SAADET Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak Hükümet ile cemaat arasındaki kavga konusunda, "Cemaatle düne kadar sarmaş dolaştı bunlar. Cemaat diye nitelendirilen, isimlendirilen bir kısım arkadaşlarımız, milletvekili olarak meclise kadar getirilmiştir. Burada bütün bunlara rağmen olumsuzluklar varsa kanaatimce devletin ve milletin polisinin 'Yok cemaat üyesi, yok çete mensubu, yok devletin savcısı' diyerek, bölmek doğru değil diye düşünüyorum" dedi.
Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Mustafa Kamalak, İhsan-Ayşe Mayda çiftinin Veteriner oğlu İbrahim Mayda ile Yalçın-Fatma Dağ çiftnin kızı Seyman Dağ’ın Manisa’daki nikah törenine katıldı. Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kooperatifi’nin Sosyal Tesisleri’nde düzenlenen nikah törenine Ak Manisa Milletvekili ve Manisa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hüseyin Tanrıverdi, Ak Parti Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, Ak Parti Manisa İl Başkanı Murat Baybatur, partililer ve çiftin yakınları katıldı. Kadın ve erkeklerin ayrı masalarda oturduğu nikah töreninde SP Genel Başkanı Kamalak ile Ak Parti Manisa Milletvekili Tanrıverdi çiftin nikah şahitliğini yaptı. Nikah kıyıldıktan sonra SP lideri Kamalak, çiftin nikah cüzdanını gelin Seyman Dağ’a verirken, damat İbrahim Mayda’ya ise 'Asr-ı Saadet Dersleri' isimli kitabı hediye etti. SP Genel Başkanı Kamalak, genç çifte mutluluklar diledikten sonra nikaha katılanlarla birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi.
200 YILDIR DİNİ GRUPLAR TAKİP EDİLİYOR
Kamalak, nikah töreninden sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı. SP Genel Başkanı Kamalak ilk olarak, gazetecilerin MİT’in 15 Ocak 2014’teki yazılı talimatla teşkilata bütün dini grupları izleme emrini verdiğine yönelik iddialarla ilgili sorusuna, "Dini gruplar 200 yıldan beri izleniyor. Bu nedenle merhum Necip Fazıl, 'Öz yurdunda garipsin, Öz vatanında parya' diyor. Dini gruplar sürekli izleniyor. Ama unutulmamak lazım ki bu ülkenin kurtuluşu dini gruplar sayesinde olacaktır. Çünkü İstiklal Savaşı’nın temelinde, din adamları bulunmaktadır. Böyle bir talimat kanaatimce yanlıştır" dedi.
TÜRKİYE’NİN ÜSLUP SORUNU VAR
Kamalak, Türkiye’nin bir üslup sorunu yaşadığını ve bunun hem Gezi Parkı olayları hem de 17 Aralık rüşvet operasyonunda daha net bir şekilde ortaya çıktığını söyledi. İlk olarak Gezi olaylarında yaşanan üslup sorununa değinen Kamalak sözlerini şöyle sürdürdü: "Önce Gezi parkı olayları vardı. Şimdi 17 Aralık olayı var. 'Bunlar komplo ve dış mihraklar' deniyor. Dış mihraklar elbetteki olacak. Bunda yadırganacak bir şey yok. Bu tür komplolar kanaatimce Türkiye’nin lehine fevkalede çevrilebilirdi. Mesela, Gezi olaylarını düşünelim. Orda bir grup genç çadır kurarak, 'Buradaki ağaçlara dokunmayın' diyor. Ben olsaydım şahsen şunu söylerdim; 'Ya gençler siz ne güzel insansınız. Allah sizden razı olsun. Sizin meramınız ağaç mı? Orman ve Su İşleri Bakanlığımız’a, elinde fidan bulunan çeşitli birimlerimize talimat veriyorum. Sizde üniversitedeki tüm arkadaşlarınıza haber verin. Gelin şu İstanbul’un etrafına en az 1 milyon fidan dikelim' derdim. Böylece o komploda ters düz olurdu. İşte üslup sorunu burada."
17 Aralık’taki rüşvet ve yolsuzluk operasyonundaki üslup soruna da değinen Kamalak, şunları söyledi: "17 Aralık operasyonunda da üslup sorunu vardı. Ben olsam bakanlarıma yönelerek şunu söylerdim; 'Değerli bakanlarım sizin bu tür çamur işlerine bulaştığınızı hiç sanmıyorum. Ama ortada ciddi bir iddia var. Bunu araştıracağız elbette. Ama bu araştırılıncaya kadar lütfen siz kenara çekilin ve istiraat buyurun' der ilk gün o bakanları görevden alırdım. Dönerdim operasyonu yöneten savcılarımıza, emniyet mensuplarımıza 'Sizleri de tebrik ediyorum. Sizleri üç bakımdan tebrik ediyorum. Böylesine ciddi bir operasyonu ortaya çıkardığınız için. İkincisi böylesine bir operasyonu 14 ay takip etmişsiniz, zerre miktarda dışarıya bilgi sızdırmamışsınız. Bunlar tebriğe değer şeyler. Üçüncü olarak ta eğer iddia doğruysa pislik neredeyse bana kadar ulaşmış. Bakanlarım bu pisliğe bulaşmış durumda. Bu pislik tamamen bana ulaşmadığını önlediğiniz sizleri tebrik ediyorum' derdim. Eğer bu bir komplo ise hem Ak Parti, hem hükümet hem de Türkiye karlı çıkardı diye düşünüyorum."
VATANDAŞ HANGİ POLİSE, NASIL GÜVENECEK?
Hükümet ile cemaat arasındaki diyaloglarla ilgili ise Kamalak, "Cemaatle düne kadar sarmaş dolaştı bunlar. Cemaat diye nitelendirilen, isimlendirilen bir kısım arkadaşlarımız, milletvekili olarak meclise kadar getirilmiştir. Ne zaman 2011 yılı seçimlerinde. Yani bu hükümet iş başına geldikten 10 yıl sonra. Şimdi sayın Başbakanın izni olmadan bir kimseni milletvekilliği adaylığına tabi olması mümkün mü? Hadi oldu diyelim, listeye girmesi mümkün mü? Değil. Burada bütün bunlara rağmen olumsuzluklar varsa kanaatimce devletin ve milletin polisinin 'Yok cemaat üyesi, yok çete mensubu, yok devletin savcısı' diyerek, bölmek doğru değil diye düşünüyorum. Artık gerçekte vatandaş hangi polise nasıl güvenecek. Çete üyesimi yoksa devletini polisi mi?" dedi.
HSYK’NIN ADALET BAKANLIĞI’NA BAĞLANMASI KABUL EDİLEMEZ
HSYK’nın Adalet Bakanlığı’na bağlanması hususunu 'Kabul edilemez bir durum' olarak niteleyen Kamalak, "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Adalet Bakanlığı’na bağlanması hukuk devleti açısından anayasamız bakımından kabul edilemez bir durumdur. Çünkü anayasanın hemen başlangıç maddesine göre yasama, yürütme ve yargı birbirinden ayrıdır. Bunlara hukukta 'kuvvetler ayrılığı ilkesi' diyoruz. Şimdi bakıyoruz, yasamanın başı meclis başkanıdır. Hükümetin başı başbakandır. Yargının başı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu idi. Şimdi onuda getiriyorlar, Adalet Bakanlığı’na bağlanıyor" diye konuştu.