Yıllarca Google’ın reklam departmanını yöneten, daha sonra Youtube’un başına geçen, Silikon Vadisi’nin en güçlü patronlarından Susan Wojcicki üniversitede tarih ve edebiyat okumuş. Peki teknoloji dünyasının en tepesine oynamayı nasıl başarmış? Financial Times Gazetesi’ne verdiği bir söyleşide anlatıyor:
“Üniversitede okurken bilgisayarda kod yazmaya merak sardım. Bugün yeni bir sanayi devriminden geçiyoruz, herkes bilgisayar kullanmayı biliyor ama kod yazmayı bilmiyor. Bu da bir lisanda okumayı bilip yazmayı bilmemenize benziyor.” İngiliz gazetesi Guardian, dünyanın önde gelen uzmanlarından alıntılayarak kod yazmayı şöyle tanımlıyor:
“Kod, bilgisayarın istediğinizi yapması için yazdığınız bir talimatlar dizgisinin adıdır. Kod yazmayı öğrenmek, makinelere istediğinizi yaptırmayı öğrenmektir. Monitöründe ‘Merhaba’ ibaresini göstermesinden, şoförsüz bir arabayı trafikte yönlendirmeye kadar her şeyi bilgisayara kod yazarak yaptırırsınız.”
Bu lisanı öğrenebilmek çocuklarımızın geleceğin dünyasında birer paydaş olarak yetişmeleri için hayati önemde. İngiliz Merkez Bankası Başekonomisti Andy Haldane, gelecek 20 ila 30 yıl arasında ABD’de 80, İngiltere’de ise 15 milyon kişinin işlerini robotlaşma sebebiyle kaybedebileceklerini açıkladı. Bu rakamlar iki ülkenin de çalışan nüfuslarının neredeyse yarısına yakın.
Birçok işkolu, sanayi robotları ve yapay zekâ tarafından devralınma tehdidiyle karşı karşıya. Bu tahminler size uçuk gibi görünse de teknolojinin gelişmesinin işsizliği artırdığı, sanayide kullanılan robotların birçok işçinin yerini aldığı, gelecekte birçok işkolunun artarak makineleşmeye kurban gideceği konusunda tüm dünya hemfikir.
Fabrika işçilerinden kamyon şoförlerine, muhasebecilerden avukatlara birçok meslek grubu tehdit altında. Geleceğin dünyasında bilgisayarların dilinden anlayabilmek olmazsa olmaz olacak. Değişim başlamış durumda.
MİLYARLARCA DOLARLIK İMPARATORLUKLARIN ‘KOD’LARI
Günümüz dünyasında en büyük servetler eskiden ‘inek’ diye alay edilen, gece gündüz kod yazan Silikon Vadisi’nin bilgisayar mühendisi starları tarafından elde ediliyor. Eski ekonomik düzen değişiyor. Tek bir arabası bile olmayan Uber dünyanın en büyük lojistik şirketi, tek bir odası bile olmayan AirBnB dünyanın en büyük konaklama şirketi haline gelmiş durumda.
Burada anahtar kelime ‘ölçeklenebilirlik’. Bu gibi şirketler sadece aracı görevi görüyor. Yazılımları sayesinde araç çağıran her yolcudan veya ev kiralayan her gezginden kazanç sağlıyorlar. Sistemlerine tüm dünyadan sonsuz araç ve ev portföyü katabilmeleri mümkün, bu da onların ölçeklenebilirliğini neredeyse hudutsuz kılıyor.
Uber gibi şirketler tam anlamıyla paraya doymuyor. 2009 yılında San Francisco’da küçük bir limuzin çağırma servisi olarak ortaya çıkan şirkete bugün 70 milyar dolara yakın değer biçiliyor. California’lı kamu çalışanlarının emeklilik fonundan Suudi Arabistan’a kadar sayısız kurum, fon ve ülke bu şirketlere para yağdırabilmek için birbiriyle yarışıyor. Dünya tarihinde görülmemiş hızda bir zenginleşme trendiyle, ışık hızında bir sosyal mobilite ile karşı karşıyayız.
32 yaşındaki Mark Zuckerberg’in, 2004 yılında yurt odasında arkadaşlarının internetten sosyalleşebilmesi için kurduğu bir platform olan Facebook bugün 1.7 milyar insanın kullandığı 360 milyar dolarlık bir sosyal medya devi haline gelmiş durumda.
Kurucusu ise sadece 12 yıl içerisinde sıfırdan 54 milyar dolarlık bir servet edinerek dünyanın 6. en zengin insanı haline geldi. Zuckerberg kadarı az olsa da kurdukları henüz birkaç yıllık şirketlerden akıl almaz servetler yapmış yüzlerce, hatırı sayılır servetler yapan ise binlerce isim var.
Ayrıca bu şirketlerde çalışan mühendis ve yöneticiler de astronomik maaşlar alıyorlar. Yazılım mühendisleri için sosyal mobilite ışık hızıyla gelişebilse de toplumların ciddi bir kısmı için hayatları boyunca gerçekleşmeme ihtimali modern zamanların en üst noktasında. Teknoloji hayatımızı kolaylaştırırken gelir dağılımını da kökünden sarsıyor.
REÇETE NE OLMALI?
Peki Obama’nın da sorduğu gibi, bu durumu nasıl gelecek nesillerin lehine çevirebiliriz? Ülkemiz de dahil tüm Avrupa hatta tüm dünyada yüksek nitelikli yazılım mühendisi açığı var. Silikon Vadisi’nde bile bu açığın olması, göçmen politikalarını sıkılaştırmaya çalışan başkan adayı Donald Trump’a karşılık Vadi’nin patronlarının yakarışlarının arkasındaki temel neden.
Tüm dünya kod yazma becerisini gençlerine kazandırmaya, bu sayede teknoloji girişimcileri yaratmaya çalışıyor. Bu beceri sayesinde yapabileceklerinizin, başarabileceklerinizin, gerçekleştirebileceklerinizin sınırı yok. Yazdığınız bir uygulama ile tüm dünyaya ulaşabilir, evinizin salonunda yazdığınız uygulamayı dünyanın öbür ucundaki insanların kullanımına sunabilirsiniz.
Birkaç kişilik ekiplerle milyar dolarlık değerlerin yaratılabildiği bir dünyadan bahsediyoruz. Tam da Milli Eğitim Bakanlığı kod yazma dersi üzerinde çalışırken, bu konuya eğilmeye karar verdim. Bu atılımı yapan sadece Türkiye değil. AB ülkelerinde birkaç yıldır hızla müfredat reformuna gidilirken, ABD Başkanı Obama 2016 başında yaptığı Ulusa Sesleniş konuşmasında tüm Amerikalıların yuvadan üniversiteye kadar bilgisayar ve kodlama eğitimi almaları için 4 milyar dolarlık bir proje başlatıldığını, çocukları ‘geleceğin dijital ekonomisinde rol oynamaya hazırlamak’ için çalıştıklarını söylemişti.
İngiltere ve Avustralya’da kod yazma eğitimi ilkokulun başında başlıyor, üniversite çağına gelene kadar zorunlu. Artık dünyadaki birçok çocuk çok erken yaşlarda kod öğrenmeye başlıyor. Sadece ülkelerindekilerle değil, tüm dünyadaki çocuklarla rekabet edecekler, çünkü kodlama evrensel bir beceri haline gelmiş durumda.
‘Ne kadar erken öğrenmeye başlarlarsa o kadar iyi’ mantığı geçerli. Okuma-yazma, dört işlem nasıl eğitim sisteminin temel taşlarından görülüyorsa, kod yazmak da aynı kategoriye girmeye başladı. Biz de geleceğin Zuckerberg’lerini ülkemizden çıkarmak istiyorsak, bunun için bir reçeteye ihtiyacımız var.
Ben de konunun tüm paydaşlarıyla görüşerek bir yol haritası çıkarmaya çalıştım. Teknoloji alanında uzman eğitim bilimci ve ülkemizin önde gelen girişimcileriyle konuşarak başta eğitim olmak üzere girişimcilik yolcuğunun bilimsel bir fotoğrafını çekmeye çalıştım.
New Jersey'de ortaokul öğrencileriyle beraber kod yazma etkinliğine katılan ABD Başkanı Barack Obama, kod yazabilen ilk ABD Başkanı olarak tarihe geçti.
 
OBAMA'NIN CEVABI: EĞİTİM
Devletin girişimciye katkısının önemini tartışmaya gerek yok. İnternetten uzay teknolojilerine kadar insanlığı ileri taşımış birçok yenilik devletlerin ihtiyaç ve teşvikleri sonucunda ortaya çıktı. Örneğin internet sistemi, ilk defa ABD Savunma Bakanlığı bünyesindeki araştırmacılar tarafından, ordu içerisinde yeni bir haberleşme sistemi olarak geliştirildi. Bunun yanında devletin teknoloji girişimcilerine verdiği maddi destek de önemli. Ancak en önemlisi bireyin girişimciye dönüştüğü yolculukta devletin oynadığı rol. Bu da eğitimden geçiyor.
Obama yazımızın başlığındaki sorunun cevabını, “Her öğrenciyi mezun oldukları ilk günden itibaren çalışmaya hazır hale getirecek uygulamalı bilgisayar bilimleri derslerini sağlamak” olarak veriyor. Kod yazmayı öğrenmek artık bir lüks değil bir zorunluluk haline gelmiş durumda. AB ülkelerinin tamamında bu becerinin ilkokuldan hatta okul öncesinden itibaren en etkin şekilde kazandırılmaya başlanmasına çalışılıyor, bu konu birinci derecede gündem maddesi haline gelmiş durumda.
ZUCKERBERG ETKİSİ
Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yavuz Akpınar’ı ‘hocaların hocası’ olarak tanımlayabiliriz çünkü çocuklarımıza kod yazma dersi verecek öğretmenleri yetiştirenlerden biri. Bu eğitimin aslında hatırı sayılır bir geçmişinin olduğunu belirtiyor: “1950’lerin sonundan itibaren bu konu tartışılmıştır. Bir grup programlamanın sadece matematikçiler ve bilgisayar bilimcilerin uhdesinde kalması gerektiğini, diğer bir grup ise bunun tüm insanlık için önemli bir fırsat olduğunu savunur.
İnsanlığın problemlerini çözebilmek için sadece birtakım akademisyenlerin değil, herkesin katkı sağlaması ve bu araçlardan yararlanması gerektiğini söyler. Herkesin programlama yapabileceği programlama dillerinin oluşturulması da 1960’ların başına rastlar. 1980’lerin başında kişisel bilgisayarlar yaygınlaşmaya başlayınca çıkan Logo isimli basit yazılım programı 1 milyondan fazla satmıştır.”
Fırat İşbecer Türkiye’nin bilişim alanındaki en başarılı girişimcilerinden biri. 2000 yılında abisi Fatih İşbecer ile birlikte kurdukları yazılım şirketi Pozitron’u 2014 yılında uluslararası ödeme sistemleri şirketi Monitise’a 100 milyon dolarlık bir anlaşmayla sattıktan sonra kendisi Ortadoğu ve Afrika bölgesinden sorumlu COO, Fatih İşbecer ise aynı bölgeden sorumlu CEO oluyor. İşbecer kod öğrenmenin kendi gençlik yıllarında popüler olsa da, bilgisayar oyunları ve sosyal medyanın bu ilgiyi azalttığını söylüyor: “1990’larda ilk aldığımız bilgisayarda pek bir oyun seçeneği yoktu. Biz de kod dilini öğrenmiştik. Ama seçenekler arttıkça kod yazmak insanların vakit geçirmek için yaptıkları bir aktivite olmaktan çıkmıştı birkaç yıl öncesine kadar. Özellikle Mark Zuckerberg’le birlikte son birkaç yılda tekrar büyük bir ivme kazandı.”