Guantanamo, Küba’nın güneybatısında bir bölge. Ceman (toplam olarak) 121 km² ve fevkalade kullanışlı tabii bir limanı bulunuyor. 
ABD burayı 1903 yılında kiralar. Bedeli mi? Sadece 4 bin dolar! 
Küba buna niye razı olur bilmiyoruz, o fiyata New York’ta daire bile tutamazlar.   
Washington burayı Haiti’den gelmesi muhtemel mülteciler için düşünmüştür. Ki ihtiyaca da cevap verir kendi çapında. 
Lakin George W. Bush, 30 milyon dolar harcayıp bir işkence merkezi kurar (2005). Burada dilediği gibi can yakacak, soran olursa “Ama orası bizim topraklarımız değil ki” deyip sıyrılacaktır aradan. 
Ve zulüm başlar. Eline silah alsın ya da almasın potansiyel tehlike olarak görülen Müslümanlar (ki bazıları henüz 9 yaşındadır) derdest edilip Guantanamo’ya taşınırlar. 
Burada bilhassa İslami değerler alaya alınır, ezan okutmaz, namaz kıldırmaz, yüce kitabımıza hakarette bulunurlar. 
Mahkemeye çıkarılmazsınız, ne kadar tutulacağını kimse bilemez burada. 
Hoş, yüzde 100 suçsuz olduğunuz anlaşılsa bile tazminat verecek değillerdir sana. Çıktığınızda bedenleriniz darbeli olacaktır, zihnî melekeleriniz ona keza.
Biliyorsunuz Bush, Irak’ta hata yaptığını söylemişti. Ne zaman? Milyonlarca insanı evsiz barksız, işsiz, aşsız bıraktıktan sonra. Peki canına kıyılan masumlar, babasız kalan çocuklar uykularını kaçırdı mı? Ben öyle bir ızdırap göremedim simasında. Guantanamo’dakilerin de vicdanını sızlattığını sanmam.  
Bu kampa öncelikle Afganlılar getirilir. Niye? Çünkü haklarını arayacak bir devletleri yoktur arkalarında. Sonra 42 ülkeden yüzlerce insanı toplar, çelik kafeslere tıkarlar. Hedef el-Kaide ve Taliban savaşçıları dense de sık eleyip ince dokumazlar, Müslüman olmanız yeterlidir onlara. 
ÇİN İŞKENCESİ NE Kİ?
Peki Guantanamo’da gün nasıl başlar? 
Sabah kalkınca diye bir cümlenin manası yok. Çünkü sabah akşam devamlı kaldırılırsınız, geceniz, gündüzünüze karışır, uzayda yüzen gök cismine dönersiniz zamanla. Gardiyanlar kurt gibi dalmanızı bekler, kafanız düştü mü siren ve klaksonlarla üzerinize yürür, tekmeleyerek uyandırırlar. Gözünüzü açarsınız, azgın köpeklerle gelirsiniz burun buruna. 
Mahkûmların en büyük derdi tuvalet ihtiyacıdır. Sıkıştığınızda duymazdan gelir, yalvartırlar. Defihacet için çırılçıplak soyunmalısınızdır. Düşünün bir Müslüman başkalarının gözü önünde nasıl abdest bozar? İstibra, istinca, istinka ne mümkün, postallanıp dipçiklenirsiniz anında. 
Sürekli tecavüz tehdidi altında yaşarsınız. Canı sıkılan, mahrem yerlerinizle oynar. Bir Müslüman gözünü zinadan korumalıdır ama inadına porno videolar açar, seyretmeye zorlarlar. Ramazan günü ağzınıza bir şeyler sokar, namaz kılarken hortumla ıslatırlar. Dayak, tokat sıradan şeylerdir. Yeter ki üzerinize işemesinler, kafanızı klozete sokmasınlar. Hele yüzünüzü çaputla kapatıp su döktüler mi boğulma hissine kapılırsınız şuurunuz kaybolur o anda. 
Sorguda ışık ve ses kullanır, bilinmedik ilaçları zerk ederler damarlarınıza. İşin acı yanı çoğu sağdan soldan toplanmış insancıklardır, neyle suçlandıklarını bile anlayamazlar. 
Eğer karavana aldılarsa işiniz vardır, beyler neşeyle yerlerini alırlar. Kesiciler, deliciler, yakıcılar artık aklınıza ne geliyorsa…  Elleriniz ve ayaklarınız prangalıdır, tabana zincirle bağlanırsınız ayrıca. Adım bile atamazsınız, nerede kaldı direnesiniz onlara. 
Gardiyanların çoğu badi çalışmış yarmalardır, güçlerini üzerinizde dener, gösteri yaparlar arkadaşlarına.

HANİ İSTİHBARAT? 
Peki istihbarat açısından bir fayda görürler mi? Zanlılar sıradan insanlardır, bir şey bilmezler ki anlatsalar. 
Bazıları işkencenin nispeten hafif olduğu 4. kısma geçebilmek için konuşur güya. Yarbay Cristino’ya göre bilindik şeylerdir bunlar, işlerine yaramaz. 
Hasılı onca yıl uğraştıktan sonra sadece 4 kişiyi mahkûm edebilirler. Onları da silahlı eylemden değil “propagandadan!”
ABD Genelkurmay Başkanı E. Meyers “Bunlar çok tehlikeli militanlar” der, “hatta taşındıkları nakliye uçaklarının kablolarını dişleriyle kopartacak kadar!” Bu yüzden torba geçirilmelidir kafalarına.
Eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’e göre alayı teröristtir, delil bulunup bulunmaması önemli değildir. Başlangıçta nötr bile olsalar, nefretle dolmuşlardır bu saatten sonra. Yani bitirilmelidirler burada. 
Bu yüzden Guantanamo’ya Felluce Hapishanesi Müdürü Tümgeneral Geoffrey D. Miller’i tayin eder ve şartların daha da ağırlaştırılmasını arzular.
Esirin de bir hakkı hukuku vardır oysa. Peki altına imza koydukları Cenevre Sözleşmesi? Beş büyük için bunların önemi yoktur, kurallar sana banadır, süperleri bağlamaz. Oxford Hukuk Profesörü Vaughan Lowe ve İnsan Hakları Avukatı Guy Goodwin Gill;  ABD’nin Guantanamo’da hukuku çiğnediğini ispatlasalar da Beyaz Saray kale almaz. 
Bush’a göre Afganistan’da bulunan herkes 11 Eylül’den mesuldür. Hatta durduk yerde evleri bombalanan kadınlar ve çocuklar da. İçlerinde bir kaçının işkence görmesi problem sayılmaz. 
Michael Moore’a göre ise bu pis bir oyundur. Bush’un da içinde bulunduğu çete İkiz Kulelerin iskeletine patlayıcılar yerleştirmiş ve zamanı gelince düğmeye basmış yıkmıştırlar (Fahrenheit 9/11). Jet yakıtı ancak 1.300 dereceye yükselebilir, çelik ise 1.800 derecede erir. Öyleyse bu film yalandır baştan ayağa! 

ADALETİN BU MU DÜNYA?
Bazı mahkûmlar ailelerine zarar gelmesin diye isnat edilen suça imza atarlar. Bilahare o mahalde olmadıkları ortaya çıkar. Mesela “Bin Ladin’le birlikte çalışıyorduk” diyen bir genç, detaylara hâkim değildir, belli ki Torobora’yı görmemiştir hayatında. 
En komiği de yakalananlardan bazılarının alkol alması, gece kulüplerine gitmesi, uyuşturucu kullanmasıdır. Bırakın İslamcılığı, namaz surelerini bile okuyamazlar. 
Küba güneşi serttir malum, altında saatlerce durunca beyniniz kaynar. Geceleri ise soğuk çene takırdatır. Mataralar kapaksızdır, bir bakarsınız içinde minik minik kurbağalar. Eliniz ayağınız bağlıdır, akrep çiyan gelir, müdahale edemezsin haşarata. 
Yemekler hassaten baştan savma pişirilir, soğan ve yumurta kabukları, kıl tüy, toprak… Aşçılar sinir etmek için ellerinden geleni yapar. Karavanayı yere döker, domuz gibi yemeye zorlarlar. 
Eğer gardiyanınızın telsizine ERF (Extreme Reaction Force) mesajı geldiyse yandınız, birazdan hücrenize girecek okuyacaklardır canınıza. 
Derdinizi anlatacak merci yoktur, kimin kapısını çalabilirsiniz ki orada? Ama bakın şu işe ki Uzman Çavuş Sean Baker, bir ERF tatbikatı sırasında beyin sarsıntısı geçirip de rapor alınca... Zulmü kendi elleriyle geçerler kayda.
Evet kampta hekim vardır ama sadece hayatınızı tehlikede görürse müdahalede bulunur. Bütün gece ıslak betonda yatırılıp ciğerlerinizi üşütmüşseniz, gelir gerekli ilaçları zerk eder vücudunuza.  
Diyelim ABD subayısınız. Sorguya çektiğiniz garipleri yolladınız Guantanamo’ya. Bu hizmetiniz (!) zayi olmayacak, maaş artı prim olarak yatacaktır hesabınıza. Belki hayalini kurduğunuz şeyleri alabileceksinizdir yıllardan sonra. 
O zanlı da konuşsundur ama! Paşa paşa itiraf etsin, limon sıkmasındır kariyer fırsatınıza. 
Yoksa!