Türkiye'de Yaşama Hayalinin Bedelini Parmaklarıyla Ödedi

Sialkot şehrinden 10-15 kişiyle başlayan 20-25 günlük yolculuk... Ölen insanlar, dayak, işkence ve soğuktan kaybedilen parmaklar... İran sınırından Türkiye'ye geçiş... 5 ay İstanbul Bağcılar'da virane bir evde tehdit, şantaj, korkuyla gerçeğe uyanış ve göçmen kaçakçılarının İstanbul sokaklarında da kol gezen dehşeti!

Pakistan halkı için 2012 yılı da öncekilerden farklı değildi. Umut ve çaresizlik arasında geçen senede halk; işlemeyen bir ekonomi ve şiddetin kıskacında yolsuzluk, yoksulluk, politik skandallar, insan hakları ihlâlleri ve terörizmle boğuşurken nefes almaya çalıştı.

Ülkenin kuzeydoğusunda, Hindistan sınırına komşu Sialkot şehrinde yaşayan Naumi ailesi ve ailenin en küçük ferdi Üzeyir içinse 2012 yılı çok daha çetindi.

30 yıl boyunca kamu kurumlarında memur olarak çalışan Münir Azam, yolda yürürken dikkatsiz bir sürücünün kurbanı oldu. Geçirdiği trafik kazasında beli kırılan ve yatağa mahkûm olan ailenin direği Münir Azam ne bir daha konuşabildi ne de hareket edebildi. Önce felç geçirdi, ardından da bitkisel hayata girdi.BABASININ VEFATIYLA BAŞLADI

Naumi ailesi için hayatı altüst eden babasının geçirdiği bu kaza oldu. 6 aydır insan tacirlerinin elinden kurtulmaya çalışan 26 yaşındaki Üzeyir Naumi için geçmişe dönme ve bir kelebek etkisi deneyi yapılma imkânı olsa, belki de değiştirilecek ilk olay babasının başına gelen bu elim kaza.

Münir Azam, geçirdiği kazanın üzerinden 1 yıl 6 ay 17 gün sonra hayata gözlerini yumsa da aile bu süreçte babalarının hastane ve bakım masraflarıyla baş etmek zorunda kalıyor. Neredeyse olmayan tüm ekonomik gücünü de tüketiyor.

MAHALLEDEN BULDULAR, İNGİLTERE'DEN İKNA ETTİLER

2016 sonlarına gelindiğinde 26 yaşında, liseyi zar zor bitirmiş ve terziliğin yanı sıra boş zamanlarında da günübirlik sokak müzisyenliği yaparak bütçeye katkıda bulunmaya çalışan Üzeyir'in karşısına Ali Hasanisimli biri çıktı. Üzeyir'in, Pakistan'ın en kalabalık eyaleti olan Pencap'ın Sialkot bölgesinde yaşadığı mahallesine yakın yerlerde takılıyordu.

Ali Hasan, arada sırada karşılaştığı Üzeyir'e, Türkiye üzerinden Avrupa'ya gitmekten bahsetti. Vizesini alacağını, iş bulacağını ve ayda en az 80 bin rupi (2500 lira) kazanabileceğini söyledi. En iyi ihtimalle aylık 10 bin rupi, yani yaklaşık 350 lira kazanabildiği bir ülkede ailesine bakması ve bir yandan da hayâllerini kovalaması zor olan Üzeyir için çok cazip bir teklifti.

Genç ve neşeli bir karaktere sahip olan Üzeyir'in ağabeyleri ise 35 yaşını çoktan geçmişti. Yurt dışında kabul edilmeleri de tutunmaları da uzak bir ihtimaldi. En büyük ağabey, 48 yaşındaki Nabih Aghar bir fabrikada işçilik yapıyor, küçüğü 40 yaşındaki Ahvaz Afdal bir baskı atölyesinde çalışıyordu. 35 yaşındaki Resul ise serbest, günübirlik işlerle geçim mücadelesi veriyordu.

Bir gün, Naumi ailesinin evine Afifa isimli bir kadın çıkageldi. Üzeyir'in İngiltere'de yaşayan kuzeni İşrat ile arkadaşlık eden Tarık'ın kız kardeşiydi. Tarık, olan bitenle ilgisi bulunmadığı hâlde, kız kardeşi Afifa aileyi karar vermeye ikna edecek mesajı götüren güvenli referans rolünü üstlenen kişiydi. Ve yanında Üzeyir'e ilk teklifi yapan Ali Hasan da bulunuyordu.PARAYI KADINLARIN GÜNÜYLE DENKLEŞTİRMİŞLER

Kadınların o gün yaptığı toplantıdan ağabeylerin haberi olmadı. Evde Üzeyir'in annesi ve anaokulu öğretmenliği yapan 36 yaşındaki ablası Sadia vardı. Üzeyir için çekici fakat bir o kadar da zor olan kararı kolaylaştırdılar. Çalışması için Avrupa'ya gitmesine izin verdiler.
Üzeyir'in ülke dışına çıkması için gereken en büyük engel ise 300 bin rupi, yaklaşık 2000 sterlin civarındaki parayı bulmaktı. Parayı tek başlarına bulması imkânsız olan ailenin aklına yaratıcı bir fikir geldi. Çevre kadınlar ve akrabalar arasında gün düzenleyerek finansman işini çözmeye karar verdiler. Başardılar da. Nasıl geri ödeyeceklerine fazla kafa yormadılar. Ne de olsa Üzeyir, Avrupa'ya vardığında çalışıp birkaç ayda masrafını çıkarabilecekti.

İNSAN KAÇAKÇILARININ ROTASI

Aralık ayının buz kesen bir sabahında, saat 4-5 sularında Üzeyir evinden alındı. 10-15 kişilik bir minibüsle, tüm günlük bir sürüşün ardından güneydeki Lahor'a geldi. Burada bir başka grup göçmen dalgasıyla daha birleştiler.

Lahor sonrası istikamet batıdaki Afganistan sınırına yakın, Belucistan eyaletinin yönetim merkezi Kettaşehriydi. Üzeyir için hayatın bilfiil işkence olmaya başladığı yer sınırın dibindeki Ketta şehrinden Afganistansınırına geçişti.

Terör ve benzeri nedenlerle zaman zaman kapatılan sınır geçilmeden önce sayıca kalabalıklaşan göçmen kafilesi daha küçük, 4-5 kişilik bölümlere ayrıldı. Başlarına da trafiği yöneten çetenin adamlarından birer kişi verildi. Üzeyir de dahil olmak üzere, umuda yolculuk eden onlarca kişi dövülerek, yaka paça, oradan oraya sürüklenerek farklı araçlara sevkedildi.

Sonrası ise karanlık. Tek bildikleri Afganistan'ı geçerek önce çok daha sıkı korunan İran sınırına, ardından da Türkiye'ye geçecekleriydi.ŞANTAJ, İŞKENCE ve ESARET

Üzeyir'in güvenle Avrupa'ya gittiğini düşünen aile, tüm bunlar olurken, oğullarından 4-5 gün haber alamıyordu. Ardından bir telefon geldi ve ahizenin ucundaki bilinmeyen bir ses Üzeyir'in güvende olduğunu söyledi. Seyahatin başlamasından 15-20 gün sonra gelen ikinci telefonda da aileye çocuklarının Türkiye'de güvende olduğu belirtildi ama birkaç farkla. Üzeyir'in durumu sorunluydu, daha iyi beslenmesi ve hastanede tedavi görmesi gerektiği söylendi. İstekleri basitti. Para...

Kuzeni İşrat ve ailesi, Üzeyir'in o gün umut taciri insan kaçakçılarının tuzağına düştüğünün ve Türkiye'de berbat koşullarda tutunmaya çalıştığının farkına vardıklarını söylüyor. Afgan ve Pakistanlı insan kaçakçıları tarafından Türkiye'ye getirilen Üzeyir, sonrasında İstanbul'da bir başka gruba teslim edilerek neredeyse 5 ay boyunca tutsak kalmış.

Afganistan, İran, Irak ve Türkiye başta, pek çok ülkede faaliyet gösteren bu çok ayaklı suç şebekesi, önce insani gerekçeler gösteriyor ve sonrasında kaçırdıkları kişilerin Pakistan ve İngiltere'de bulunan ailelerinden para talep ediyordu. İstediklerini alamadıkları ya da inandırıcılıkları sorgulandığı takdirde ise işkence, şantaj ve tehdit başlıyor; ardı arkası bitmeyen istekler gelmeye devam ediyordu.

PARMAKLARINI KAYBEDECEK

İnsan kaçakçılarına ilk olarak 2 bin sterlin toplamda 4-5 bin sterlin kadar para kaptıran ailenin İngiltere'de yaşayan yakını olan İşrat, daha fazla dayanamadı. Yolda gördüğü işkence ve soğuk hava koşulları nedeniyle parmaklarını kaybetme tehlikesi yaşayan Üzeyir'i almak için Türkiye'ye geldi.

Üzeyir, ülkesine dönmeden önce kuzeni İşrat ile birlikte Atatürk Havalimanında sınır dışı edilmeden önce Haberturk.com'a yaşadıklarını ve Pakistan'dan Türkiye'ye insan kaçakçılarının binlerce kişinin hayatını nasıl kararttığını anlattı. Genç adam, genelde kapalı bir ortamda gizlenerek tutulduğu ve olup biteni görmediği için Türkiye'ye gelirken geçtiği yerlerin tamamını hatırlayamıyor. Büyük, karla kaplı bir dağın yamacından yürürken arkalarına baktıkları takdirde öldürüleceklerinin söylenmesi ise aklından çıkmıyor.
Kışın en sert geçtiği aralık ayında Türkiye'ye girmeden önce ellerinden ve daha sonra uzuvlarını kaybetme riskine kadar götürecek biçimde parmaklarından telle bağlanarak etraflarına bakmamaları için sopayla dövüldüğünü ve işkence gördüğünü söylüyor. Gördüğü işkencelere sert kış şartlarında maruz kaldığı soğuk ısırığı da eklenince Üzeyir'in parmaklarında çürüme (nekroz) meydana gelmiş.

Türkiye'de tedavisini üstlenen doktor, baş parmakları zarar görmediği için Üzeyir'in yüzde 60-70 işlevsellikle ellerini kullanabileceğini fakat bazı parmaklarını kaybedeceğini söyleyerek sağlık durumu hakkında şu açıklamayı yaptı:

"Hastanın her iki el 3'üncü, 4'üncü ve 5'inci parmak uç kısımlarda kuru nekroz mevcuttur. Bu durum 3-4-5'inci parmakların uç kısımlarında kayba neden olmuştur. Kısmi fonksiyon kaybına da sebep olmuştur. Hasta özellikle kavrama hareketlerinde sıkıntı yaşayacaktır."
Doktorunun belirttiğine göre alttaki yara iyileştikçe parmaklarındaki ölü dokular düşecek. Yaraların enfekte olmaması için Üzeyir'e nasıl pansuman yapması gerektiği de anlatılmış. Hastane yetkilileri, sınır dışı edilmeseydi Üzeyir'in elindeki dokuların cerrahi olarak alınacağını söylüyor. Parmaklarının geri dönüşü ise artık söz konusu değil.

İNSAN KAÇAKÇILARI NASIL ORGANİZE OLUYOR?

Üzeyir'in gördüğü eziyet ve maruz kaldığı insanlık dışı koşullar insan kaçakçıları için çok sıradan. Amaçları daha fazla para koparmak olduğu için kandırdıkları ve esir tuttukları insanlara her türlü zararı verebileceklerine de Üzeyir bizzat şahit olmuş.

Türkiye sınırında kemikler ve cesetler gördüğünü, hayatını kaybedenler için hiçbir şey yapamadıklarını gizlemiyor. Kendisi de aynı korkuyu iliklerine dek hissetmiş. Üzeyir, perişan hâle gelmesine rağmen, kurtulmanın verdiği mutluluğun yüzüne yerleştirdiği ince tebessümün arkasından ne hissettiğini tüm çıplaklığıyla anlatıyor. Söylediklerinin bir bölümü düşündürücü, bir bölümü ise hayret verici.

İSTANBUL GÜNLERİ ve BAĞCILAR HAYATI

Genç adamın morarmış, erimiş parmaklarının kuzeni İşrat ve ailesinde yarattığı korku sayesinde, insan kaçakçılarının istedikleri parayı almış olması Üzeyir'in şu an yaşamasında belki de yegâne sebep. Yine de, tüm bu esnada Üzeyir'in zaman zaman ölümü görüp sıtmaya razı olduğu dönemler de yok değil.

Umut tacirleri tarafından İstanbul'un Bağcılar ilçesinde saklanan göçmenler, hiç de sağlıklı olmayan koşullara sahip evlerde, kimi zaman 20 kişiyi bulan gruplarla aynı yerde kalmış. İnsan kaçakçıları baskı ve tehdit altında, cebren tuttukları Üzeyir'i, daha fazla fidye alabilmek için haftada sadece beş dakika boyunca ailesiyle görüştürmüş.

Haberturk.com'un görüştüğü Üzeyir'in Pakistan'da yaşayan ailesi tüyler ürpertici detaylar veriyor. Oğullarının günlerce bir odaya kilitlendiğini ve susuz, yiyeceksiz ve ısınma şansı verilmeden tutulduğunu söylüyorlar. Dövülmesi ve işkenceye maruz bırakılarak kendilerinden telefonla para istenmesi ise hayatlarının gündelik bir parçası olmuş. Aileye parayı göndermezlerse işkenceye devam edeceklerini de söylemişler.

İşrat, kuzeni Üzeyir ile ilk doğrudan bağlantıyı yaklaşık 2 ay önce sağlamış. Yaşadığı yerde, internet üzerinden kamerayla görüntülü bir görüşme gerçekleştirmiş. Ellerinin durumunu da ilk o zaman görmüş. Üzeyir'in görüşmede "Ellerim iyi değil, ölüyorum." dedikten sonra kaçakçılara yönelerek 'merhamet edin' çağrısı yapmasıyla İşrat harekete geçmiş.

Konuştuğu kaçakçılardan kuzenini doktora götürmelerini istemiş. Türkiye'de tıbbi yardımın paralı olduğunu söyleyerek para isteyen çeteye de ilk etapta 100 sterlin göndermiş. Üzeyir'i esir alan suç örgütünün Türkiye'de başına gözcü olarak verdiği kişi, genç adamı Pakistan'da kandırarak Türkiye'ye gelmesi için ikna eden iki kişiden biri olan Ali Hasan isimli şahıs.

Öte yandan, İşrat ve Üzeyir arasındaki görüşmede Üzeyir'in merhamet dileyen çaresiz ruh halini kaçakçılara açık etmesi maddi sömürüyü daha da azdırmış. Devamlı olarak haraç ve fidye istemişler.

İşrat, son olarak Üzeyir'in ülkesine gönderilmesi için yaklaşık 600 sterlin tutan uçak bileti parasını da ödemişama yine de verilen sözler tutulmamış.

Sadece Üzeyir değil, Pakistan ve Afganistan başta olmak üzere, pek çok göçmen benzer şekilde illegal yollardan Avrupa vaadiyle Türkiye'ye getiriliyor.

SADECE CAMİYE GİDEBİLDİ

Çete, aileden tahsil edebileceği parayı aldığını düşündüğünde, kandırılarak illegal yollardan Türkiye'ye getirilen diğer kişilerle birlikte Üzeyir'i Bağcılar'da metruk bir yere bırakıp gitmiş.
Üzeyir'in dış dünya ile irtibatı bundan sonra başlıyor. Dilini bilmediği ama çoğunlukla aynı dine mensup olduğu Türkiye'de, korkmaktan sonra en sık yaptığı şey ibadet camiye gitmek.
Bağcılar Çiftlik Demircan Camii imamı ve cemaati fotoğraflarını görür görmez Üzeyir'i tanıdı ve haftada 3-4 gün rastladıklarını belirtti. Hatta ilk başta, parmaklarındaki çürüme (nekroz) kaynaklı döküntülerin başkalarını etkileyebileceğini düşünmüşler. Pakistanlı mağdurun elindeki yaraların bulaşıcı olup olmadığını bilmedikleri için mesafeli durmuşlar. Urduca dışında bir dil bilmeyen Üzeyir, bir süreliğine dahi olsa ötekileştirilmeyi yaşamış.
İşrat, kuzeninin çetenin radarından çıkmasından sonra Üzeyir'in sağlığı için civardaki kişilerden ve elçilikten yardımcı olmalarını istemiş. Üzeyir'in hastaneye götürüldüğünü ancak doktorların fazla ilgilenmediği dışında fazla bir bilgisi olmadığını söylüyor.

Serbest kaldıktan sonra neden polise gidip durumunu anlatmadığını sorduğumuzda Üzeyir, kuzeninin tercümanlığında çok çarpıcı bir yanıt veriyor.

(Kaynak: Habertürk/Alper Öcal)