Hürriyet'te yer alan haberde güvenlik uzmanı Abdullah Ağar, Türk askerinin El Bab'daki destansı mücadelesini anlatıyor. Türk askerinin Fırat Kalkanı Harekatı kapsamında terör örgütleri PKK ve DEAŞ'a karşı verdiği mücadelede öne çıkanlar ise Türkiye'nin gerçekleştirdiği operasyonun gerekliliğini bir kez daha ortaya koyuyor.

İşte Fırat Kalkanı Harelatına katılan askerlerin ağzından El Bab...

"ÖSO liderleriyle toplandık. Üç mihver belirledik. Yusufbayk, Keklice... Bir kol da Bülent Albayrak binbaşının emir komutasında Er Rai-Çobanbey tarafına gidecekti. Buradaki ilk çatışmalar Yusufbayk’ta başladı. Yusufbayk’a yaklaşınca doçkalar atışa başladı. ÖSO savaşçıları etrafımızda toplanmaya başladılar. Fıstık bahçelerinden ilerlerken, ÖSO bir de bizi korumaya çalışıyordu.
Bizimle kader birliği yapmışlardı. Ve buna inanıyorlardı. Kim ne derse desin, bu adamlar Suriye’nin milli kuvvetleriydi. İçlerinde dışarıdan hiçbir katılım yoktu. Onlar vatanlarını, evlerini, topraklarını, yaşamlarını kurtarmaya çalışıyorlardı. Bunun da ancak Türkiye ile olabileceğine inanıyorlardı.

PKK'ya akıl verenler...

DEAŞ bizden korkup kuvvet toplama alanları oluşturmaya başlayınca, fırsatçı PKK aldığı himaye ve desteğin şımarıklığında tutabildiği her yeri tutmaya başladı. Bunu da kendi aklı ve keşfiyle yapmıyordu. Bu kadar netti.

Yanımda tankıyla Kıdemli Astsubay Çavuş Ömür vardı. Gencecikti. Ateş mevzisine tankını sokup attığı mermilerle PKK’nın doçkalı, ZU-23’lü üç pick-up’ını darmadağın etti. Mozallah’ı bu şekilde vurduğumuzu görünce DEAŞ Yusufbayk’tan kaçmaya başladı.

Yaşlı çiftin askere duası

İlerlemeye başladık. Önümüze çıkan bir evde yaşlı bir amca, 3 kadın, 4 de küçük çocuk vardı. Her ne hikmetse evi terk etmemişlerdi. Tankın ilerleme istikametinde evin su ihtiyacını sağlayan artezyen kuyusunun borusunun üstünden geçmesi gerekiyordu.

Suları kesilmesin diye tankı etrafından dolaştırdık.

Onlar da bunu gördüler. Nasıl dua ettiler bir görseniz. Eve buyur etti amca.

Biz halk zarar görmesin diye geleceğimizi önceden köy halkına haber veriyorduk. Bu bize dezavantaj getirse de bir tek masumun zarar görmemesi için açık bir harekât icra ediyorduk.

Artık görüyorduk. Dere yataklarına saklanmış halk oralardan çıkıyor, evlerine dönüyorlardı.

'Türk askeri kanını akıtırsa o iş bitti demektir"

BAB’da çatışan bir asker anlatıyor:

Bab Akil Dağı çatışmalarında bilinen mermilerle şehit olan yok. Şehitlerin hepsi bombalı araç, roket, havan...

DEAŞ yoğun bir havan atışına başlamıştı. Biz kimi zaman ZMA ya da tankı kendimize siper ederek ileri noktalara sıçrıyorduk. Sonra olmaması gereken bir şey oldu ve yanımızdaki Leopar tankı arıza yaptı. Ben bu ana kadar Leopar’ın en iyi tank olduğunu düşünürdüm. Ancak her tarafı elektronik olan bu tank bir arıza verdiği zaman çakılıp kalıyordu. Oysa M60T’ler daha mekanikti ve muharebe sahasında daha az problem çıkartıyordu.

Havan atışları sırasında bir havan mermisi arıza veren tankla güney duvarı arasına düştü. O sırada ayakta mevzi tutmuş ve ateş eden Önder Astsubay yaralandı. Onun hemen arkasında Göktan Astsubay’la, Ömer Güner Astsubay vardı. Onlar arkadan gelip Önder’i kucakladıkları gibi emniyetli bir bölgeye çektiler.

Tahliye yok, takviye gelecek

Hemen sonra tabur komutanı da yanımıza geldi. “Komutanım tahliye edelim. Yoksa şehit olacak.” Komutan, “Etrafımız sarılı aslanım!” dedi ve devam etti: 
“Tahliye olmayacak, takviye gelecek.”

Göktan komandolardan yaralı olan bir Biksi’cinin Biksi’sini almış ateş ediyordu. Onun orada o Biksi’yle, yaklaşmakta olan bir pick-up’ın içindeki bütün DEAŞ’lıları vurduğunu gördüm.

Bundan sonra bir sessizlik oldu.

El Bab'da bir asker... Furkan'ın kahramanlığı

Bizi tepeye kadar Furkan götürdü.

Yüzbaşı Alper şehit olduğunda da yanındaydı. Çatışma sırasında bir hemşehrim var, Erol Başçavuş... Yanına doğru gidiyorum. Kurban Astsubay orada öylece kalakalmış, ağlıyordu.

“Ne oldu Kurban” dedim.

“Komutanım Önder şehit oldu, ona ağlıyorum” diye cevap verdi.

Ben de, “Moralini yüksek tut be aslanım! Hepimiz üzülüyoruz ama burada üzülmeye fırsat yok. Kendimizi bırakırsak çok daha kötüsü olur. Daha çok şehit veririz” diye teselli etmeye çalıştım.

Bu telkinden sonra Kurban oradan çıktı ve mevzilere doğru gitmeye başladı.

Sonra Erol Başçavuş’la konuşmaya başladım. Tam işte bu anlarda bir bağırış oldu: “Bombalı araç! Bombalı araç!”

Başımı bir çevirdim. Bombalı araç 6-7 metre arkamdaydı. Aracı görmemle başımı ZMA’nın içine sokmam bir oldu.

Ve araç patladı:

“Öldüm mü ben?”
“Ne oldu?”

Başımı içeri soktuğum halde, ilk başımdan kanlar damladığını gördüm.

Bilal baktı, “İki kaşın yarılmış” dedi. Aceleyle boynumdaki puşiyi çıkartıp başıma sardı. Şıp şıp! Başımdan kan damlıyordu. Kolonu kaldırmaya çalıştım. Olmadı. Bayram Ali ile Ömer Başçavuş geldi. Kolonu çektik. Ellerimizle kazımaya başladık. İlk önce Serdar Başçavuş’u çıkarttık. Serdar Başçavuş’un ayakları yamuk duruyordu. Ayakları kırılmış zannettik. Ama kırılmamıştı. Sonra yığının altından bir kol uzandığını gördük. Canhıraş eşelemeye başladık. Ve Tarık Başçavuş’u da oradan çıkardık.

Canlıydı!

Onları pançoya koyduk.

Baktım, herkes şehit ve yaralılara yardım ediyordu. Ben de devletin malzemelerini toplamaya başladım. O esnada kılıflı bir tabanca buldum. Her nedense tabancanın Sait Başçavuş’a ait olduğunu düşündüm. Ben orada malzeme toplarken Sait’i gördüm; “Sana bir şey olmadı mı Sait?” dedim.

“Olmadı” dedi.

Çok sonradan, Ruslar tarafından söylenmiş bir söz duyacaktık.

Bu askerce bir tespitti.

Biz Akil Dağı şehitlerini verince Ruslar demişti ki: “Artık Bab düştü.”

Sonra da eklemişlerdi: “Türkler artık bu işi bitirdi. Türk askeri bir yerde kendi kanını verirse bir daha orayı bırakmaz.”

PKK'NIN TANKIYLA ORADA TANIŞTIK
MENBİÇ tarafındaki Balaban köyünde PKK’nın toplandığını öğrendik. Sultan Murat Tugayı’yla birlikte üstlerine yürüdük. Engebeli bir araziydi. Burada bir sürprizle karşılaşacaktık. Bu köyde PKK’nın tankı vardı. Seçebildiğim kadarıyla bir T-62’ydi. Hem o tankla attılar hem de tanklarımıza dört güdümlü tanksavar roketi Cornet fırlattılar. PKK’nın tankıyla, daha doğrusu o tankın attığı mermiyle ilk kez orada tanıştık. Artık bizimkiler gümbürdemeye başladılar. 50-60 kişi vardı, bizim tanklar onları fena sopaladılar. Bizim zırhlılar PKK’nın elindeki ateş gücünü ve neler olabileceğini anlamıştı. Vurulmamak için önce keşif ve hedef tarifi, sonra süratle yaklaşıp, seri atış yapıyor ve mevzi değiştiriyorlardı.