TÜRK Nefroloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Kenan Ateş, Türkiye'de obezite görülme oranının son 5 yılda yüzde 26.5'tan yüzde 28.7'ye yükseldiğini söyledi. Prof. Dr. Ateş, her üç kadından birinin de obez olduğunu kaydetti.
Türk Nefroloji Derneği tarafından Antalya'da düzenlenen 30'uncu Ulusal Nefroloji, Hipertansiyon, Diyaliz ve Transplantasyon Kongresi'nde Türkiye'de kronik böbrek hastalığı sıklığını gösteren 'CREDIT İnsidans' çalışmasının ön sonuçları açıklandı.
Türk Nefroloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Kenan Ateş, ilk aşaması 2006 yılında 23 ilde gerçekleştirilen CREDIT İnsidans çalışmasının ikinci aşamasının 2011'de gerçekleştirildiğini kaydetti. Çalışmada ilk araştırmaya katılan toplam 4 bin 453 erişkin kronik böbrek hastalığıyla birlikte hastalar hipertansiyon, diyabet ve obezite bakımından tekrar değerlendirildi.
OBEZİTE ARTIYOR
Çalışmanın ön sonuçlarına göre Türkiye'de ortalama vücut kitle endeksi 2006'dan 2011'e kadar geçen 5 yıl içinde metrekareye 0.7 kilogram attı. Prof. Dr. Ateş, obezitenin geçmiş yıllarda orta yaş sorunu gibi görünürken, son çalışmaya göre 30 yaşından küçük bireylerdeki artışın çarpıcı olduğunu kaydetti ve “Gençlerimiz kendilerini tehlikeye atıyor" dedi.
2006 yılında yüzde 26.5 olan düzeltilmemiş obezite prevalansının (risk altındaki nüfusta hastalığa sahip olguların sayısı) yüzde 28.7'ye yükseldiğinin gözlendiğini kaydeden Prof. Dr. Kenan Ateş, “Obezite sıklığındaki artış büyük oranda kadınlara özgüydü. Kadınların yaklaşık üçte birinin obez olduğu saptandı. Buna karşı erkeklerde obezite sıklığı ise pek artmıyor. 2006 yılına göre diğer çarpıcı değişiklik, kırsal kesimde yaşayanlarda obezite sıklığının kentlerdekilerden daha fazla artmasıydı. Obezite prevalansı Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde en yüksek, Doğu Anadolu ve Ege bölgelerinde en düşük bulundu" diye konuştu.
DİYABET ORANI YÜZDE 15.5'E YÜKSELDİ
Obezitenin yanı sıra 'vahim' diye nitelendirilecek sonuçların diyabet ölçümlerinde de ortaya çıktığını aktaran Prof. Dr. Kenan Ateş, ortalama açlık kan şekerinin 2006 yılına göre 4.4 birim daha yüksek bulunduğunu, 2006 yılında yüzde 12.7 olan diyabet oranının yaklaşık yüzde 15.5'e yükseldiğini kaydetti. 2006 yılı karşılaştırmasında erkeklerde diyabet sıklığının kadınlara oranla daha fazla arttığı ve iki cinsiyet arasındaki prevalans farkının ortadan kalktığının gözlendiğini kaydeden Prof. Dr. Ateş, “Diyabet sıklığı Karadeniz ve Marmara bölgelerinde en yüksek, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde en düşüktü" dedi.
YÜKSEK TANSİYONDA FARKINDALIK ARTIYOR
Çalışma grubunu hipertansiyon açısından inceleyen CREDIT çalışmasının sonucuna göre 2006 yılına göre ortalama sistolik kan basıncı 4.5, diyastolik kan basıncı ise 4.3 mimimetre/civa daha düşük bulundu. Prof. Dr. Ateş, kan basıncındaki bu azalmanın tüm yaş, cinsiyet ve yerleşim yeri grupları için geçerli olduğunu belirterek, optimal kan basıncına sahip bireylerin oranının 2006 yılına göre belirgin olarak arttığı, orta şiddet ve üzerinde kan basıncı değerine sahip bireylerin oranının ise anlamlı olarak azaldığının gözlendiğini kaydetti.
5 yıllık sürede Türk toplumunda hipertansiyon sıklığının azaldığı ve 2006'da yüzde 32.7 olan oranın yaklaşık yüzde 30'a gerilediğinin saptandığını kaydeden Prof. Dr. Ateş, çalışmanın hipertansiyonla ilgili şu sonuçlarını verdi:
“Yaş ilerledikçe hipertansiyon sıklığının arttığı ve prevalansın kadınlarda erkeklerden, kırsal kesimde yaşayanlarda kentlerde yaşayanlardan daha yüksek olduğu gözlendi. Hipertansiyon prevalansı Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerinde en yüksek, Doğu Anadolu bölgesinde ise en düşük bulundu. 2006 yılına göre en çarpıcı değişiklik, Karadeniz bölgesinde hipertansiyon sıklığındaki dramatik azalmaydı. Sonuç olarak, Türk toplumunda 5 yıllık sürede kan basıncı kontrolünün belirgin olarak iyileştiği ve hipertansiyon sıklığının azaldığı gözlendi."
Prof. Dr. Kenan Ateş, bunun ilerleyen yıllarda kalp hastalıkları, kronik börek yetmezliği ve inme gibi hastalıkların görülme sıklığını da eksi yönde etkileyeceğini kaydetti.
HER 7 YETİŞKİNDEN BİRİ BÖBREK HASTASI
Türk Nefroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Gültekin Süleymanlar, CREDIT çalışmasının ön sonuçlarına göre Türkiye'deki genel yetişkin popülasyonundaki kronik böbrek hastalığı oranının yüzde 15.7 olarak bulunduğunu kaydetti. Bu yüzden her 7 yetişkinden birinde kronik böbrek hastalığı olduğunun tahmin edildiğini kaydeden Prof. Dr. Süleymanlar, böbrek fonksiyonunda kayıp olan hasta oranının yüzde 5.2 olduğunu, her 18 yetişkinden birinde kritik düzeyde hastalık olduğunun saptandığını kaydetti. Prof. Dr. Süleymanlar, “Bu oranlara göre kronik böbrek hastalığının 7.3 milyon yetişkini etkilediği ve bu hastalardan yaklaşık 2.4 milyonunun böbrek fonksiyonunda kayıp olduğu tahmin edilmektedir" diye konuştu.
RİSKLİ GRUPLAR
Türkiye'de böbrek hastalığı sıklığının kadınlarda, yaşlılarda, Marmara ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, kırsal bölgede yaşayanlarda, hipertansiyon ve diyabeti olanlarda daha yüksek olduğunun belirlendiğini kaydeden Prof. Dr. Süleymanlar, hastalıkla ilgili şu rakamları verdi:
“CREDIT çalışmasında kronik böbrek hastalığı açısından risk oluşturan durumların sıklıkları da incelenmiştir. Hipertansiyon oranı yüzde 32.7, diyabet oranı yüzde 12.7, obezite oranı yüzde 20.1, abdominal obezite oranı yüzde 32.1, metabolik sendrom oranı yüzde 31.3, hiperlipidemi oranı yüzde 50 ve aktif sigara kullanım oranı yüzde 35.2 bulunmuş ve bu risk faktörlerine sahip olanlarda böbrek fonksiyonunu yansıtan 'glomerüler filtrasyon' hızının daha düşük olduğu saptanmıştır."
ULUSAL SAĞLIK YÖNETİMİ MODELİ
Türk Nefroloji Derneği İkinci Başkanı Prof. Dr. Turgay Arınsoy, sinsi ilerleyen böbrek hastalıklarına son aşamada müdahale edilebildiğini kaydetti. Son dönem böbrek yetmezliği gelişen hastaların yaşamını sürdürebilmesi için diyaliz ve böbrek nakli tedavilerinin uygulanması gerektiğini belirten Prof. Dr. Arınsoy, “Türkiye'de diyaliz uygulanan veya böbrek nakli yapılmış 60 bini aşkın hasta bulunmaktadır. Ülkemizde 2010 yılında diyalize giren son dönem böbrek hastaları için sağlık bütçesinden yaklaşık 1,5 milyar dolar harcandığı hesaplandı. Bu, sağlık bütçesinin yüzde 5'ten fazlasının bu hastalar için harcandığı anlamına gelir" diye konuştu.
Prof. Dr. Arınsoy, kronik böbrek hastalığının basit ve ucuz kan ve idrar testleriyle kolayca teşhis edilebileceğini belirterek, hastalığın tedavisinden çok önlenmesine dayalı, ulusal ölçekli bir hastalık yönetimi modelinin bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini kaydetti. Prof. Dr. Arınsoy, bu bağlamda, düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme ve ideal vücut ağırlığının korunması, tuzun azaltılması, yeterli su içilmesi, sigaradan ve aşırı alkol tüketiminden kaçınılmasının önemine değindi.