Yemen, çok tuhaf bir yer. Ben ilk gittiğimde hiçbir olay yoktu. Amerikalıların uydurduğu Husiler vardı sadece. Ama herkes istediği şekilde eleştiriyor iktidarı. Abdullah Salih'in aleyhinde de konuşuyorlar rahatça. Bir hürriyet havası vardı. Bunu Mısır'da, Suudi Arabistan'da, Tunus'ta yapamazdınız. Yani, sanki reisicumhur diyordu ki, tamam konuşun ama ben buradayım. Öyle, ama olmadı, efendim. Bence dünyanın en güçlü ordusu Yemen ordusu. Nasıl oluyor? Yemen'de 3 milyon asker var çünkü. Çünkü bu insanlar asker olmazsa işsiz kalacak. İşsiz sokakta kalacağına böyle bir çözüm üretmişler. Ama Allahtan ki onlar çatışmaya girmiyorlar.

Dünya Bülteni