Yıllar yıllar var, bir şarkı dinlemiştim Leman Sam’dan... Kesilen ağaçların, karaya vuran balıkların, zifte bulanan martıların ayaklanıp hesap sorduğu bir şarkı... “Sorgu” adı. Pek alıştığımız bir şey değildi bir pop müzik albümünde böyle gerçekliği
ve acılığıyla insanın sinirini bozan bir şarkı...

Sonra  Leman Sam sık sık “sinir bozucu” olmayı sürdürdü. Özellikle de doğa söz konusu olduğunda öfkesinin sınırı yoktu. Can candır; insanı, hayvanı, ağacı, çiçeği olmaz dediği noktadan taviz vermedi hiç. Ve mesele geldi dayandı,  Kurban Bayramı’nın birinci gününde yazdığı tweet’e... Leman Sam’ın  kurban kesenlerle  IŞİD teröristlerini bir tuttuğu cümlesi yetti insanların onu hakaret yağmuruna tutmasına...

Kendisini savunmak gibi bir niyeti olmadığının altını çiziyor. Ama en azından ne yazdığının bilinmesini istiyor. Cümlesi tam olarak şu: “Benim için  IŞİD ile bıçağını masum bir hayvanın boğazına dayayan aynı duygudadır.” Dediği gibi içinde  kurban geçmiyor, bayram geçmiyor, kesilen boğaz onun derdi...

Gerisini de kendisinden dinleyelim...

Hangi ruh hali içinde yazdınız o tweet’i?

Bir kere şunu söylemek istiyorum, kendimi savunmak için herhangi bir şey söylemeyeceğim çünkü savunulacak hiçbir şey yok. Hâlâ sözlerimin arkasındayım. Onu bir görüntünün üzerine yazmıştım, yazdığım tweet’in  Kurban Bayramı’yla alakası yoktu ama  Kurban Bayramı’ndaki görüntülerden sonra da yazardım muhtemelen.

“Belli bir kesimin düzeyini tweet’lerden fark ettim”

Hangi görüntü üzerine yazmıştınız?

Kesilmiş, asılmış bir hayvanın içine çocuğu koyup resim çektirmişlerdi. Bir diğerinde de kesilmiş bir hayvanın kafasını çocuğun eline vermişlerdi... Şimdi herkesin inanç özgürlüğü vardır, herkes neye istiyorsa ona inansın, bu beni ilgilendirmez. Ama benim çocukluğumda da  Kurban Bayramı vardı ve o gün  Kurban Bayramı bu şekilde kutlanmazdı. Benim bildiğim kadarıyla
o alınan hayvancağızlar güzel bakılır, o gün geldiği zaman gülsulu tülbentlerle gözleri bağlanır, işini bilen insanlar tarafından kesilir. Kimse kimseye gösteriş yapmak için  kurban kesmez. Ben o zaman da çok onaylamıyordum ortalık yerde yapılmasını ama gün geçtikçe artık öyle bir abartı haline geldi ki Boğaz kırmızı akıyor, ortalık kıyamet gibi, kaçan hayvana işkenceler ediliyor, elektrikli testerelerle hayvanlara saldırılıyor, benim ruh sağlığım bozuluyor. Dediğim gibi, yazdığım tweet’in aslında  Kurban Bayramı’yla ilgisi yoktu.

Neyle ilgiliydi peki?

Şunu yazdım: Masum bir hayvanın boğazına bıçağı dayayan bir insanın duygusuyla bir insanın boğazına bıçağı dayayan insanın duygusu aynıdır. Bizim ülkemizde sıklıkla adamlar karılarını kesiyor, terör örgütleri kafa kesiyor. Hani şöyle bir söylem vardır: Ben o kadar duyarlıyım ki tavuk bile kesemem. Çünkü bir canlıyı kesip, boğazından kan akıtıp can çekişmesini seyretmek öyle her babayiğidin harcı değildir. Her insanım diyen insan buna katlanamayabilir. Katlanamayanı da katlananı da kınamak bence çok gereksiz. Onun karakteri öyle, bunun karakteri böyle. Ben sadece eylemi yazdım; onu yapabilen, bunu da yapabilir. Çünkü farklı değil. Kan, can aynı şey. Benim attığım o  tweet belki zamanlama açısından öyle anlaşılmış olabilir ama oradaki satanist de kedi kesiyor, buradaki sapık da köpek kesiyor, boğaz kesme eyleminden bahsettim. Onu yapabilen bunu da yapabilir, ona bakabilen buna da bakabilir. bugün yavru kediyi öldüren bir adam yarın çocuğunu öldürürse ben buna şaşırmıyorum. Budur mesele. Fakat bunun üzerine atılan tweet’lerden belli bir kesimin düzeyini fark ettim.

Fakat bunu bekliyordunuz herhalde...

Yoo. Ben bazen çok sert tweet’ler atıyorum, birkaç kişi ilgileniyor. Ama bunun hangi maksatla yapıldığını bilmiyorum, muhtemelen bunu fark eden birileri Bülent Arınç’a söylemiş olabilir, öyle alevlendirilmiş olabilir bu mevzu.

Şaşırdınız mı Arınç’ın sizin hakkınızda konuşmasına?

Yo, o ya ağlar ya birilerini hoplatır. Fakat şöyle bir şey var, ben bugüne kadar parlamentodan herhangi birine hakaretamiz bir şey yazmayı düşünmedim. Hatta geçen yıl yazdığım bir yazıda başbakan için “Sizi sevmeyi çok isterdim” demiştim. Hakikaten insan idarecilerini sevmek ve onlara saygı duymak istiyor. Ama Bülent Arınç çıkmış, edep, haya, iffet diyor, bu sözcükler kolay kolay kullanılabilir sözcükler değil. Bir dakika, nasıl bir hayasızlığımı, edepsizliğimi ya da iffetsizliğimi görmüş? Bu bir devlet adamına yakışmayacak bir tarzdır ve de çifte standartlı olduğu da açıktır. Sen “Bakara makaraya” bir şey deme, sonra bana edepten bahset. Üzgünüm ama hiç saygı duymuyorum ve kınıyorum, hatta kınamakla da kalmayacağım, hukuki yollara başvuracağım.

“Ölü yiyorum fikri bana hep çok ters geldi”

Tepkinizi İslamofobiye bağlayanlara ne diyeceksiniz?

Benim kimsenin dinine, inancına karışmak gibi ne bir hakkım var ne de bir isteğim... Sadece din kaynaklı savaşlara çok üzülüyorum, insanlar barış içinde yaşasın isterdim. Ama olmuyor. Dinler eğer savaşa neden oluyorsa bu çok üzücü. Ben İslam’ı böyle öğrenmedim. Benim büyükannem namaz kılan, dinine bağlı bir kadındı ve bana İslam’ın son derece barışçı, temizlik, yardımlaşma, dayanışma gerektiren bir din olduğunu öğretmişti. Bugün bu kadar şiddet içeren ve seksist yazılar yazabilen insanları gördüğümde bunun dinle ilgisi olduğunu düşünmek istemiyorum.

Yani sizin yazdığınız Müslümanlığa dair bir cümle değil...

Müslümanlıkla ilgili bir laf yok zaten yazdığımda. Ne İslam lafı geçiyor ne  kurban ne de bayram. Benim kızgınlığım insanoğluna, Müslüman’a değil. Zaten diğer yazdıklarımı da insanlar incelerlerse esas hırsımın kime olduğunu anlarlar. Benimki insanoğluna. Bu kadar şiddeti içinde nasıl barındırdığına inanamamaktan.

Ne zamandır et yemiyorsunuz?

30 yıldır falan. Ona da çok güldüm, büyük bir mitoman grubu var ortada. Beni et lokantasında görmüşler, yanağımdan yağlar akıyormuş, elimde şarapla et yiyormuşum. Acıtmak için yazdıkları hiçbir şey beni acıtan bir şey değil ki. Ben yaşlılıktan korkan bir insan değilim. Çok güzelim diye iddia eden bir insan değilim, et yiyen bir insan değilim, onun için bana yazdıklarına gülüyorum ancak. Çocukken de zorla yerdim, ölü yiyorum fikri bana hep çok ters geldi. Ama et yiyenlerden de bana ne, onlar da yesin, kimseyi kınamıyorum.

“Bugünlerde içimden şarkı söylemek gelmiyor”

Kızınız Şevval, “Anne ne yapıyorsun?” diyor mu?

Yok demiyor, ben üzülüyorum onun için. Biz iki ayrı yetişkin insanız. Benim için Şevval’in de hakaret görmesi beni tabii üzüyor. Bu bana ait bir şey. Kızımdan ne istiyorsunuz?

Anneler “Aman çocuğum başını derde sokma der”, siz anne olarak tam tersi önde gidiyorsunuz...

Şevval’e dikkatli olmasını söylüyorum ama dediğimi yap, yaptığımı yapma gibi oluyor biraz. Bu kadar çok cehalet varken korkmalı mıyım? Aslında korkmalıyım. Benim Susurluk zamanında da eyleme katıldım diye sekiz konserim iptal olmuştu.

Yeni projeler var mı?

Ülkenin şu durumunda proje düşünecek halim yok. Biraz durulursa ortalık konserler devam edecek, albüme bakılacak ama moralin düzgün olması lazım. Ben üretemiyorum şu anda. Bugünlerde içimden şarkı söylemek gelmiyor. Hayal kırıklığı içerisindeyim, ben toplumu böyle bilmiyordum. Şiddete alışmak çok fena bir hastalık.

“Arap turist tweet’im ırkçı değildi”

Yakın zamanda bir de “Arap turist görmek istemiyorum” tweet’inizle gündeme geldiniz, o yazdığınızın ırkçı olduğunu düşünüyor musunuz?

Asla. O nedendi biliyor musun? Suriyelilerin geldiği bir dönemdi, ben bir aile gördüm. Dilenmiyorlardı. Öyle oturuyorlardı. Oturup ağladım, belli çok fakirler ve zor durumdalar ama istemiyorlar bir şey. O kadar canım yandı ki. Aynı gün ne duydum biliyor musun? O gelip de burada iş açan, saç ektiren Suriyeliler valiye şikayet ettiler. Bu dilencileri buradan toplatın diye. Ben bu haberin üzerine yazdım bunları. Ben sadece hayvana Merhamet eden bir insan değilim ki. Benim kendinden kötü durumdaki herkese hassasiyet duyan ve ona kötü davranana da düşman olan bir karakterim var, ne yapayım?

“Leman Sam gelirse  biz gelmeyiz demişler”

Bir konseriniz iptal olmuş...

Evet. Gaziantep’te bir ticari firmaydı, beni istediler fakat şöyle bir haber geldi: Yeşil sermayeden birileri davetliymiş, onlar “Leman Sam gelirse biz gelmeyiz” demişler. Ben de memnuniyetle kabul ettim, hiç önemli değil. Kadıköy Sahne’de de bu akşam vardı, onu da çok hasta olduğum için ve ortalık çok karışık olduğu için iptal ettik. İnsanlar ölürken ben nasıl şarkı söyleyeyim? Bu gibi şeylerde hep iptal etmedik mi, Soma’da da, Gezi’de de? Ölümler üzerine neşe bana ters geliyor.