Son dönemde art arda önce Wall Street Journal'da ardından da Washington Post'ta yayınlanan Hakan Fidan'la ve Milli İstihbarat Teşkilatı'yla ilgili haber ve yazıları Ankara, Türkiye'nin dış politikasını hedef alan bir kampanya olarak değerlendiriyor. Türk yetkililer bu kampanyanın arkasında İsrail kaynaklı girişimler olduğunu ifade ediyor.
Hürriyet Daily News Genel Yayın Yönetmeni Murat Yetkin de bugün Radikal gazetesindeki köşesinde bu konuya yer verdi.

Yetkin'e açıklamalarda bulunan isminin yazılmasını istemeyen bir istihbarat kaynağı "Özellikle son (17 Ekim) Washington Post yazısı ve onu takip eden Kudüs mahreçli diğerlerinden sonra" diyor; "bu medya kampanyasını, arkasında İsrail kaynaklı bir çabanın bulunduğu bir saldırı olarak görüyoruz" dedi.
Yetkin'in yazısında şu noktalar öne çıkıyor:

-Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Mısır'daki 3 Temmuz darbesi arkasında İsrail'in bulunduğu suçlamasında Beyaz Saray'dan gelen yanıt hafızalardayken bu suçlama Türkiye, İsrail, ABD üçgenindeki gerilimin sürdüğünü gösteriyor. Bu köşeli tahlile neden olan yayın ise Amerikan Washington Post gazetesinde, yıllanmış gazeteci David Ignatius imzasıyla 17 Ekim'de yayımlanan bir makale. İlginç olan, bu iddianın ‘Bilgi sahibi kaynaklar' gibi profil dahi içermeyen zayıf bir dayanağa sahip olması ve başkaca hiçbir ayrıntı vermemesi.

-Ankara'yı MİT yayınlarının arkasında İsrail parmağı aramaya iten yalnızca Washington Post yazısı değil. Daha 9 Ekim'de Wall Street Journal gazetesindeki bir başka makalede Fidan'ın izlediği ‘başına buyruk' Suriye politikasının oradaki radikal İslamcı grupların kontrol dışı büyümesine yol açtığı ve Batı çıkarlarını tehlikeye attığı öne sürülüyordu.

-Davutoğlu, Washington Post makalesinin yayımlandığı 17 Ekim günü MİT ve Fidan hakkındaki yayınlara sert bir yanıt verdi: "Aslında iddialar gerçekdışı olmanın yanında, Sayın Fidan'ın görevini ne kadar mükemmelen yaptığını da ortaya koyuyor. Fidan'a yönelik iddialar hem asılsızdır hem de çok kötü bir kara propaganda örneğidir." Yalnızca Davutoğlu değil, Yetkin'in görüşüne başvurduğu bir başka devlet görevlisi de zamanlamaya dikkat çekiyor.

-Zamanlama konusunun iki alt başlığı var. Birincisi, kasım sonu Cenevre'de yapılması beklenen Suriye görüşmeleri. İkincisi de Hasan Ruhani'nin cumhurbaşkanı olmasından bu yana İran dış politikasındaki bariz üslup değişikliği.

-Zamanlama açısından Mavi Marmara ve Filistin'le bağlantı konusu da ilginç. Netanyahu, 24 Mart'ta Obama'nın zorlamasıyla Erdoğan'ı arayıp özür diledi. Öldürülen 9 Türk vatandaşının yakınlarına tazminat verilmesi de bu anlaşmanın parçasıydı. Ancak İsrail ailelere yapılacak ödemelerin ‘tazminat', yani işlenen suçun karşılığı olarak anılmasına karşı çıkıyor. İsrailli diplomatlar ne iç politikanın buna izin verdiğini ne de İsrail askerlerinin öldürdüğü diğer ülke vatandaşları için örnek olmasının istendiğini söylüyorlar.

-Arkasında İsrail parmağı olsun ya da olmasın, MİT Müsteşarı Fidan'a yönelik yayınların doğrudan Erdoğan'ın dış politikasını hedef aldığı iyice ortaya çıkmaya başladı. Hükümet Fidan'ın doğal olarak arkasında duruyor, doğrusu muhalefet de bu milli konuya fazla yüklenmiyor. Bu saldırıların Fidan'ın hareket kabiliyetini etkileyip etkilemediğini ise zaman gösterecek. Ancak Türkiye'nin içeride de dışarıda da Avrupa Birliği hedefinden uzaklaşıp, belirsizliklerle dolu Ortadoğu işlerine fazlaca daldığı eleştirileri giderek artıyor.