TAM 40 yıllık birlikteliğimizde hiç fotoğrafımız olmadı.
Kısmet mi? Şansızlık mı? Benden kaynaklanan bir laubalilik mi ne olmadı işte?
Neredeyse ayın 20-25 gününü birlikte geçirdiğimiz halde, Hergün "Günaydın", her gün bitiminde, "İyi akşamlar dememize rağmen o insanla röportaj yapamadım.
Orhan Can beni bir röportaja davet edip, "Senin de bulunması istiyorum" dediği zaman, "Aman isim söyleme" dedim. Çok sürpriz yaşamadığım için, bu defa biraz heyecanlanmak istedim. Ama nerdeee. Röportajı yapılacak adamın sokağına gelirken o ismi ben söyledim, Orhan'a.."Sanlı Kaptan'a mı geliyoruz".."Evet" dedi ve ilave etti, "Nereden anladın?". Ben bu sokağa çok geldim. Çünkü aynı apartmanda Samet Aybaba da oturuyor diye de sonlandırdım.
Sanlı Sarıalioğlu, futbolun en iyisini oynamış, gözünü Beşiktaş'ta açıp, futbolunu sonlandırıncaya kadar başka bir forma giymeyen ender BJK'lılardan. Şu sıralarda yıllarca oturduğu Etiler'den, Beykoz'a taşınmanın heyecanını yaşıyor. Bir yandan da ev topluyor, ve de süpürüyordu!. Eşine iki arada-bir derede mesaj yolluyor. "Ya ne kadın bee. Nakliyet şirketine Dünyanın parasını verdik, o hala koli yapıyor" E yapacaksınki, bunlar Sarıalioğullar'ı!!.
Bilirsiniz uzun zamandır birinin evine gitmediğiniz zaman, aynı sahne-aynı plan yaşanır. O meşhur Kadir İnanır sesiyle, "Aman yarabbi görüyorum, görüyorum" diyemedim ama, Sanlı Kaptan'la sarılırken ve de kaburgalarımız birbirine yakınlaşırken şunu anladımki biz flim çevirmiyoruz!. Kendi ses tonumuzla seslendik birbirimize, "Heeeyt be"..İşte tam o sırada, ikimizinde taç çizgisinde doğan güneşi anlatan kafaları tokuştu. Karşımızda deklanşöre basan arkadaşa anında haykırdım, "Sakın flaşa dokunma. Zaten her yer güpe-gündüz!" Karanlık kapının önü şafak sökmüş gibiydi. Sanlı Kaptan "Şu kafaya bak" dedi. Ben de ona, "Çıkar tarağını" dedim. Yıllarca başında olmayan bir-iki tüyü sağdan ,sola yatırmak için kullandığı tek dişi kalmış canavara benzeyen tarağını çıkardı, havada duran iki beyaz tele değdirdi. O an, Graham Bell ile Toriçelli geldi aklıma. Bu iki mucitten sonra Sanlı Kaptan'ın başından acaba enerji üretecek bir verim alabilecekmiydik?.
Hışımla daldık içeriye. Oturmamızla birlikte soru yağmuru bir Orhan'dan bir benden mitralyöz gibi geldi.
-Nasıl geldin Beşiktaş'a?
-"14 yaşımda kardeşimle birlikte gittik Mithatpaşa Stadı'na içeri baktık dakikalarca. Acaip bir tutku idi. Sonra alt yapı malum ve oradan üst yapıya geçiş. 1965-66 yılında İzmirspor'la yaptığımız son maçtan sonra ilk şampiyonluğu tadışım. Öyle başladı ve 22 yıl sonra bitti."
-"O stad'a çıkarken ne hissediyordunuz?"
-Nasıl anlatayım o duyguyu. Yaşamak lazım. Ben en küçük yaşımdan, büyüyene kadar tattım o duyguyu. Beşiktaş'lılık başka bir şey yaaa."
-Peki ya milli Takım?
-Orada da en güzel anılarım geçti. Bulgaristan ile ilk milli maçımda. Hani şu çöktü dedikleri Ali Sami Yen var ya. Meğer tribündeki sosis tezgahı alev alınca panik yaşanmış, millet aşağıya atlama başlamış. Olan o işte. Ardından peşi sıra gelen Polonya mağlubiyetleri. Türkiye ismini görünce Lubanski denen canavardan yediğimiz goller. George Best denen müthiş futbolcunun karşısında oynadığım maçı da unutamam. Adam bir ara, benle beraber, Ercan, Yılmaz ve Ziya'yı yerle bir etti. Bende takım arkadaşlarıma rica ettim. Artık vurmayın bu adama. Saygısızlık etmiş oluruz. Ne topçu idi yaa."
-"Başka varmı böyle bir anı"
-"Olmazmı. Bir milli maç için Yeniköy'de Carlton otelinde kamptayız. Susadım. Ama aşağıya inemiyorum. Beni orada görmesinler diye daha 19 yaşındayım. Bir ara tam seslenecekken garsona Can ağabeyin (Bartu) sesini duydum. Küçüçük çocuk soliç, ben solaçık mı oynayayacağım. Beni İtalya'dan bunun içinmi çağırdınız. Anladımki o gün ben ilkonbirdeydim. Öyle sevinmiştimki. Galiba Bulgaristan maçıydı..Sonra Gelsenkrichen'deki 1-1'lik Almanya mlaçını unutamam. Kaleci Maıer, Türk'lere yenilirsek saçımı kazıtacağım demişti. Ama berabere kaldık."
-Dönelim Beşiktaş'a. Nasıl geçti 20 yıl?
-Yusuf'la, Ahmet Şahin'le, kör Tuğrul ile, K.Ahmet ile, Sabri ile neler geçti neler?
-Birde şu meşhur Steagul Roşu maçı var?
39 yıl geçmesine rağmen Sanlı Kaptan bu soru sorulur sorulmaz, hizte küplere binmedi. Çünkü hep son üç dakika yenen golle ilgili çok şeyler yazılmıştı. O bakımdan kesmeden anlatayım dedi. Buyurun işte onun ağzından o unutulmaz maç.
-"Artık son dakikaları yaşıyoruz 87.'inci dakikada ilk golü yedik. Topu alelacele santraya getirmedim. Santra yapılmadan evvel de aramızda konuştuk. Ben Tezcan'a, Tezcan, Lütfi'ye, Lütfi, Vedat'a verecek o da kaleci Sabri'ye geri pası verirken böyle zamana oynayacaktık. İşte biz tam bu kombinasyonu yaparken, sen araya bir Rumen gir, kaptığı gibi çaktı Sabri'nin soluna. 2-0 olunca. Bizde bittik. Herkesin ayağına kramp girmişti. Birde uzatma oynayacaktık. Ama onu da yapamadık. Üçüncüyü attı adamlar. Elendik.
-Ya sonra?"
-"İstanbul'a geldik. Giresunspor'la oynuyoruz. Maç başladı. Adamın biri sürekli benim üzerimde..Ya Sanlı, şu futbolu bırak yaa. Ya Sanlı, pas senin neyine yaa..Ya Sanlı birde düzgün at be abim derken, o sırada golü attım. Aynı adam devam etti saymaya. Ya Sanlı ne büyük adamsın beee. Senle yaşanacak ne günler var yaaa."
İşte böyle..Sonra resimler çıktı ortaya, saçıldı bir oraya bir buraya. Kaptanla birlikte tarihten bir yaprak geliverdi gözümün önüne. Bir döneme damgasını vuran o günkü adıyla umumi Kaptan Sadri Usuoğlu..Süleyman Seba..Ali İhsan Karayiğit. Keçi . Milutinoviç..Miliç. Dönemin unutulmaz Beşiktaş'lıları. Sürekli kolu çıkan sarı Süleyman. Bal Mahmut'tan farksız o dönemin küçüğü Fikret Demirer. Ve daha neler neler.
Sanlı Kaptan Beşiktaş'ın bugünkü durumunu da değerlendirdi, "Kulüp borç batağında. Kim buraya getirdi. Malum isim. Hesap vermeli. Ayrıca bu pahalı transferleri kim yaptı. O da aynı isim. Fikret Orman iyi niyetli bir insan. Ama durum işin içinden çıkılası bir ortam değil gibi gözüküyor. Üstelik iyi transferler geleceği dönük yapılmıyor.." dedi..
Ayrılık vaktinde Kaptan bizi her zamanki nezaketi ile asansöre kadar uğurladı.Eve doğru giderken foto muhabirine, "İyi resimler oldu mu" dedim, " O hooooo" dedi.
40 yıl sonra Sanlı Kaptan ile arşive girmiştik!!! (GH/FG)