60 lı yıllarda memleketi Hollanda da tanışıp, âşık olduğu Ferit Edgü ile Türkiye macerası başlar. Amelia, Ferit Beye öyle âşık olur ki, ülkesine dönmek isteyince onu yalnız bırakmaz. Hollanda'daki mallarını satıp Türkiye'ye yerleşirler. Ve ilk koleksiyonlarını oluşturmaya başlarlar. 40 yıllık evlilik gün gelir ayrılıkla sonuçlanır. En acısı 40 yıl boyunca biriktirdikleri paha biçilmez eserler de evlilikleriyle dağılır.

Amelia boşandıktan sonra, ekonomik sıkıntılarla boğuşmaya başlar. Çünkü Ferit Bey, ona hiçbir şey vermek istemez. Çaresizdir, çalışmak zorundadır. Ne ülkesine geri döner ne de başka biriyle evlenir. Çünkü o bir Türkiye ve boşanmasına rağmen hala sadık kaldığı Ferit Edgü aşığıdır.


 Türkiye'yi dünyada tanıtmak için birçok projeye imza atar. En son olarak, çok etkilendiği Karadeniz'i tanıtan bir kitap ve sergi hazırlar.20 den fazla ülkede sergiler açar.
Karadeniz projesinde çalışırken, Ahşap Camiler dikkatini çeker. Onların da kitabını ve sergisini yapmak ister ama gerekli desteği bulamaz.
Amelia, genetik bir hastalığın sonucu görme yetisini kaybetmek üzere. Şu anda sadece ışıkta %10 görebiliyor. En büyük hayali, ölmeden ve gözlerini tamamen kaybetmeden Ahşap Camilerin restorasyonun yapılması ve onları tanıtımı için sergilerinin açılması, kitaplaştırılması.
 
                FERİT'E ÂŞIK OLMAKLA TÜRKİYE SEVDALIĞIM BAŞLADI
-          Türkiye sevdalığı nasıl başladı?
-          İlk önce aşkla...
-          Eski eşinizle mi yani...
-          Evet. Hollanda'dayken tesadüf olarak Ferit'le karşılaştık.
-          Aynı okulda mı okuyordunuz?
-          Hayır. Bir otobüste tanıştık.
-          Nasıl tanıştınız?
-          Ferit, benim de olduğum otobüse bindi. Bilet 100 florindi. Tabii kendisi Hollanda'da yaşamadığı için bilet alamadı. Gitmek istediği yere bilet almak için de üzerinde 25 Sent yoktu. O zaman kalktım bilet parası 25 senti ben verdim.
-          Aaa... Neden tanımadığınız birinin bilet parasını verdiniz?
-           Çünkü çok yakışıklıydı.
-          İlk görüşte aşk mı yani?
-          Aynen öyle oldu.
-          Sonra ne oldu?
-          Sonra aynı yerde indik. Sohbet ettik, birbirimizi daha iyi tanıdık. Ferit o zaman Paris'te duruyordu. Bir hafta sonra da ben Paris'e gittim.
-          Peki, Ferit Bey'i tanımadan önce Türk insanının tanıyor muydunuz? Türklerle ilgili bilginiz var mıydı?
-          Hayır. Yalnız Atatürk'ü biliyordum. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıdığı için önemi bir lider olarak biliyordum.
-          ATATÜRK DIŞINDA HİÇ BİR TÜRK'Ü TANIMIYORDUM
-          Yani Atatürk dışında Türklerle ilgili bir şey bilmiyordunuz.
-          Evet.
-          Peki, ön yargınız var mıydı?
-          Yoktu. Çünkü orada Türk yoktu ve Türk insanını tanımıyordum.
-          Hemen evlendiniz mi?
-           Evet evet... Yıl 1960,Ferit Paris'te hastalandı. Hollanda'ya geldi ve hemen evlenmeye karar verdik. Çok sevdik birbirimizi. 1961de de Paris'e yerleştik. Orada birçok Türk yazar, ressam, heykeltıraş, yazarla tanıştım. Abidin Dino'yla tanıştım.
-          Türkiye'ye ilk ne zaman geldiniz?
-          1962'de Ferit'i askerlik için çağırdılar. O zaman ki kanuna göre askerlik,  asker olarak değil öğretmen olarak yapılabiliniyordu. Ferit'te öğretmenliği tercih etti ve Hakkâri'nin Pirkanis köyüne gitti. Öyle bir köy ki; bir buçuk günde atlarla ve yürüyerek gidiliyordu. O yüzden Hakkâri'nin ben de yeri farklıdır.
-           Siz de Hakkâri'ye gittiniz mi?
-          Ferit'i görmeye gittim döndüm tabi... O zaman Hakkâri'de su, elektrik, yol yoktu. Hiçbir şey yoktu. O askerlik görevini yaparken ben Paris'te kaldım.1965 de Ferit'te döndü. Fakat Ferit yazar olarak, kendi lisanını, ailesini, ortamını istedi ve 1967 de Türkiye'ye yerleştik.
-          Boğazda bize bir yalı buldular ve hemen çalışmaya başladım. İşe gitmediğimde ya da eve erken geldiğimde boğazda yüzüyordum.
-          Çok şanslısınız. Türkiye'ye gelir gelmez boğazda yalıda oturdunuz.
-          Tabii. Harika. Ta 1992'ye kadar yalıda oturduk.
-          Ferit Beyin ailesi sizi nasıl karşıladı?
-           Ferit'in annesi inanılmaz benimsedi, kucakladı beni. O beni çok sevdi ben onu çok sevdim. Ve hiçbir zaman sen İslam'a geç, bunu yap, şunu yap demedi. Bana ne söyledi biliyor musun?  "Allah'a inan ve esas olarak Allah en küçük bir hücrenin içindedir, onu bil "dedi. Çok dindardı. 5 vakit namaz kılardı. Hala O'nu çok düşünüyorum. Şimdi boşandık ve iyi ki O öldükten sonra boşandık çünkü O çok üzülürdü. Torunuma da onun ismini "Nefde" koyduk
-          İLK KOLEKSİYONA, PARİS'TE OLDUĞUMUZ ZAMAN BAŞLADIK     
-          Bu evlilik, çok güzel bir koleksiyonun oluşmasını da sağladı... İlk koleksiyona ne zaman başladınız?
-          İlk Paris'te olduğumuz zaman oradaki sanatçıların eserlerini alarak başladık. Çünkü ben iyi para kazanıyordum. Afrika sanatı üzerine bir koleksiyon yaptık. Bir gün, ayın sonuna doğru eve geldim. Ferit,  bir Afrika Maskı almış. "Ne kadar verdin" dedim? "250 Frank" deyince, çok şaşırdım. Çünkü bütün paramız bu kadardı. Sonra 10 gün patates yedik. Başka paramız yoktu.
-          Türkiye'ye gelince de eserler toplamaya devam ettiniz sanırım... O yıllarda Türkiye'de koleksiyonculuk yaygın değildi. Bunu siz çok iyi başardınız? Zor oldu mu?
-          Evet, o yıllarda koleksiyon yapan bir Baras bir de biz vardık. Başka yoktu.
-          İlk Türkiye'ye geldiğimiz zaman Afşar'da, Marmaris'te, Bodrum'da ve birçok yerde yer aldık. Daha sonra Türkiye'ye yerleştikten sonra arsaları satıp koleksiyonlar almaya başladık.
-          Koleksiyonunuzda kimlerin eserleri vardı?
-          Orhan Peker, Abidin Dino Avni Yarbaş, Bedri Rahmi Eyüpoğlu ilk aklıma gelenler.
-          Kaç yıl evli kaldınız?
-          40 yıl.
-          Bu 40 yıl içerisinde güzel bir hayatınız ve güzel bir koleksiyonunuz oldu.
-          Evet, harika bir hayat oldu.
BOŞANDIKTAN SONRA FERİT, KOLEKSİYONUMUZDAN BANA VERMEK İSTEMEDİ
-          Peki, boşanmanızla birlikte bu koleksiyonunuz ne oldu, dağıldı mı?
-          İki tane koleksiyonumuz vardı. Biri; toprak altı, eski yazılar, hat ve kumaştan oluşuyordu. Ferit bana hiçbir şey vermek istemedi. O yüzden yarısını kızımız Esma'ya verdi. Yarısını da kendisi aldı.
-          Tablolardan güya bana 100 tane verdi. Ama bu 100 taneden 20 tanesi önemliydi. Bunlarda Esma'daydı ve Esma da hepsini sattı. Çünkü çalışmıyordu.
-           Bendeki tablolardan sadece 16 tanesi çok iyi resimlerdi.
-          Umarım bu tablolar duruyordur...
-          Maalesef ben de satmak zorunda kaldım. Çünkü hiç param yoktu. Boşandıktan sonra ekonomik zorluklar çektim.  Ama Ferit satmadı.
-          Boşanmanız çok acı ama boşanmayla birlikte bu değerli koleksiyonların dağılması daha da acı olmuş.
-          Evet, benim için de kötü oldu, çok üzüldüm.
-          Neden boşandınız?
-          Bu konuda konuşmak istemiyorum. Sadece genç birini buldu diyebilirim.
FERİT, BENİM TEK AŞKIMDI,ONA HEP SADIK KALDIM,HALA SADIĞIM
-          Boşandınız ama hala Ferit Beyin soyadını kullanıyorsunuz...
-          Ferit benim tek aşkımdı. Ve hayatımda başka erkekler hiçbir zaman olmadı. Ayrıca 40 yıl boyunca koleksiyonlara adını koydum. Yarısını Ferit, yarısını ben yaptım. Ve Ferit'i tanıdığım günden beri hep çalıştım. Şu anda 71 yaşındayım, % 5 görüyorum hala çalışıyorum, sergiler düzenliyorum
-           Boşandıktan sonra tekrar evliliği düşünmediniz mi?
-          Hayır. Hiçbir arkadaşım dahi olmadı.
-           Ferit Beye duyduğunuz aşktan dolayı mı?
-          Evet. Ferit'e hep sadık kaldım ve hala sadığım. O kadar çok sevdim.
-          Boşandıktan sonra hiç karşılaştınız mı?
-          Hayır. Hiç.
-          Damadınız Türk mü?
-          Türk.
-          Seviyor musunuz damadınızı?
-          Evet. Ama şimdi ayrı yaşıyorlar. 16 sene önce evlendiler ama aşk bitti. O zaman da beraber kalmaları gerekmez. Biri kız biri erkek ikiz çocukları var.
-          Torunlarım hem karakter olarak hem fizik olarak, Ada tıpatıp Ferit'e benziyor. Maya da tıpatıp bana benziyor. Sezer Duru "  Siz kendiniz bir araya gelemediniz ama torunlarla yeniden bir araya geldiniz" dedi.
İLK OLARAK, ANITKABİR'İN MİMARİSİNİ İÇEREN SERGİ AÇTIM
-          Siz projelerinizle, sergilerinizle Türkiye'yi dünyaya tanıtan birisiniz. Sizden başka kimse var mı?
-          Kültür bakanlığı var. Sergiler hazırlıyor. Ama bana göre o sergiler çok profesyonel sergiler değil. Bütün Avrupa'da ve Amerika'da sanat galerileri var. Kültür Bakanlığı para vererek kendilerine ait sanat galerileri yapıyor. Ama hiç ilgilenen ve ses getiren yok. Çünkü yalnızca Türkler geliyor.
-          Sizin farkınız ne?
-          Ben şöyle projeler yaptım; Mesela mimarlık projeleri yaptım. Bir tane Prof. Afife Batur ile beraber" Atatürk için düşünmek" isimli Atatürk projesi yaptım. Çok güzel bir kitap oldu. Ve kitap 4 baskı yaptı.
-          Bu projenin içeriği neydi?
-           Projemiz Anıtkabir'in mimarisi. Anıtkabir'in eski planlarını bulduk. Çünkü orada Avrupa'dan ve buradan mimarlar çalışmış. Proje buradaydı.
-          Bir de Haymatlos yani evsiz yurtsuzlar sergisi yaptık. Almanya'daki faşizmden Türkiye'ye kaçan profesörleri, akademisyenleri Haymatlos adı altında topladık ve sergi açtık. Bu iki sergi bütün Avrupa'yı dolaştı.
-          Peki, Almanya'da da yaptınız mı bu sergiyi?
-          Tabi ki. Almancam iyi olduğu için biliyorum, Alman gazetelerinin ilk sayfalarında çıktı ve çok ilgi gördü.
YEDİ DİL BİLİYORUM
-          Kaç dil biliyorsunuz?
-          Almanca, Türkçe, Hollandaca, Fransızca, İngilizce, Latince, Grekçe olmak üzere yedi dil...
-          Bir de kilim sergisi yaptınız...
-          Evet. Kilim desenlerinin çağdaş yorumlarını yurt dışının en önemli galerilerine sergi olarak götürdük. Belkıs Balpınar ile yeni kilimleri, Ayhan Gülgönen ile de eski kilimleri çalıştık.
-          Karşılaştırdığınızda sergilerinize ilgi, Avrupa'da mı daha fazla Türkiye'de mi?
Dışarıda... Egzotik bir şey olduğu için ziyaret eden çok oluyor.
KARADENİZİ,20 DEN FAZLA ÜLKEDE TANITTIM
 -          Son projeniz, beni de heyecanlandıran Karadeniz'i yurtdışında tanıtıyorsunuz. Nereden aklınıza geldi Karadeniz'i tanıtmak?
-           Ünlü yönetmen Tayfun Pirselimoğlu'nun babası Hayati Pirselimoğlu beni Trabzon'a davet etti. İlk defa Karadeniz'e gittim ve çok etkilendim. Hayati, normalde çok sessiz bir insandır ama Karadeniz de bir konuşmaya başladı anlatamam. Karadeniz kültürü, yemekleri, kıyafetleri, eski evler, ahşap camiler tam sanat eseriydiler. Hemen kolları sıvadım ve Karadeniz'i tanıtan bir kitap yaptım ve bir de sergi oluşturdum.
-          Kaç ülkede sergi açtınız?
-          20 den fazla. Sergilerimiz de İngilizce, Türkçe olmak üzere iki dilde bilgi veriyoruz.
KARADENİZ SERGİSİ, EN ÇOK İSKANDİNAV ÜLKELERİNDE BEĞENİLDİ
-          Karadeniz Serginiz en çok hangi ülkede beğenildi?
-          İskandinav ülkelerinde çok beğenildi. Oralarda çok prestijli müzelerde sergilendik. Prestijli müze olduğu zaman da, ziyaretçiler de prestijli insanlar oluyor.
-          Karadeniz Serginizi nerde final yaptınız?
-          Dünyanın en kuzeyi, Finlandiya'da Laplamliya'da son sergimizi yaptık. İnanılmaz bir ilgi gördü, 3 ay kaldı.
KARADENİZ SERGİ RESİMLERİNİ, KOPENANG ELÇİLİĞİNDE GÖREBİLİRSİNİZ
-          Peki, Sergideki resimleri daha sonra ne yaptınız, herhangi bir yerde sergiliyor musunuz?
-          Yok. Bütün her yeri dolaştıktan sonra fotoğraflar biraz eskidi. Milli Reasürans Sanat'a son sergiyi Kopenhag ta açmayı rica ettim. Elçilikle görüştüm, onlarda uygun buldular. Ve elçiliğin her yerinde bizim resimler bulunmaktadır. Bir gün Kopenhag'a giderseniz göreceksiniz.
-          Projede kimlerle birlikte çalıştınız?
-          Karadeniz projesinde fotoğrafçı olarak, tanınmış iki isim Ali Konyalı ve Tarkan Kutlu ile çalıştım. Kendileri aynı zamanda İslam eserleri üzerine de çalışıyorlar. Figen Kuzucu ve Murat Oral da kitabın editörlüğünü yaptılar. Asistanım Ayşe Gür'ün de emeği çoktur.
ERTUĞRUL GÜNAY'A KIRGINIM
-           Peki, kaynağı nereden buldunuz?
-          Kaynak çok aradım. Kültür Bakanlığına gittim, belki yüz defa telefon ettim. Maalesef Ertuğrul Günay böyle güzel projelere destek olmadı. Beni 3-4 saat kapının önünde beklettiler ama yılmadım. Çünkü başka projeler de yapacaktım.
 Ertuğrul Günay'a kırgın mısınız?
-          Evet, kırgınım.
-          Ama yine de başardınız, nasıl?
-          Karadenizlilerin desteğiyle... Özellikle Trabzonlu Mustafa Reşat Sümerkan, Hayati Pirselimoğlu ve Hüseyin İnan'ın katkıları çok büyük. Otele göndermediler, evlerinde ağırladılar, yedirdiler, içirdiler, gezdirdiler. Ve neticede harika bir tanıtım yaptık. Kitabın basımında da Lokman Şahin %50 indirim yaptı.
KARADENİZDE TURİZMİN ARTMASINDA, SERGİLERİMİN ÇOK BÜYÜK ETKİSİ VAR
-          Karadeniz'de son dönemlerde turizmin artmasında, sizin sergilerinizin etkisi var mı?
-          Kesinlikle olduğunu düşünüyorum. Bakınız 2004'den önce hiç kimse yoktu. Çünkü sergilerimiz her yere gitti. Bu sergiler açıldığı zaman konsoloslar geliyor, kokteyller yapılıyor. Ayrıca çok iyi piar yapıyorum. Mesela Helsinki'nin en önemli gazetesinde 3 defa ilk sayfada çıktı. Milyonlar verilip yapılamayacak tanıtımlara imza attım. Dediğim gibi ben yılmıyorum, çalışıyorum ama maalesef görmüyorum.
-          Hiç mi görmüyorsunuz?
-          Işık olduğu zaman %10.
-          Buna rağmen proje çalışmalarına devam mı?
-          Evet...
-          Hedeflediğiniz yeni proje nedir?
-          Yine Karadeniz. Bir de Polonya... Bu sene Türkiye Polonya diplomatik ilişkilerinde 6. Sene. 15 Ekim'e çok büyük bir sergi hazırlıyorum. 60 fotoğrafla, 1989'dan bu güne kadar kültürel değişimin sergisini hazırlıyoruz.
TÜRKİYE'DE 100 TANE AHŞAP CAMİ BULUNMAKTADIR
-          Sizin Polonya projenizden önce, "Ahşap Camiler" projeniz vardı. Ne oldu, vaz mı geçtiniz?
-          "Ahhh ahh"diyorum. Kültür Bakanlığı destek için söz vermişti ama sözlerini yerine getirmediler.  
-          Türkiye'de kaç tane Ahşap Cami var?
-          100 tane var.
-          Hepsi ibadete açık mı?
-          Hayır. Problem de bu zaten. Yeni büyük camiler yapıldığı için, eski ahşap camileri kapattılar. Kapalı kaldığı için de yavaş yavaş çürümeye başlıyorlar. En önemlilerinin restorasyonunu yaptılar ama bazıları iyi, bazıları kötü oldu.
-          Kendi gözümle gördüm. Norveç'te 40 tane ahşap kilise var ve bunlara çok iyi bakıyorlar. Belki de bu kiliseleri anlatan 100 kitapları var. Âmâ bizim ahşap camiler üzerine bir tane bile kitap yok. Ayıp.
-          Bahsettiğiniz Türkiye'deki Ahşap Camiler hangi illerde var?
-          Denizli, Bodrum, Kütahya, Beyşehir, Afyon, Kastamonu, Ankara'da ikişer tane var, İstanbul'da bir tane var. Diğerleri doğu ve Batı Karadeniz'de.
CAMİLER DE HUZUR BULUYORUM
-          Dikkatimi çekti, camilerden bahsederken ‘bizim camilerimiz' diye ifade ettiniz. Bu, camilere ne kadar değer verdiğinizi gösteriyor...

-          Tabi ki. Camiler harika mekânlar, huzur buluyor insan. Ben de huzur buluyorum.
-          Ayrıca Ahşap Camiler, hem mimarı olarak hem de tarihi olarak en eski halk camileri. Yani senin ve benim camilerim. Hem de içlerinde o kadar güzel desenler var ki, oraya girdiğin zaman o cami seni kucaklıyor.
-          Siz gider misiniz camiye?
-          Gidiyorum tabi... Eskiden de Ferit'in babaannesi ile giderdik. Hep huzur bulmuşumdur. Ben de dindarım, sizin kabul ettiğiniz şeylerin hepsini ben de kabul ediyorum. Başörtülü insanları çok beğeniyorum.
-          Peki, hiç kiliseler üzerine bir proje düşünmediniz mi?
-          Hiç olmadı.
-          Neden?
-          Bilmiyorum. Belki de Ferit'in annesinden dolayı. Çok sık beni camilere götürürdü. Onun etkisi olmuş
-          ÖLÜNCE İSLAM MEZARLIĞINA GÖMÜLMEK İSTİYORUM        olabilir. Çünkü her camiye gittiğim zaman muhakkak Ferit'in Annesini  hatırlıyorum. Belki iki sene sonra tamamen kör olacağım ama yeter ki bu projeleri yapalım yine kör olayım.
-          Ölünce nereye gömülmek istiyorsunuz?
-          İslam mezarlığına gömülmek istiyorum.
-          Cenaze namazınınız kılınmasını istiyor musunuz?
-          Tabii ki istiyorum.
EN BÜYÜK HAYALİM, ÖLMEDEN ÖNCE AHŞAP CAMİLERİN SERGİSİNİ YAPMAK
-          En büyük hayaliniz?
-          Ölmeden ve tamamen gözlerimi kaybetmeden önce bu camilerin restorasyonlarının yapılması, sergisinin açılması ve kitabının yapılmasını arzu ediyorum. Ve bunun için de çok az para lazım. Bütün herkese yazdım, telefon ettim, rica ettim. Bunlar gerçekten dine önem veriyorlar mı vermiyorlar mı bilmiyorum.
-          İnşallah bu gönlünüzdeki güzel şeyleri gerçekleştirirsiniz. Çok teşekkür ediyorum.
Kaynak: Haber7