İslami uyanış sürecinin önemli isimlerinden olan Hasan el-Benna; ilmi, sosyal ve siyasal çalışmalarıyla Müslümanlara büyük katkılar sunmuş bir önderdir. Özellikle İhvanı Müslimin'in (Müslüman Kardeşler) kurulması ve faaliyetlerini ülke geneline yayması konusunda büyük katkıları olmuştur. 
İngiliz egemenliğinin çokça hissedildiği Mısır'da Hasan el-Benna ve arkadaşlarının faaliyetleri bir uyanışın başlangıcı ve bir devrin sonu olacaktır.
HASAN EL BENNA KİMDİR?
Esas ismi; Hasan b. Ahmed b. Abdürrahman el-Benna olan, Hasan el-Benna 14 Ekim 1906 tarihinde Mısır’ın Buhayra iline bağlı Mahmudiye kasabasında doğar.

Kasabadaki mekteplerde başladığı eğitimine Demenhur’de, ardından Kahire’de devam eder. 1927 yılında da Daru’l-Ulum’dan mezun olur. Babasının arzu ve isteği üzerine genç yaşta Kur’an’ı ezberler.
Bu arada babasının mesleği olan saatçiliği de babasından öğrenir. Medrese eğitimi süresince de babasının dükkanında bu mesleği icra eder. Medrese çıkışı yatsı namazına kadar babasının dükkanında çalışır, yatsı namazından sonra derslerine çalıştıktan sonra da uyur. 12 Şubat 1949 yılında 43 yaşlarındayken şehit edilir.
HASAN EL-BENNA’NIN YETİŞME DÖNEMİNDE SİYASİ-SOSYAL ORTAM
Hasan el-Benna dünyaya gözlerini açtığında Mısır, İngilizlerin işgali altındadır. Mısır’ın tüm kaynakları sömürülüyor, ülkenin siyaseti, ekonomisi, askeri, polisi ve her türlü alanları İngilizler tarafından idare ediliyordu.
Mısır hükümetinin elinde herhangi bir yetki yoktur ve bütün işlerde İngiliz idaresinin emri altındadır. Zamanın Mısır kralı da aynı şekilde İngilizlerin hiçbir emrine karşı gelemez.

Mısır’da bulundukları süre içerisinde İngilizler ülkenin bozulması ve ahlaksızlığın yayılması konusunda ellerinden gelen çabayı gösterirler. İslam’ın iman ve ahlaka yönelik bütün değerlerine karşı savaş açılmış, umumi evlerin açılmasına ruhsat verilmiş, cahili adetlerin ayakta tutulması için gerekli her türlü teşvik ve desteği sağlanmıştır.
Hasan el-Benna bu durumu anlatırken şöyle der:
“İnsanlarımızın bu tür ağır nefsani meşgalelerin içinde olmasına, başıboş dolaşmasına, kahvehanelere doluşmasına, fesadın kaynağı olan, ahlakı bozan salonlara gidip gelmesine şaşırır dururduk. Birini çevirip de neden böylesi sıkıcı ve boş oturmaların peşinde olduğunu sorsan, “Vakit öldürüyorum” der. Oysa bu zavallı bilmez ki vaktini öldüren kişi aslında kendini öldürüyordur. İnsanların bu durumuna şaşardık. Oysa çoğu da okumuş entelektüel insanlardı ve böylesi bir ataleti önleme konusunda bizden daha önde olması gereken kişilerdi. Sonra birbirimize bunun, ümmetin en tehlikeli hastalıklarından birisi olduğunu, bu hastalığın tedavisi için gerekli çalışmaların yine aynı ümmetin bireyleri tarafından yapılması gerektiğini söylerdik.”
Ahlaki fesat ile çöküntülere rağmen yine de Mısır halkı ara sıra İngilizlere karşı toplu gösteriler yapar, genel grevlere gider. Bu tür faaliyetlerin de başını ülkenin ileri gelenleri ile eşrafı çeker.

Hasan el-Benna bu konuda ise şunları söyler: “Kasabamıza giren ve çoğu yerinde karargah kuran İngiliz askerlerini hâlâ hatırlarım. Bazı askerler kasabalılardan bazılarına dalaşınca askerlerden biri elindeki deri kemerle kasabalı birisinin peşinde koşmaya başladı.
Ancak kasabalı adam askeri diğerlerinden uzaklaştırıp baş başa kalınca ona temiz bir dayak çekti. Asker de aşağılanmış ve dayağını yemiş bir şekilde geri döndü.
Yine kasaba halkının, İngiliz askerlerinin saldırıp eve girmesine engel olmak ve çoluk çocuğu korumak için kasabada geceleri sırayla nöbet tuttuklarını hatırlarım.”
KURDUĞU  VEYA İÇİNDE YER ALDIĞI CEMİYETLER
Hasan el-Benna, İslami bir ortam ve toplumda yetişir. Şeriat ilimlerini öğrenir. Bu alandaki eğitimi ona bir Müslümanın görevinin insanları Allah yoluna davet etmesi, gafil olmaları halinde onlara hayrı gösterip öğretmesi, bulaşmaları halinde de onları kötülükten alıkoyması gerektiğini gösterir.
Bundan dolayıdır ki bazen kendi başına bazen de grup olarak davete yönelik cemiyetler kurma faaliyetini başlatır. Bu cemiyetlerden bazıları:

Ahlak ve Edep Cemiyeti
Reşad Dini Bilgiler Okulu’nda kurulan bu cemiyetin iç işleyişine yönelik yazılı olarak şöyle kuralları vardır:
  • Müslüman kardeşine dil uzatan kişi ceza olarak 1 Milim öder.
  • Müslüman kardeşinin babasına dil uzatan kişi ceza olarak 1 Milim öder.
  • Müslüman kardeşinin annesine dil uzatan kişi ceza olarak 1 Kuruş öder.
  • Dine dil uzatan kişi ceza olarak 2 Kuruş öder.
  • Başkasıyla münakaşa eden kişi aynı şekilde ceza olarak 2 Kuruş öder.
Yönetimdeki meclis üyeleri ile başkanın bu kuralları ihlal etmeleri halinde ise diğer üyelerden daha fazla ceza öderler. Bu kuralları uygulamayan kişiyle uygulayana kadar diğer arkadaşları onunla ilişkiyi keserler.

Haramları Önleme Cemiyeti
Bu cemiyetin üyeleri haftalık olarak en az 5 en fazla da 10 Milim aidat ödüyordu. Cemiyetin üye görev dağılımı da şu şekildeydi:
Üyelerden bazılarının görevi yapılacak uyarıların, yazılacak mektupların içerik ve metinlerini derleyip toplamaktır. Diğer bazı üyeler de bu metinleri yazıya geçer.
Bazıları yazılı bu metinlerin basımıyla ilgilenir. Geri kalanlar da bu mektupların sahiplerine dağıtımından sorumludur. Bu uyarı mektuplar günah işleyen, özellikle namaz konusunda ibadetlerini hakkıyla ifa etmeyen, Ramazan ayının orucunu tutmayan, erkeklerden altın takınan ve benzeri caiz olmayan şeyleri yapan kişilere gönderilir.

Böylesi kişilerden biri cemiyet üyelerinden biri tarafından görüldüğünde kendisine o konuda uyarı mahiyetinde bir mektup gönderilir. Ancak bu mektuplar sahibi tarafından görülecek bir yerde cemiyet üyelerinden biri tarafından gizlice bırakılır, mektubu alan kişi onu getirenin kim olduğunu bilemez.
Hayır Cemiyeti
Bu cemiyetin çok önemli iki hedefi vardı:
Birincisi, insanları hayra davet etmek, ahlaki meziyetleri yaymak ve içki, kumar gibi yaygın kötülüklerin önüne geçmek, ölü ardından yas tutma gibi bidatlere karşı mücadele etmektir.
İkincisi, ülkede Hıristiyanlığı yaymaya çalışan İngiliz misyonerlerine karşı mücadele etmek.
Bu cemiyet kendi alanında çok önemli faaliyetler yapmış ve görevlerde bulunmuştur ki bu cemiyetin bu alanda yerini daha sonra İhvan-ı Müslim Cemiyeti alacaktır.

İslam Ahlakı ve Meziyetleri Cemiyeti
Hasan el-Benna eğitimi için Kahire’de bulunduğu süre içerisinde bu cemiyetin faaliyetlerine katılır. Bu cemiyetin hem sosyal hem de kültürel alanda çok büyük faaliyetleri olmuştur.
Cemiyet merkezinde herkese faydası olacak konularla haftalık konferanslar düzenlenir, büyük katılımlarla izdihamlar yaşanır. Hasan el-Benna Cemiyet hakkında; “Bu cemiyetin konferanslarına katılmaya azami dikkat gösterirdim. Kahire’de bulunduğum süre içinde de cemiyetin faaliyetlerine bir üyesi gibi katılırdım.” der.
İHVANI MÜSLİMİN (MÜSLÜMAN KARDEŞLER)

Hasan el-Benna Mısır’ın İsmailiyye şehrinde bir sene kalır. Eğitimini devam ettirmek için okula gider, aynı zamanda halka dinini öğretir ve Müslümanların sıkıntılarıyla ilgilenir.
Sürekli olarak ülkede yayılan kötülüklere karşı mücadele ederek sıkıntılardan kurtulmanın yollarını aramaktadır. Henüz okulda öğrenciyken, öğretmen okulunda, ve üniversitede Müslümanların bu sıkıntılı durumlarını düşünür, bu konuda bazı çalışmalarında içerisinde bulunur.
Kendisiyle aynı dertleri dert edinen kişilerle bir araya gelir. Yapılan birçok toplantı, inceleme görüşme ve araştırma sonucunda bu topluluktaki kişiler Allah’ın dini uğruna çalışma konusunda anlaşırlar.

İslam yolunda çalışarak yaşama ve bu uğurda cihad etmek üzere söz verirler, yemin ederler. Aralarından birisi; “kendimize ne ad verelim? Cemiyet mi olsun yoksa kulüp mu yada tarikat veya sendika mı hangi şekilde bu işi resmiyete dökelim?” diye sorar.
Hasan El-Benna; “ne bu ne de bu. Şekilciliği, resmiyeti bırakın. İlk toplantımızın temeli manevi ve ameli olarak düşünmek olsun, biz İslam’a hizmet eden kardeşleriz. O zaman biz; İhvan-ı Müslimin’iz. (Müslüman kardeşleriz)
Tarihler 1928 yılının Mart aynı göstermektedir.
Bu isim Kur’an’da geçen “ancak Müslümanlar kardeştir” ayetinden ve Resulullah (SAV)’in “Müslüman Müslümanın kardeşidir” hadisi ile; “ey Allah’ın kulları kardeş olunuz” sözünden esinlenmektedir.

Müslüman Kardeşler, teşkilatın kullanması için aylığı 60 mısır kuruşu olan mütevazi bir büro kiralarlar. Orada toplanırlar, cemaatin özel araç gereçlerini burada bırakırlar, Kur’an’dan ayetler tefsir ederek ezberlerler, bazı hadisleri de ezberleyip şerhi konusunda çalışırlar.
Müslüman Kardeşler, 1938 yılından sonra siyasi nitelik kazanmaya başlar. 1940'ların sonunda Mısır'daki monarşi ve iktidardaki Vafd Partisi'ne karşı tehdit oluştururlar.
1952'deki Hür Subaylar Darbesi'nden sonra tüm partiler ile beraber kapatılırlar ve yeraltına çekilirler. Cemal Abdülnasır'a yönelik suikast girişiminden sonra, 1954 yılında altı lideri vatana ihanet suçundan idam edilir ve hareket şiddet yoluyla bastırılır.

El-Ezher Üniversitesi, özel camiler, hayır kuruluşları ve vakıfların devlet tarafından kontrol altına alınmasıyla Müslüman Kardeşler çözülmeye başlar.
1980'lerden itibaren tekrar canlanma dönemine giren Müslüman Kardeşler’in şiddet yanlısı uzantıları Muhammed Hüsnü Mübarek yönetimince sert önlemlerle bastırıldıysa da, sivil kurumları giderek daha etkin olmaya başlar.
En son siyasi olarak yasaklanmış olmasına rağmen bağımsız adaylarla katıldığı 2005 Parlamento Seçimlerinde 88 sandalye kazanır. Zamanla Ortadoğu'nun diğer ülkelerinde değişik adlarla etkinliğini gösterir.
Müslüman Kardeşler'in Suriye'nin Hama kentinde Şubat 1982'de giriştiği ayaklanmanın Baba Esed yönetimince bastırılması sırasında binlerce kişi öldürülür.

Günümüzde aynı adla Ürdün'de yasal durumdadır. Onun dışında Cezayir'de ve bazı ülkelerdeki farklı isimlerdeki kolları iktidara kadar yükselmişlerdir. 2010 yılında Tunus, 2011 yılında da Mısır ve Ürdün'de düzenlenen protesto gösterilerinde önemli rol oynamıştır.
Hasan el-Benna, Süveyş Kanalında çalışan Hafez Abdel-Hamid, Ahmad Al-Hossary, Fuad Ibrahim, Abder-Rahman Hasab-Allah, Ismael Ezz ve Zaki Al-Maghraby isimli 6 arkadaşı ile birlikte Mısır'ın İsmailiye kentinde Müslüman Kardeşleri bir sosyal toplum hareketi, siyasi hareket ve dinsel hareket adı altında kurar.
Hasan el-Benna'ya göre, "İslam Dünyası batı etkisinden dolayı sosyal hükmünü kaybetmiştir. Şeriat kanunları, geçmişte olduğu gibi Kur'an ve Sünnet üzere olmalı ve toplumun her kesimini; devlet işlerinden günlük problemlere değin her şeyi kapsamalıdır."
Hasan el-Benna işçilerin haklarını, zalim sömürgeci yabancı şirketlere karşı savunduğu için etrafına ün salar. Birçok hastane, eczane okul gibi hizmet kurumunun kurulmasına yardımcı olur.

Bu faaliyetleri ve toplumun derinliklerine nüfuz edebilmesi yeterince düşman kazanmasına ve iktidarın O’nu kendisine rakip olarak görmesine yeter. Böylece Hasan el-Benna hapis cezasıyla cezalandırılır.
HASAN EL-BENNA’NIN VASİYETİ
Hasan el-Benna hapisteyken Mısır Hükümeti’nin ve İngilizlerin kendisini hapiste çürütüp yok etmeye ve İhvanla arasındaki iletişimi koparmaya çalıştıklarını fark eder. İhvan’a davetlerinin ve amaçlarının ne olduğunu belirtmek üzere bir vasiyetname yazar.
Vasiyetinin bir kısmında kardeşlerine şöyle seslenir;
“Müslüman kardeşlerim dinleyiniz. Bu sözlerle İhvanı Müslimin’in görüşlerini ortaya koymaya çalışıyorum. Bizi bir süre birbirimizden uzak tutma ihtimali olan zor zamanlar bekliyor olabilir. O zaman sizinle konuşma veya yazışma imkanı bulamayabilirim. Bu sözlerimin gereğini yapmanızı, Sözlerimi düşünmenizi, yapabilirseniz ezberlemenizi, bunlar üzerinde toplanmanızı tavsiye ediyorum. Ve her bir kelimenin altında farklı manaların gizli olduğunun farkında olun.

İmamın hapsedilerek kardeşleriyle iletişiminin kesilmesi garip bir olay olmasa gerektir. Bilakis o bu durumu sezmiş ve davet yolundaki engelleri göstererek demiştir ki;
“Toplumun İslam hakikati konusundaki bilgisizliği yolunuzdaki en önemli engel olacaktır. Ve mütedeyyin resmi ideolojiye yakın alimlerin İslami anlayışınızı garip bulduklarını, İslam uğruna cihadınızı inkar ettiklerini göreceksiniz.
Devlet başkanı ve liderler size kin güdeceklerdir. Bütün hükümetler aynı safta karşınızda yer alacaktır. Bu hükümetlerin Her biri çalışma şevkinizi yok etmek üzere, önünüze engeller koyacak cahil ruhlu insanlara birlik olup sizi hedefinizden alıkoymaya davetinizin nurunu söndürmeye çalışacaktır.

Bunlar bu işi yapmak üzere zayıf yöneticilerden, ahlaksızlardan, onlardan yardım dilemek size de düşmanlık ve zarar vermek üzere uzanan ellerden yardım aldıklarını göreceksiniz.
Şüphesiz bu konularda deneme ve imtihanlara tabi tutulacaksınız. Hapis, tutukluluk, sürgün, uzaklaştırma mallarınıza el konulması gibi cezalara çarptırılacaksınız.”

El-Benna’nın, kendisi ve kardeşleri için ihtimal dahilinde gördüğü bu durumlar hem kendisinin ve hem de kardeşlerinin başına defalarca gelir. 1941 yılının Ekim ayında el-Benna İngilizleri ve Britanya siyasetini ve Demanhur elçiliğini şiddetli bir şekilde eleştirerek harekete geçer.
Mısır Başbakanı Hüseyn Seriy O’nun ve cemaatin genel sekreteri olan Ahmed El-Sükkeri’nin, Üstad Abdülhakim Abidin’in tutuklanmaları talimatını verir. 13 Ekim 1941 tarihinde Zeytun hapishanesine konularak tutuklanırlar. Gazetelerin ihvan kelimesini kullanmaları dahi yasaklanır.
Müslüman Kardeşler, Cuma namaz sonrası Sultan Camiinde başkanları ve arkadaşları serbest bırakılıncaya kadar eylem yapma kararı alır. Taleplerinin karşılanacağına dair söz verilince eyleme de son verirler.
MİLLETVEKİLİ SEÇİMLERİNDE ADAYLIĞININ ENGELLENMESİ
Hasan el-Benna, 1942 yılı seçimlerinde, İhvan’ın ilk merkezi olan İsmailiyye şehrinden adaylığını ilan eder. İngilizler onun adaylığını reddederler ve Başbakan Mustafa En-Nahhas’a adaylığını engellemesi konusunda kesin talimat verirler. Oysa Başbakan onunla ilgili İngilizlerin bildirdiğinden başka hiçbir şey bilmiyordur.

Bu arada Başbakan Mustafa en-Nahhas ile el-Benna arasında adaylığını ilen etmesine müteakip bir buluşma gerçekleşti. Ve Nahhas dehşetle, “Oğlum sen kimsin, ve ben seni nasıl tanımam, sen kimsin ki İngilizler; bu adam millet meclisine giremez, gerekirse meclis tümden olmaz ama bu adam meclise gireme” diye diretiyorlar.” diye sorar.
El-Benna İhvan teşkilatının karar mercii olduğunu, ve kendisinin adaylığı konusunda onların karar verdiğini söyler. İhvan Teşkilatına bu durumu aktarınca  teşkilatın İrşad kurulu kahir çoğunlukla adaylığının geri çekilmemesi kararı verir, Benna adaylıktan çekilir.
1944-1945 yılarındaki seçimlerde Hasan El-Benna davetin beşiği olan İsmailiyye’den ikinci kez aday gösterilir. Bu seçimlerde Müslüman Kardeşler Cemaati 60 yakın bağımsız aday gösterir.
İsmailiyye şehrinin her tarafında Hasan El-Benna’nın adaylığı konuşulur. Kazanacağına kesin gözüyle bakılır. Ahmet Mahir hükümeti ve İngiliz yönetimi O’na seçimi kaybettirmek için her yolu dener.

Yapılan birçok terörist eylem, işgal, baskı, rüşvet ve sahtekarlığa rağmen el-Benna milletvekilliğini kazanır. Bu kez seçimlerin iptaline ve yeniden seçim yapılmasına karar verilir. Yeni yapılacak seçimde, İngilizlerin Sina yarımadası askeri komutanı el-Benna’nın Ariş ve Sina’daki seçim kurulundaki üyelerini kovar.
Uzak - yakın Askeri kamplardan işçiler getirilerek seçmen yapılır, ve tabi seçimlerde hileler yapılır. Sahtekarlık yapılır, ve Benna’nın kazanması engellenir. İmamla beraber İhvanın tüm adaylarının adaylıkları düşürülür.
İŞBİRLİKÇİLER HAREKETE GEÇİYOR
İngiltere Büyükelçisi, Fransa Büyükelçisi ve Amerika Elçiliği görevlisi gibi ortak düşmanlar, İngiliz Fayed karargahında bir araya gelirler, İhvan cemaatini bitirmeyi ve malvarlığına el koymayı kararlaştırırlar.
Bunu gerçekleştirmek üzere Kral Faruk ve Başbakan İbrahim Abdulhadi’ye gerekli talimatları verirler. Bu emir, 8 Aralık 1948’de verilir. İhvan evlerinin kapatılması ve İhvancıların tutuklanmasıyla birlikte İhvanı bitirme planı uygulamaya geçirilmiş olur.

Polis, İhvan-ı Müslimin’in genel merkezine gelip Hasan el-Benna dışında orada bulunan herkesi tutuklar. Ancak O, tutukluları hapishaneye taşımak üzere gelen polis kamyona kardeşleriyle birlikte biner fakat polisler onu engellerler ve kendisine sadece İhvancıları tutuklama emri aldıklarını, başkanı tutuklama emri almadıklarını söylerler. Tutuklu İhvancılar, imamın polislere: “O halde beni öldürmek istiyorsunuz” dediğini işitirler.
İmam el-Benna, Müslüman gençlik derneğinde gençlerle konuştuğu bir gece onlara şöyle söyler: “Hayırlı bir rüya gördüm: Ömer b. El-Hattab bana geldi ve yüksek bir sesle: “Ey Hasan! Öldürüleceksin” dedi. Sonra tekrar uyudum, aynı sesi aynı ifadelerle yeniden işittim: “Ey hasan! Öldürüleceksin!”

Müslüman Kardeşler çözüldükten sonra el-Benna’nın vekil tayin ettiği Dr. Aziz Fehmi gibi bazıları imamın öldürüleceğini hissederler. Nitekim Dr. Aziz Fehmi O’na: “Silahın var mı?” diye sorar, el-Benna: “Silahımı aldılar” cevabını verir. Aziz Fehmi: “Kendini nasıl savunuyorsun?” diye sorunca ise, el-Benna şu beyitle cevap verir:
Ölümden hangi günümde kaçabilirim
Olduğu gün mü yoksa olmadığı gün mü?
Gerçekleşmediğinde ondan korkmam
Gerçekleştiğinde ise sakınan ondan kurtulamaz.

Hasan el-Benna, bir gece dernekten kız kardeşinin kocası avukat Abdulkerim Mansur ile birlikte çıkar. Kahire’nin en büyük ve uzun caddesinin bu bölümünde yol kapalıdır.
Aynı zamanda aydınlatma sistemi de bozuktur ve her yer karanlıktır. Hasan el-Benna ve Abdulkerim Mansur bir taksi durdururlar, taksi hareket etmeden silahlı iki kişi yaklaşır ve içlerinden biri el-Benna’ya silahını doğrultup ateşler.
Hasan el-Benna vurulmuştur. El-Benna arabanın kapısını açar ve arabadan inip katili yakalar. Onu kurtarmak için ikinci suikastçı yaklaşır, silahını el-Benna’ya doğrultur ve ateş edip arkadaşını alarak kaçıp caddenin karşısına geçerek onları bekleyen bir arabaya binip giderler.

Müslüman Gençler Derneği başkanı silah sesi üzerine dışarı çıkar. Arabanın plakasını almayı başarır. Plaka numarasını polise söyler. El-mansûri Gazetesi muhabiri bu numarayı öğrenmeyi başarır ve hızlıca gazetesine giderek bu numarayı gazetesinde yayınlar.
Gazetenin basımı durdurulur ve bütün nüshaları yakılır. Plaka numarası, Sohaç Emniyet Müdürü Mahmut Abdulmecid’e aittir.
El-Benna son nefesini vermeden önce Kral Faruk, hınçla ve el-Benna’nın başına gelenlere sevinmiş bir halde Aynî sarayı hastanesine gelip imamın yüzüne tükürür.
İmam, gözlerini açıp Faruk’a: “Allah krallığını yerle bir etsin” der ve sonra ruhunu Allah’a teslim eder. Allah ondan razı olsun ve rahmet eylesin. Tarihler 12 Şubat 1949’dur.

EL-BENNA’NIN CENAZESİ
Şehid İmam Hasan el-Benna’nın kızı Sena, kendisi ile yapılmış bir röportajda, babasının şehadet günü ile ilgili şunları söyler:
“Bu benim asla unutamayacağım ve hafızamdan silinmeyecek bir gün. O gün cadde bir tabur askerle ablukaya alındı, o caddede oturan insanların isimlerini aldılar, cadde dışındaki hiç kimseyi oraya almadılar. Evimiz, yıkılmak üzere olmasına rağmen, dama kadar bütün merdivenlerde ve dam üzerinde asker doluydu.
Dedeme gittiler ve ondan babamın cenazesini hastaneden alıp doğrudan mezarlığa götürmesini istediler. Dedem bunu reddetti ve gömülmeden önce eşinin ve çocuklarının onu görmesinde ısrar etti. Onu eve getirdiler.

Dedemin kapıyı vurma konusunda özel bir yöntemi vardı. Kapıyı vurdu ve öksürerek annemden kapıyı açmasını istedi. Gece yarısı saat bir gibiydi. O günlerde meydana gelen hadiseler sebebiyle adetimiz olmadığı halde geç yatıyorduk.
Hislerimiz babamın şehid olacağı yönündeydi. Dedemin annemden kapıyı açmasını istemesiyle birlikte annem babamın şehid olduğunu anladı ve: “Onu öldürdüler” deyip ağlamaya başladı. Çok sabırlı olan dedem ondan sabretmesini istedi.
İnsanlar O’nu tanıdı ve doğruluğuna inandı. Onu tanıyanlardan biri de bendim. O’nun hakkında söyleyebileceğim tek şey O’nun bütün varlığı ile Allah’a ait olduğudur. Ruhuyla ve bedeniyle, kalıbı ve kalbiyle, davranışları ve değişkenliğiyle o Allah’a ait biriydi. Allah onu seçti ve şehitlerin efendilerinden biri kıldı.”

HASAN EL-BENNA'DAN MÜSLÜMAN KARDEŞLERİNE MEKTUP
Hasan El-Benna'nın Müslüman Kardeşler’in kapatılmasında bir gün önce kaleme aldığı mektupta, İhvan'ın, hedeflerini gerçekleştirmek için devlete ihtiyacının olmadığını, hareketin gücünü "Bizzat kendinden aldığı, inananların Allah'ın desteğine mazhar oldukları" ifade ediliyor.
"Değerli kardeşlerim, dünya bugün Rusya'nın komünizmi ile Amerika'nın demokrasisi arasında bocalamakta, istikrar ve barışın tesisi için hangi yolu tutacağı konusunda şaşkınlık yaşamaktadır" diye başlayan mektup, şöyle devam ediyor:
"Siz ellerinizde semanın vahyinin ilaç şişesini tutuyorsunuz. Bu hakikati apaçık ve güçlü bir şekilde haykırmak, insanlığı İslam'ın yoluna çağırmak, boynumuzun borcudur. Devletimizin ve iktidarımızın olmaması bizim gücümüzden hiçbir şey kaybettirmez, zira çağrılar, gücünü kendinden alır, sonra o çağrıya inananların kalplerinden, sonra dünyanın ona ihtiyacından alır. Daha sonra Allah ne zaman diler ve takdir ederse o çağrıya destek vererek, onu hayata geçirir."

Mısır'ın İngiltere'nin siyası nüfuzu altında bulunduğu dönemde kaleme aldığı mektubunda El-Benna, İslam dünyasının sömürüye boyun eğmeyeceğini de şu ifadeleriyle vurguluyor:
"Ülkeleri okyanustan okyanusa uzanan 400 milyon Müslüman, bir gaflet anından istifadeyle topraklarını işgal eden sömürgeciliğe asla boyun eğmeyecektir. Yeryüzünde 'La ilahe illallah, Muhammedu'r-Resulullah' diyen bir Müslümanın yaşadığı her karış toprağı, İslam vatanı sayarız ve sömürgecilikten kurtularak, hürriyetine kavuşması için çaba harcarız. Bu vatan doğuda Endonezya'dan batıda Kazablanka'ya kadar uzanır."
Liderlerinin, siyasetçilerinin "Sömürge okulu öğrencisi" olması sebebiyle İslam dünyasının, birçok fırsatı kaçırdığını, mesela "1948 savaşı"nın sağladığı imkanları göremediği ve değerlendiremediği yorumunu yapan El-Benna, İhvan üyelerinin şiddetten uzak durmalarını ve daima saf ve temiz kalmalarını tavsiye ediyor.

Hasan el-Benna'nın mektubu şu ifadelerle son buluyor:
"Bu münasebetle size özellikle temizliği şiar edinmeyi tavsiye ediyorum. Özde, sözde, gönülde, düşüncede, eylemde, söylemde, yemede-içmede, temizlik şiarımız olsun. Resulullah -Aleyhissalatu vesselam- ümmetine temizlik ve zarafet noktasında insanlar arasında hemen göze çarpan bir benek gibi olmayı tavsiye etmiştir. Fıkıh kitaplarımız, taharet bahsiyle başlar.
Yine sahih bir Hadis-i Şerif'te 'cennetin anahtarı namaz, namazın anahtarı taharet'tir buyrulmuştur. 'Allah tövbe edenleri sever ve temizlenenleri sever' buyuran Allah, doğru söylemiştir. Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun."

HASAN EL-BENNA’DAN GENÇLERE 10 ÖĞÜT
  • Şartlar ne olursa olsun ezanı duyduğunuz zaman namaza kalkın.
  • Kur’an-ı Kerim’i okuyun, inceleyin veya dinleyin. Azıcık zamanınızı bile yararsız işlere ayırmayın.
  • Her yerde davanızı yaymaya çalışın. Nefsinizle şiddetli bir şekilde mücadele edin ki, onun yularını ele alasınız.
  • Hiçbir konuda aşırı tartışmayın. Zira gösteriş hiçbir zaman yarar sağlamaz.
  • Kişileri çekiştirmek ve tavırları küçümsemekten sakının. Hayırdan başka bir şey konuşmayın.
  • Görevler vakitlerden fazladır. Vakitten yararlanmak için başkasına yardımınızı esirgemeyin. Yapacak bir göreviniz varsa onu kısa yoldan ve en güzel şekilde bitirmeye çalışın.
  • Ahdinizde, sözünüze ve vaadinize vefa gösterin. Şartlarınız ne olursa olsun bunlara muhalefet etmeyin.
  • Okuma ve yazmanızı sağlamlaştırın. Müslümanların gazete ve dergilerini çokça mütalaa edin. Küçük de olsa kendinize ait bir kütüphaneniz olsun. İhtisas sahibi iseniz branşınızda derinleşin.
  • Devamlı kalbinizde cihad etme niyetini ve şehit olma sevgisini taşıyın, gücünüz yettiğince bunlara hazırlanın.
  • Duygularınıza hakim olun… İçgüdülerinize karşı mukavemetli olun. Onu daima helale ve güzele yöneltin. Onunla haram arasında engel olun.