TBMM Genel Kurulu'nda Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan 62'nci Hükümetin programı üzerinde görüşmeler sürüyor.

Hükümet programı üzerindeki görüşmeler için TBMM Genel Kurulu saat 14.00'da TBMM Başkanvekili Sadık Yakut yönetiminde toplandı. Görüşmelerde ilk sözü HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan aldı. Hükümet programı olarak Parlamentoya sunulan bu çalışmanın bir program olmanın ötesinde AKP'nin faaliyetlerini içeren ve 2015 seçimlerini hedefleyen bir icraat raporu olarak durduğunu savunan Buldan; "Türkiye halklarının demokrasi, özgürlük, adalet ve eşitlik talepleri dikkate alındığında bu programın ileri bir çizgiyi temsil etmediği görülecektir. Öncelikli olarak şunu net belirtmemiz gerekir ki programda köklü bir demokratik değişim ve dönüşüm hedefi yer almamaktadır. Varolan mevcut sistemi kısmi restorasyonlarla sürdürme amaç ve hedefi söz konusudur" diye konuştu.

''TÜRKİYE'DE HİÇBİR KİMLİK VE İNANÇ YETERİNCE ÖZGÜR DEĞİLDİR''

Türkiye'de demokrasinin ve özgürlüklerin alanının son derece sınırlı olduğunu ileri süren Buldan şöyle konuştu; "İktidarın otoriterleşen uygulamaları her geçen gün artmakta, ayrımcı ve ötekileştirici politikalarla toplum adeta kamplaştırılmaktadır. Kimlikler, kültürler, inançlar, mezhepler, kadınlar, gençler, aydınlar, emekçiler, gazeteciler, çevreciler ve insan hakları savunucuları üzerindeki baskılar rahatsız edici boyuttadır. Türkiye'de hiçbir kimlik ve inanç yeterince özgür değildir.En küçük muhalif bir hareket bile devletin en orantısız şiddetiyle karşı karşıyadır. Halkın siyasete katılımı ve Parlamento'da demokratik temsiliyeti engellerle karşı karşıyadır. Seçimler asla demokratik bir yarış içerisinde geçmemektedir. Parlamento özgür değildir. Tüm yasalar AKP'nin çoğunlukçu dayatmasıyla geçmekte muhalefetin önerileri hiçbir şekilde dikkate alınmamaktadır. Adalet bu ülkede neredeyse mumla aranır hale gelmiştir. Türkiye giderek hukuk devleti ilkesinden uzaklaşarak otoriter bir kanun devletine dönüşmektedir. İşsizlik, yolsuzluk, yoksulluk, emeğin sömürüsü, doğanın tahribatı, kadın cinayetleri, çocuklara yönelik her türlü şiddet alabildiğine artmaktadır.Geleceğinden umutsuz üniversiteli gençler, atanamayan öğretmenler çığ gibi büyümektedir.Bir ülkede eğer eşitlik hukuku yoksa, adalet yaralıysa, ülke yönetimi şeffaf ve denetlenebilir değilse, o ülkede güvenle bakılan bir gelecekten söz edilebilir mi?''

''KÖKLÜ BİR REFORM İRADESİ VE NİYETİ GÖRÜLMEMEKTEDİR''

Şu an Türkiye'nin halen darbe döneminin anayasa ve yasaları ile kurumlarıyla yönetildiğini belirten Buldan; ''Toplumsal sözleşme niteliğinde demokratik bir anayasa yapmadan yeni Türkiye'yi nasıl inşa edeceksiniz? Yüzde 10'luk seçim barajı, TMK, TCK gibi anti demokratik, otoriter yasalar kaldırılmadan demokratik siyasetin, katılımın ve özgürlüklerin önünü nasıl açacaksınız? Halklara, kimliklere dayatılan tekçiliği ortadan kaldırmadan, çoğulcu bir sistemi inşa etmeden özgür ve eşitçe bir arada yaşam koşullarını nasıl yaratacaksınız? Hükümet programında hak ve özgürlüklerin AKP iktidarının teminatı altında olduğu ifade edilmektedir. İşte asıl yanlış da burada yatmaktadır. Çağdaş demokrasilerde demokratik hak ve özgürlüklerin teminatı iktidar olabilir mi? Özgürlükler bir iktidarın değil, Anayasa ve yasaların güvencesi altında olmak zorundadır. Siz bunu sağlamadan yeni bir Türkiye'yi asla yaratamazsınız. Son 12 yılda iş cinayetlerinde katledilen işçilerle, Soma'yla, polis kurşunu ile öldürülen çocuklarla, Roboski'yle, kadın cinayetleriyle, yolsuzluklarla, yoksullukla, işsizlikle, emeğin sömürüsüyle yüzleşmeyen bir hükümet yeniyi inşa edebilir mi? Yeniyi temsil edebilir mi? Bütün bu gerçekler ışığında bakıldığında ülkeyi toz pembe gösteren, sanki hiçbir sorun yokmuş gibi yansıtan, Türkiye gerçeklerinden uzak bir hükümet programıyla karşı karşıyayız. Program bu yönüyle bir heyecan yaratmadığı gibi umutsuzluğu da arttırmaktadır. Görüldüğü kadarıyla hükümetin hedefi de mevcut sisteme fazla dokunmadan, kendi iktidar hedefleri doğrultusunda bazı değişiklikleri gerçekleştirmektir. Yoksa köklü bir reform iradesi ve niyeti görülmemektedir. Daha açık bir ifadeyle hükümet programında bahsedilen 'Yeni Türkiye'nin inşası eğer bu sınırlı adımlarla yapılacaksa ortaya çıkacak yapının sağlamlığı da malzemesi çalınan inşaattan farklı olmayacaktır. Ne yazık ki bu inşanın malzemesi eksiktir. Programdaki 'Yeni Türkiye' söylemine bakıldığında aslında bir hedef saptırmasının yapıldığı da açıkça görülecektir. Şöyle ki, ülkemizin bugünkü temel ihtiyacı mevcut sistemi aşacak 'demokratik bir Türkiye' hedefini gerçekleştirebilmektir. Mevcut anti demokratik sistemi allayıp pullamak ne demokrasi açığını kapatacak ne de Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşılayacaktır. Unutulmamalıdır ki, eğer sağlam bir demokrasiniz, kalıcı bir iç barışınız ve güçlü bir demokratik anayasal sisteminiz yoksa, sorunlar karşısında çaresizlik içerisinde kıvranmanız kaçınılmazdır. O yüzden bu program Türkiye halklarının talebi olan demokratik Türkiye hedefinden oldukça uzaktır'' ifadelerini kullandı.

''DEVLETİN BULAŞTIĞI BÜTÜN ALEVİ KATLİAMLARIYLA YÜZLEŞMELİDİR''

Programda Roman yurttaşların yaşam koşullarına ilişkin iyileştirme vurgusu yapıldığının altını çizen Buldan; ''Ama uygulamada iyileştirme değil mağduriyetlere yol açılıyor. Hükümetin Roman açılımı adını verdiği süreçte sosyal dokusu ve mekânı korunması gereken Sulukule, kentsel dönüşüm kapsamına sokulmuş ve 5 binden fazla Roman yerinden, yurdundan edilmiştir. Yerinden dönüşümle sosyal dokuları, kültürleri korunması gereken Roman yurttaşlarımız, hem yaşam alanlarını, hem ekonomilerini, hem de sosyal ilişki ağlarını kaybetmişlerdir. Şimdi Roman vatandaşlarımız hükümetin samimiyetine nasıl güven duyacak? Keza Alevilere yaklaşım da aynıdır. Programda hükümetin bütün inanç ve mezheplere eşit mesafede yaklaştığı iddia edilmektedir. Ama uygulamada eşitlik değil tam bir ayrımcılık ortaya çıkmaktadır. Alevi toplumunun sorunlarını çözeceğini iddia eden bu hükümet yönetiminde, ders kitaplarında Alevi inancı gayriahlâkî tanımlamalarla, hakaret edilerek yeni nesillere aktarılmaya çalışılmaktadır. Alevilik inancı küçük düşürülmekte ve bu yolla Alevi yurttaşlarımızın yaşam alanları daraltılmaktadır. Bu çarpık zihniyetin değişmesi gerekir. Hükümetin Aleviliği, onların ibadet biçimini Alevi toplumuna bırakması gerekir. Cemevleri ibadethane olarak yasal statüye kavuşmalı, devletin diyanete ayırdığı paydan Aleviler ve diğer inanç grupları da yararlanmalıdır. Ders kitaplarında Alevi halkını rencide eden bütün ifadeler çıkarılmalıdır. Geçmişte devletin bulaştığı bütün Alevi katliamlarıyla yüzleşmelidir. Bunları gerçekleştirmeden bu inanç ve kültürleri kucaklayamazsınız'' diye kaydetti.

'' AKP'NİN MEVCUT PRATİĞİYLE VE ANAYASA UZLAŞMA KOMİSYONU'NA SUNDUĞU ÖNERİLERLE ÇELİŞMEKTEDİR''

Buldan, yeni Anayasa ile ilgili şunları söyledi; ''Hükümet programında yer alan 'yeni Anayasa' söylemi AKP'nin mevcut pratiğiyle ve Anayasa Uzlaşma komisyonu'na sunduğu önerilerle çelişmektedir. AKP, Yürütme bölümü dışında, 82 Anayasasının devamı niteliğinde bir anayasa önerisi sunmuştur. Özellikle hak ve özgürlüklerin sınırlanması hususunda 82 Anayasanın Devletçi yönü korunmuş, kamu düzeni, genel ahlak gibi sınırlama ibareleri muhafaza edilmiştir. Programda belirtilen katılımcı Anayasa vaadi ise AKP'nin sunmuş olduğu Anayasa taslağında yer almamaktadır. Tam aksine tüm yetkileri elinde toplayan katı merkeziyetçi bir Başkanlık modeli formüle edilmiştir. Anayasa Uzlaşma Komisyonunda bizim sunduğumuz halkın karar mekanizmalarına katılımını arttırıcı yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, sivil hem bizim hem demokratik kitle örgütlerinin tek tipleştirmeye ve farklılıkları düşman gören anlayışa karşı önerdiği Anayasa ve yasa teklifleri bizzat AKP tarafından reddedilmiştir.''

''ÇÖZÜM YASASININ ÇIKMASI ZEMİNİ GÜÇLENDİRMİŞTİR''

Pervin Buldan, konuşmasının son bölümünde Çözüm Süreci'ne ilişkin değerlendirmlerini paylaştı. Buldan, şunları söyledi; ''Çözüm sürecinin bir hükümet programında olması ve siyasi muhatabını bulması, barışın toplumsal tabandaki kabulünün ve vazgeçilmezliğinin en önemli göstergesidir. Bugüne kadar parlamentoda bulunan bütün partiler tarafından bu sürecin sahiplenilmemesini büyük bir eksiklik olarak görmekteyiz. Bugün Türkiye'nin hiçbir ilinde, ilçesinde, köyünde kasabasında süreçten memnun olmayan kimse yoktur. Toplumu rahatlatan bu süreç, sadece Kürt halkı ve temsilcileriyle devlet arasında yapılan ve sadece Kürt halkını ilgilendiren bir konu da değildir. Bu mesele Türkiye'nin demokratikleşmesi meselesidir. Bu nedenle de Parlamento'daki bütün partiler bu konuya siyaset üstü bir anlayışla yaklaşmalıdır. Öcalan'la bir buçuk yıldır sürdürülen diyalog sürecinin bundan sonraki aşamada Türkiye'nin büyük barışına uygun olarak taraflar arası bir müzakereye dönüşmesi gerekir. Bununla birlikte müzakere koşullarının oluşturulması, tarafların farklı toplumsal kesimlerle teması, müzakereyi izleyecek ve tıkanma noktalarında tavsiyede bulunabilecek üçüncü bir tarafın oluşması ve görüşmeleri kayıt altına alacak ve taraflara farklı ihtiyaçlarda destek sunabilecek bir sekretaryanın oluşması öncelikli beklentilerimiz arasındadır. Çözüm yasasının çıkması zemini güçlendirmiştir. Şimdi bu zemin üzerinden süreci kalıcı hale getirecek diğer adımların atılması gerekir. Ortadoğu'daki özellikle sınırımızda yaşanan gelişmeleri göz önüne aldığımızda bu sürecin kazanımlarını riske atabilecek tehlikelerle karşı karşıya olduğumuzu da belirtmek isteriz. Bir an önce çözüm sürecinin hızlandırılarak kalıcı barışın sağlanması, bizleri karşılaşabileceğimiz tehlikelere karşı da koruyan en önemli faktör olacaktır. Unutmayalım ki; halkların eşitliğine dayalı birlikteliği ancak bizleri geleceğe taşıyacaktır."