Suriye ve Irak her geçen gün iç meselemiz haline dönüşüyor. Suriye’deki etnik, dini ve siyasi aktörlerin ülkemizdeki uzantıları daha belirgin hale geliyor. Şu anda en görünür olanı PKK ve uzantıları… Ancak burada durmaz, emin olunuz başka gruplar da kendilerini göstermeye başlarlar…

KOBANİ HATLARI KOPARDI

Çözüm Süreci hakkındaki görüşlerimi biliyorsunuz… Sürecin başından beri görmezden gelme ve güvensizlik üzerine inşa edildiğini, çatışmalara verilen aranın çözüm sanıldığını birkaç kez belirtmiştim… PKK, bu sayede tüm güçlerini Suriye’ye yığabildi… Aynı zamanda Türkiye’de, bölgede de faaliyetlerini silaha çok da gerek duymadan yürüttüler… Dolayısıyla gidişattan memnundular, ta ki IŞİD Suriye’de ve Irak’ta PKK’nın karşı koyamayacağı kadar yükselinceye kadar…

IŞİD, her iki ülkede de durdurulamaz bir istilacı gibi ilerliyor… IŞİD’i durdurmak zor, çünkü ölümü de zaferi de büyük bir mükâfat gibi görüyorlar. Çoğu IŞİD’li, çatışmada ölmek istercesine hareket ediyor, Allah’ın emrini yerine getirdiklerini düşünüyorlar…

IŞİD, Musul’u ve Bağdat’a kadar olan geniş bir bölgeyi alırken Irak Ordusu’nu perişan etti. Aynı şekilde Kürt Peşmergelerin gücünün de sanıldığı kadar yüksek olmadığı kısa sürede anlaşıldı. 200 bin Suriyeli ve binlerce Iraklı katledilirken kılı kıpırdamayan ABD, IŞİD güçleri ErbiL’e yönelince birkaç saat içinde harekete geçti ve IŞİD’e karşı hava operasyonları başladı...

Dikkat ederseniz Batı basını bu operasyonlardan çok önce IŞİD aleyhine imaj kampanyalarına başlamıştı. Esad rejimi için yapılmayan karşı-kampanyalar IŞİD için yapıldı. Böylece Batı kamuoyunda IŞİD şeytanlaştırılmış, medeniyet ve insanlık düşmanı olarak zihinlere kazınmış oldu.

İşte, PKK’nın fırsat olarak gördüğü an da bu andı. PKK, Peşmergelere kıyasla daha diri ve istekli militanları ile IŞİD’e karşı mücadelenin en ön saflarında Batı namına yer alabilirdi. Bunun karşılığında örgütün beklentisi ise öncelikle meşrulaşmak ve terör örgütü listelerinden çıkarılmaktı… PKK’nın bir diğer beklentisi Batı tarafından silahlandırılmak ve nihayetinde Suriye’nin kuzeyinde en azından özerk bir devletin kurulmasıydı…

BATI’NIN PKK ŞANTAJI

Yaz ayları boyunca ABD ve Avrupa basını PKK militanları hakkında romantik haber ve yorumlarla doluydu. Sözkonusu kampanya hala devam ediyor. Pek çok Batılı yazar PKK’nın terör örgütü mü, yoksa insanlığı IŞİD’e karşı savunan bir özgürlük savaşçısı mı olduğunu tartışmaya açtı… Ne var ki Batı’nın PKK ve uzantılarına yönelen sempatisi eyleme yeterince dönüşmedi. Bu noktada şunu hatırlatmak gerekir, Batı belki de PKK’yı sempatik gösteren haberlerinde PKK’yı değil, Türkiye’yi kazanmak istemiş olabilir. Demek istediğimiz şu ki Türkiye, Batı için bu bölgede PKK’dan çok daha kıymetli bir aktördür ve Batı PKK’ya yanaşarak Türkiye’yi uyarmak, hatta tehdit etmek istemiş olabilir. Burada Türkiye’ye verilen mesaj ölümü göstererek sıtmaya razı etmek pekâlâ olabilir…

Örgüt, buna rağmen BatI’nın desteğini aramaya devam ediyor, ısrarla ABD’ye ve AB’ye “beni kullanın’ mesajları gönderiyor. Ancak şu ana kadar beklenen destek gelmedi ve PKK’nın IŞİD’e karşı gücü tükenmek üzere… En önemlisi ABD’nin hava saldırıları IŞİD’i durduramıyor. IŞİD ne kayıp verirse versin militan sayısı artıyor, örgüt ABD’nin, Fransa’nın ve İngiltere’nin saldırıları haçlı saldırıları gibi yansıtılıyor. IŞİD, Suudi Arabistan ve BAE’nin hava saldırılarına verdiği desteği de kendi söyleminin kanıtlanması olarak görüyor. Buna göre Haçlı saldırılarına sözde Müslüman işbirlikçi ve kukla rejimler de katılıyor.

Kısacası, hava saldırıları IŞİD’i durduramadığı gibi fikri anlamda ona zarardan çok fayda veriyor…

IŞİD SALDIRIYOR, PKK TÜRKİYE'Yİ SUÇLUYOR 

PKK ve onun Suriye kolu olan PYD, IŞİD’e karşı yalnızlığını en çok Kobani’de hissetti... Suruç ilçesinin hemen karşısında yer alan Kobani IŞİD’in işgal ettiği toprakların tam ortasında kalmış bir ada gibiydi… IŞİD, son derece kritik bir geçiş güzergâhında olan Kobani bölgesine ağır silahlarla ve çok sayıda militanla saldırdı. Saldırılar sonucunda, sadece birkaç gün içinde 170 binden fazla Suriyeli Kürt evlerini barklarını terk ederek Türkiye'ye sığındı…

Kobani'de PKK, zor durumda kaldı ve Batı'nın hava saldırılarının kendisini koruyamayacağını çok iyi bir şekilde anladı. ABD'nin derdi Kürtler veya PKK'yı kurtarmak değildi. Sınırlı hava saldırıları ile IŞİD'i durduracağını söyleyen ABD'nin gizli gündemi olduğu çok aşikardı... Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı'nın dünkü açıklamasında ABD'nin önceliğinin Kobani olmadığı hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ilan edildi...

İlginçtir PKK, Kobani’de en çok Türkiye’yi suçladı, hatta Çözüm Süreci’nin Kobani’de sona erdiğini dahi ilan etti... PKK yöneticilerine göre, Türkiye rehine krizini çözmek için Kobani’nin düşmesine göz yumuyordu.

PKK’nın 'IŞİD’le anlaşıldı' iddiasını Türk yetkililer yalanladı, ancak örgütün Türkiye’yi suçlayan tavrı daha da sertleşti… Sadece Kandil değil, İmralı ve HDP de Kobani ileÇözüm Süreci’ni ilişkilendirdi… Buna göre Türkiye sınırları PYD lehine kaldırmalıydı, Suriye’den gelen her PYD militanı Türkiye’ye kabul edilmeliydi, Türkiye PKK’ya her türlü silah ve cephaneyi vermeli, ayrıca lojistik destek de sağlamalıydı vs...

IŞİD’in saldırıları arttıkça PKK’nın Türkiye karşıtı tavrı da sertleşti… Bu arada örgüt çok daha önce başlattığı okul ve yurt yakma, insan kaçırma eylemlerine devam etti…Cemil Bayık, Kobani’de Türkiye tutum değiştirmezse savaş çıkarabileceklerini bile söyledi…

"KANDİL, YAN GELİP YATMA YERİ DEĞİL" 

Örgütün Türkiye’ye dönük tehditleri en sonunda Hükümet’i çileden çıkardı ve 28 Eylül’deBaşbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan örgütü blöf yapmakla suçladı. (1) Akdoğan, tarihimize geçecek ender sözlerden birini daha söyledi:

“Senin bir şey yapmaya gücün yetiyorsa git IŞİD'e yap, Türkiye'ye ne meydan okuyorsun? Kandil'de yan gelip yatıyor, Kobani'dekilerle ilgili edebiyat yapıyor. Sen orada konuşacağına, git o zaman orada mücadele et. Böyle bir kandırmaca, sahtekarlık olmaz”

Eğer bir terör örgütü savaştığı devletten askeri yardım istiyorsa, eğer o devlet de terör örgütüne “yan gelip yatma, biraz savaş” diyorsa o ülkede tüm dengeler değişmiş demektir…

Akdoğan’ın “blöf yapıyorlar” sözlerine PKK’dan cevap gecikmedi ve KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu“Gerilla aktif olacak, Kürt halkı da serhildanı yükseltecek… Eğer doğru yaklaşmazsa biz ona ne yapacağımızı göstereceğiz” karşılığını verdi… Bu arada hatırlamakta yarar var, İmralı sakini Abdullah Öcalan bu konuşmalardan bir hafta önce “Halkımızın yüksek yoğunluklu savaşa karşı yaşamını şekillendirmesi gerekiyor. Sadece Rojava halkı değil kuzey ve tüm parçalardaki Kürt halkının buna göre yaşamını şekillendirmesi gerekiyor. Bütün Kürt halkını topyekûn bu yüksek yoğunluklu savaşa karşı direnişe geçmeye çağırıyorum” diyerek Türkiye’deki ve diğer ülkelerdeki tüm Kürtleri yüksek yoğunluklu bir savaşa çağırmıştı… (2)

"IŞİD DE AYNI, PKK DA" 

Bu süre zarfında IŞİD, hava saldırılarına rağmen ilerleyişini sürdürdü ve PKK’yı sıkıştırmaya devam etti. Bu günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye IŞİD terör örgütüne karşı olduğu kadar aynı şekilde PKK terör örgütüne de karşıdır… IŞİD ve PKK terör örgütü benim için aynı” sözleri şüphesiz PKK/PYD için kabul edilemez nitelikteydi…

Benzeri sözler Enerji ve Tabii kaynaklar Bakanı Yıldız tarafından da tekrarlanınca PKK, Türkiye’nin kendisine dönük tutumu konusunda çok radikal kararlar aldı ve tepkisini Türkiye sokaklarına taşımaya başladı... PKK'ya göre Türkiye işgalci güçler (IŞİD) ile katledilen, yurtlarını savunanlar (PYD) arasında fark görmüyordu. Bu da Örgüte göre fiiliyattaaIŞİD'i desteklemek anlamına geliyordu...

KOBANİ DÜŞÜYOR 

Kobani’den gelen en son haberler PYD'nin kenti elinde tutamayacağı yönünde. Oysa PKK, Kobani’yi şeref meselesi yapmıştı, direnişin sembolü olarak göstermişti...

Bu noktada PKK ve onu destekleyen gruplar Kobani’nin düşüşünü Türkiye’nin suçu olarak göstererek hem örgütün yaşayabileceği olası bir hayal kırıklığını bertaraf ediyorlar, hem de Kobani üzerinden inşa edilen mağduriyet örgüte Türkiye’de ve uluslararası alanda ayrı bir siyasi güç veriyor. Dahası PKK, Kobani’de Türkiye ile IŞİD’in örtülü işbirliği yaptığı algısını taraftarlarına vererek Çözüm Süreci’nde maliyetsiz istediği gibi davranma lüksüne kavuşuyor…

TÜRKİYE'Yİ KOBANİ'YE ÇEVİRMEK

PKK, Kobani düşme noktasına yaklaşırken Kurban Bayramı’nın 4. gününü Türkiye’de bir tür ayaklanma girişimine çevirdi... Van’dan İstanbul’a, Diyarbakır’dan Gaziantep’e kadar pek çok ilde Atatürk heykelleri ve Türk bayrakları yakıldı, mağazalar ateşe verildi, sokak gösterilerinde çok sayıda insan öldü veya yaralandı… Pek çok gözlemci özellikle terör mağduru bölgede durumun 1992 yılını hatırlatacak derecede kötü olduğunu, PKK’nın Kobani’yi bahane ederek ortamı savaş alanına çevirdiği noktasında birleştiler…

Olaylarda ilk belirlemelere göre en az 14 kişi hayatını kaybetti; Diyarbakır'da 5, Mardin'de 2, Siir'te 2, Batman'da 1 kişi, gruplar arasında çıkan çatışmalarda öldü... Muşta'da 1 kişi başına isabet eden gaz fişeğiyle hayatını kaybetti... 

İlginçtir olaylar sadece PKK ile güvenlik güçleri arasında yaşanmadı... Özellikle Diyarbakır'da Hizbullah unsurları ile PKK yanlıları çok sert bir şekilde çatıştı...

Aynı şekilde, Erzurum gibi bazı yerlerde PKK karşıtları da sokağa indi ve karşılıklı çatışmalar yaşandı... 

Olaylar sonucunda, Güneydoğu'da uzun bir aradan sonra tam 6 ilde sokağa çıkma yasağı ilan edilmek zorunda kalındı...

İSTANBUL CEHENNEM YERİNE DÖNDÜ

En çok olayın yaşandığı illerin başında ise İstanbul geldi. 7-8 Ekim tarihlerinde İstanbul'da pek çok otomobil, otobüs ve işyeri örgüt yanlılarınca ateşe verildi. Yakılan otobüs sayısının en az 6 olduğu tahmin ediliyor. Diğer taraftan olaylar sadece güvenlik güçleriyle PKK arasında değil, Sultagazi gibi bazı yerlerde karşıt görüşlü gruplar arasında da yaşandı...

"ŞİDDET, MİSLİYLE KARŞILIK BULUR"

Olaylar tırmanıp Türkiye şehirlerinde ayaklanma provaları görüntüsü ortaya çıkınca İçişleri Bakanı Efkan Ala örgüte şiddeti durdurma çağrısında bulundu ve gösterileri 'vatan ihanet' olarak nitelendirdi. Ala, bununla da kalmayuıp "şiddet, misliyle karşılık bulur" dedi...

Ala'nın sözleri Çözüm Süreci'ni zarara uğratırız endişesiyle şiddet eylemlerine müsamaha ile yaklaşan devlet döneminin bir anlamda sona erdiğinin ilanı gibi oldu...

PKK NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?

Dışarıdan bakan biri örgütün ne yapmak istediğini tam olarak anlayamayabilir… Öyle ya, örgüt Türkiye sokaklarını yakıp yıkınca Türkiye kamuoyu Kobani’ye veya Suriye’de başka bir yere Türkiye’nin PYD lehine müdahalesine sıcak bakar mı? Elbette bakmaz. Nitekim olaylar yaşanırken sosyal medyada IŞİD’in PKK’nın hakkında geldiğini, bunun da Türkiye için faydalı olduğunu söyleyen son derece ateşli mesajlar da dolaşmaya başladı.

Başka bir deyişle örgüt eylemlerinde ölçüyü kaçırırsa bunun ters yönlü etkileri de ortaya çıkabilir…

Yaşananları anlamak için Van milletvekili Aysel Tuğluk’un 7 Ekim 2014 günü attığı tweet’i iyi anlamak gerekiyor. Tuğluk, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Şu anda Kobani de düştü düşüyor” şeklindeki açıklamasına karşılık şu sözlerle karşılık vermişti:

“Bil ki, Kobani düşerse Ankara da düşer. Kürtler de kendi kaderini tayin eder”.

İşte, PKK tam da bunu yapmaya çalışıyor. Suriye’de kendisine yardım edilmezse Ankara’da hükümetin düşeceği, hatta Türkiye’nin bölünebileceği şantajında bulunuyor... İşin aslına bakarsanız bu tür örtülü şantajlar Çözüm Süreci boyunca birçok kez yapılmıştı...

YÜKÜ TÜRKİYE ÇEKİYOR

Şöyle dönüp bir manzaraya baktığımızda, Suriye’de asıl yükü çeken ülkenin Türkiye olduğu anlaşılıyor. Savaşın Türkiye’ye sadece sığınmacılar açısından maddi maliyeti 10 milyar lirayı geçmiş durumda. Sosyal maliyeti ise ölçmek çok zor. Sadece Kobani bölgesinden gelen Kürt sığınmacı sayısı 160 binden fazla ve sayılar artmaya devam ediyor.

Türkiye belki de hiçbir devletin yapmadığı bir fedakârlığı yapıyor. Ancak bir yerlerde işler ters gidiyor… Türkiye’nin ilişkileri sadece Suriye ve Irak rejimleriyle değil, küresel ve bölgesel ülkelerle de bozuluyor. Türkiye’nin fedakârlıklarını yeterince görmeyen uluslararası kamuoyu Türkiye’yi sivilleri ölüme terkeden bir ülke olarak algılamaya başladı bile. Emin olunuz bu algı sadece Batı dünyasında değil, Arap dünyasında da yayılıyor. Bunda Mısır’ın ve Körfez ülkelerinin rolü çok büyük…

Kısacası PKK, önümüzdeki günlerde Türkiye ile ilgili suçlamalarını dünyaya satmakta hiç de zorlanmayacaktır.

TÜRKİYE, KOBANİ’NİN DÜŞMESİNİ İSTEMEDİ

Örgütün iddialarının aksine Türkiye’nin Kobani’nin IŞİD’e geçmesini istediğini hiç sanmıyorum. Ancak Türkiye, PYD’ye de IŞİD’i yenmesi için yeterli desteği veremedi. Bunda teknik sebepler kadar Esad şartının da etkisi büyüktür. Türkiye, PYD’ye destek karşılığında örgütün Esad ile bağlarını kesmesini istedi. Ancak PYD bu teklifi kabul etmedi… Başbakan Yardımcısı Akdoğan bu durumu şu şekilde özetledi: “Hem Türkiye'ye karşı negatif tavrında, hem Esed'e yönelik destekleyici tavrında, hem de Esed'in yaptığı zulümler karşısında sessiz kalan tutumunda (PYD) doğru bir çizgi tutturamamıştır”.

Hatırlayacaksınız Türkiye, ABD’ye de koalisyona katılmak için benzeri bir şart öne sürmüş ve mücadelenin merkezine Esad’la mücadelenin konulmasını talep etmişti. ABD, Türkiye’nin Esad şartını ve güvenli bölge, uçuşa yasak bölge önerilerini şimdilik uygun bulmuyor. Aynı şekilde PYD de Türkiye için Esad’la bağlarını kesmeyi kabul etmedi… Türkiye, kendisini bu tür pazarlıklarda sonuna kadar haklı görebilir, ancak konunun dünya medyasına ve kamuoyuna nasıl yansıtıldığına da iyi bakmak gerekir. Türkiye öne sürdüğü şartlarla IŞİD’le mücadeleden kaçan bir devletmiş izlenimi vermekten kaçınmalıdır.

SURİYE, TÜRKİYE’YE SIÇRAMAMALI

Bundan önceki pek çok yazımızda defalarca uyarılarda bulunmuş, Türkiye’nin Suriye’ye ve Irak’a dönmemesi için önlem alınması gerektiğini belirtmiştik. Ne yazık ki o zaman yazdıklarımız bazı yorumcular tarafından karamsarlık, hatta fitne çıkarmak şeklinde değerlendirilmişti. Bugün görülüyor ki Suriye ve Irak’taki sorunlar üzerimize doğru yürüyor. Sayıları 2 milyona ilerleyen Suriyeli sığınmacılardan sonra şimdide PKK’nın tüm Türkiye’yi Kobani’ye benzetme kampanyası başladı. Örgüt bu sayede hem Türkiye’de siyasi avantaj elde etmeye çalışıyor, hem de Türkiye’yi Suriye’de fiili bir savaşa bulaştırmaya gayret ediyor… Bundan sonra Türkiye’nin işi kolay değil.

NE YAPMALI? 

Ne yapmalı derseniz, evvela dile sahip olmak gerekiyor. Özellikle sorumlu idareciler çok sert açıklamalardan kaçınmalı, sokağı tahrik etmemeli, panik havası vermemelidirler. Her ne sebeple olursa olsun, terör eylemleri ve örgüt üyelerinin eylemlerinin üzerine kanunlar çerçevesinde gidilmelidir.

Ayrıca sokakta karşıt grupların çarpışmasına müsade edilmemelidir... Türkiye'yi bekleyen asıl tehlike budur. Etnik, dini veya siyasi anlamda karşıt grupların rekabeti maalesef Türkiye sokaklarını savaş alanına çevirebilir...

Güvenlik güçleri son dönemde yaşanan olaylar nedeniyle ciddi zaafiyetler içindedir. Bu açıkların giderilmesi için yoğun ama acil çalışmalar yapılmasına ihtiyaç vardır...

Her ne sebeple olursa olsun terör örgütleri ile doğrudan temas sağlanmamalı, terörü meşrulaştırıcı görüntü verilmemeli, aracılar kullanılmalıdır. Türkiye, ne yazık ki Çözüm Süreci boyunca Kandil, İmralı demeden örgütün tüm unsurlarıyla resmi görevlileri vasıtasıyla görüşmüş, bunu da tüm dünya önünde ilan etmekten çekinmemiştir. Böyle bir usül mevcut değildir. Bakınız ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Psaki en son basın toplantısında PKK'nın uzantısı olan PYD ile görüşüp görüşmedikleri sorusuna ne karşılık veriyor:

"PYD ile bilinen sebeplerden dolayı doğrudan temas kurmuyoruz. Tabi ki genel anlamda konuşursak, Suriye'de Suriyeli muhaliflerin içindeki bir dizi yetkili ile konuştuk. Evet, (PYD ile) geçmişte aracılar yoluyla görüştük... u konudaki politikamız değişmedi. Aracılar yoluyla temas kurmaya devam edeceğiz" (3)

Bu tavır IŞİD ve diğer Suriyeli gruplar için de geçerli olmalıdır. Türkiye, söylem düzeyinde hukuk devleti, uluslararası antlaşmalar ve terör konusunda genel geçer tüm ilke ve kuralları sık sık tekrarlamalıdır. Terör örgütlerini halkların temsilcisi konumuna yükseltecek söylem ve eylemlerden kaçınmalıdır...

Dış ve iç politikada koalisyonlar kurulmalı ve genişletilmelidir. Tüm zamanların sorunları kısa bir zamanda çözülmeye çalışılmamalı, hedef ve düşman cephesi küçültülmelidir...

IŞİD ve PKK gibi aşırı militan yapılara karşı fikri mücadele esastır. Bu nedenle tutarlı ve kararlı politikalar geliştirilmeli, geçici hedefler için bu ilkelerden vaz geçilmemelidir...

Devir "ben söylemiştim, sizi daha önce uyarmıştım" devri değildir. Türkiye'yi terörden ve Suriye'nin etkilerinden koruyabilmek için tüm Türkiye birlikte hareket etmeli, duygular değil sağduyu hakim olmalıdır...

Yaşananlardan Kürtlerin de ders çıkarması gerekiyor. Kürtlere en çok zarar verenlerden biri IŞİD ise bir diğeri de PKK'nın maceracı ve şiddet merkezli politikalarıdır. PKK'nın aşırı hırslları nedeniyle Kürtler Türkiye'de de demokratik haklarını almakta gecikebilirler, ayrıca ekonomik kalkınma alanında çok gerilerde kalmaya devam edebilirler. Örgütün bölgede yatırımları ve eğitim kurumlarını hedef alması öncelikli olarak Kürt kökenli vatandaşları vurmaktadır.

Diğer taraftan devlet de örgütü Kürtlerin tek ve meşru temsilcisi olarak algılatacak hareket ve söylemlerden özenle kaçınmak zorundadır. Barış ve çözüm görmezden gelme veya yok sayma üzerine inşa edilemez...

Türk dış politikası başka ülkelerin sorunlarını iç mesele haline getirici olmamalıdır. Mısır, Filistin ve Suriye'deki gelişmeleri ne kadar önemsersek önemseyelim dış ile iç arasında büyük bir fark vardır, dış gelişmeler değil ulusal çıkarlarımız her zaman önde tutulmalıdır. Aksi taktirde Türkiye'nin hem iç dengeleri bozulur, hem de dışarıda yapmak istediği politikalar zayıflar...