Ankara'daki saldırının YPG üyesi bir Suriyeli tarafından gerçekleştirildiğinin anlaşılmasından sonra uzmanlara hem Türkiye’nin bundan sonra ne yapacağını, hem de ABD’nin PYD tutumunu değişitirip değiştirmeyeceğini sorduk.

DEVLET REFLEKS GÖSTERDİ

ABD, IŞİD ile mücadelesinde PYD’yi ve YPG’yi müttefiki olarak görüyor, PKK’yı terör örgütü olarak kabul ettiğini ifade etmekle birlikte, PKK’nın Suriye kolu PYD için aynı şeyi düşünmediğini sık sık vurguluyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu ise ABD-PYD ilişkisinin maruz görülmeyeceğini söyledi.

Ancak konuştuğumuz uzmanlara göre, ABD’nin PYD tutumu kolay kolay değişmeyecek, buradaki olası bir değişiklik Türkiye’nin atacağı adımlara bağlı. 

TÜRKİYE ASKERİ KARŞILIK VEREBİLİR

TOBB Üniversitesi’nden Nihat Ali Özcan, Türkiye’nin güvenlik, istihbarat ve diplomatik faaliyetlerini arttıracağını söylerken, Ahi Evran Üniversitesinden Serhat Erkmen, Türkiye’nin askeri bir karşılık vermesinin beklenebileceğini söyledi.

Eski MİT Müsteşarı Cevat Öneş ve Eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Özdem Sanberk, meselenin yalnızca güvenlik boyutuyla ele alınamayacağını, Türkiye’nin demokratikleşme yönünde adımlar atarak, kendi Kürt sorununu çözmesi gerektiğini söylediler.

ABD PYD'DEN TAMAMIYLA VAZGEÇMEZ

Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.YY Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Masası Başkanı Serhat Erkmen:

Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine askeri bir karşılık vermesi beklenebilir. Zaten, misliyle karşılık verileceğinin söylenmesi, Suriye rejiminin PYD’yi desteklediğine dair yapılan vurgu bunun sinyallerini veriyor.

Bu saldırının PYD tarafından yapıldığının net bir biçimde ortaya çıkması durumunda ABD söylemsel düzeyde belli bir süre, tansiyonu düşürmek için PYD’ye olan desteğini azaltabilir ama PYD’den tamamıyla vazgeçeceğini düşünmüyorum.

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Uzmanı Nihat Ali Özcan:

TÜRKİYE AKTİF TUTUM İÇİNE GİREBİLİR

Türkiye savunmada kalarak beklemek yerine aktif bir tutum içine girebilir. Diplomatik, güvenlik ve istihbarat faaliyetlerini yoğunlaştırarak terör karşıtı iklimi güçlendirmeye çalışacaktır.

Terör âlemi, propaganda âleminin bir parçası. Kafa karıştırıcı açıklamalar yapılacaktır. Türkiye ise failin kimliğinden yola çıkarak argüman üretecektir. Devletler, terör örgütlerine o örgütlerin ideolojileri nedeniyle aktif ya da pasif yardım etmez. Terör örgütlerine ideolojik nedenlerle yardım eden devletler olayın doğasını anlayamamış irrasyonel aktörlerdir.

ABD'nin PYD ile olan çıkar ilişkisi, Türkiye ile olan çıkar ilişkisine zarar veriyorsa, devlet refleksi gösterebilir. Bu, biraz da Türkiye’nin nasıl davranacağına bağlı.

Dışişleri Bakanlığı Eski Müsteşarı, Emekli Büyükelçi Özdem Sanberk:

Türkiye'nin müttefikleriyle karşılıklı güvene dayalı ilişkiyi güçlendirmek için adım atması, güven bunalımını aşması gerekiyor. Bunun için de itham edici retorikten vazgeçmesi, içeride de demokratikleşme yönünde tedbirler alması, gerekli mevzuat değişikliklerini yapması gerek. Meseleyi yalnızca güvenlik boyutuyla ele almaktan vazgeçilmesi gerekiyor. Diplomasideki meydan okuyucu tutumun bırakılması icap eder. 

ABD'nin PYD'ye yönelik tutumunda bir değişiklik şu aşamada beklenmemeli ama, sözünü ettiğim güven bunalımını aşıldığında ABD tercihi Türkiye'den yana kullanacaktır. 

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş:

Sorun, artık Ortadoğu sorunu çerçevesine genişledi. Devletin kalbinde olması da devlete yönelik bir mesaj. Türkiye önceliklerini iyi değerlendirmek zorunda. Bu, karşımıza güvenlik sorunu olarak çıksa da bunun siyasi, sosyolojik ve uluslararası ilişkiler boyutuyla da genişlediği gözden kaçırılmamalı. Meseley,i kendi içinde muhalefet ve iktidar işbirliği içinde çözmek zorunda. Anayasa tartışmalarının yapıldığı bugünlerde demokratikleşmenin sağlanması çok önemli. Hatta bence, siyasal iktidarın genişleyerek geniş bir koalisyon içinde soruna çözüm bulmaya çalışması gerekir.

ABD’nin PYD’yi destekleyen tutumunun değişeceğini sanmam. Ortadoğu’daki gelişmeler çerçevesinde Kürt siyasal hareketlerinin önem kazandığını görmek gerek. Suriye’deki ve Irak’taki Kürtlerin önemli aktörler olmaya başladığı ama ancak demokratik ve istikrarını korumuş bir Türkiye ile barışa hizmet edilebileceği dikkate alınmalı. Özetle, Türkiye’nin kendi iç meselelerini öncelikle çözerken, yeni yapıcı politikalar da üretmesi kaçınılmaz.