Ortaya attığı çirkin ve asılsız iddialarla Kanal 7 Grubu'nu ve grubun Ankara temsilcisi Mehmet Acet'i hedef göstermeye çalışan Cem Küçük dün yine köşesinden kin kustu.


Kuru iftiralara tek tek cevap veren Mehmet Acet ise, Cem Küçük'ün 
Gülen cemaatini göklere çıkaran yazısıyla ilgili olarak da 'Ne demek istediğini anlat görelim' diyerek de cevap vermeye davet etti.

İşte Mehmet Acet'in Küçük'e sert cevabı;

Rögar kapağına reklam almak isteyen adam

Kanalizasyonları kapatan Rögar kapağı reklamına talip olmuş, sıktığı mermilerin bumerang etkisiyle kendisine dönüp çarpmasından beslenen/zevk alan bir adamla it dalaşına girmeli miyim? Bunu sürdürmeli miyim?

Yazının başında kafamı kurcalayan soru bu.

Tolstoy, “bozulduğu zaman insandan daha korkunç bir yaratık yoktur” der.

Dostoyevski, “olgunlaşmak hiçbir şeye şaşırmamaktır” diye devam eder.

Cevap verdiğin zaman cevap verdiğin müptezelin çukur seviyesine inmeyi göze alman gerekiyor.

Ama cevap vermediğiniz zaman da yanlış anlaşılma, sıçrayan çamurun izinden kurtulamama gibi bir riskle karşı karşıyasınız.

Yaralı tetikçinin ayarları zaten bozulmuştu ama, yarasına basınca daha bir paçozlaşmış.

Daha bir pervasızlaşmış.

100 kelimelik kelime dağarcığına sahip bir acizin, şan şöhret yakalamak için tetikçilikten öte bir kabiliyet elde etmesi, kariyer yüklenmesi mümkün değil ki zaten.

BU DEVRİN EFRUZ BEYİ

Ömer Seyfettin’in Efruz Bey hikayesini bilir misiniz bilmem?

Karakteri müsveddeden ibaret olan bir paçozun kendisini 1908 Türkiye’sinde Hürriyet kahramanı olarak satışa çıkarmasından sonra, Ahmet olan ismini ‘ışık saçan’ anlamında Efruz Bey ile değiştiren adamın hikayesi.

Hikayenin sonu çok acıklıdır yalnız.  

Artık bozuk sirke kıvamına erişen Efruz Bey, “Oğlum Ahmet!” diye seslenen annesine“Ahmet’i nereden çıkardın benim adım Efruz-ışık saçan” diye mukabelede bulunur.

Hakaret etme, çoğunlukla çapsızlık/cevapsızlık/yetersizlik halinin bir ürünüdür.

Çarpıtmanın, niyet bozuk olsa da, düzeltilebilir bir tarafı bazen olabilir.

Bilinçli bir şekilde iftira atmayı alışkanlık haline getirmek ise, bozulmuş bir insanın esfele sefilin düzeyini ortaya koymaktan başka bir şeye tekabül etmez.

Bu paçozun yazılarının üçte ikisi, çapsızlığın yerini anca o şekilde doldurabileceği için hakaretlerle dolu.

Bir kısmı çarpıtma, (ki şimdi sıra oraya da gelecek) en pespayesi ise iftiralarla tamamlanmış hale geliyor.

Şimdi…

Meselenin ne olduğunun anlaşılması, bu tetikçinin elindeki malzemeyi boşa düşürmek için iki konuda açıklamada bulunacağım.

Birincisi; Yaralı tetikçinin Caps dediği twitlerin ilkini, cemaat okullarıyla ilgili 2014 Haziran’ında atmıştım.

Twitin sonunda “elmalarla armutları karıştırmamak gerekir” cümlesinden de anlaşılacağı gibi, buradaki niyet, o dönem paralel yapının pislikleri ile iyi niyetle bu gruba dahil olmuş insanların ayrıştırılması fikrine dönük bir ifadeden ibarettir.

Ben bu twiti attıktan bir ay sonra Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanan Sn Tayyip  Erdoğan’la yaptığımız programda da Tayyip bey, “bu yapıya gönül vermiş insanlar”cümlesini kurarak bir ayrıştırma çabası içerisindeydi zaten.

Ancak böyle bir ayrışmaya paralel yapının bünyesi izin vermediği için süreç daha sonra başka türlü gelişti.

O twite gelen övgüler nedeniyle teşekkür mahiyetinde yeni bir twit attığım cümlesi ise, kuru bir iftiradan ibarettir.

Bu aciz, madem beni böyle bir konuyla itham ediyor, benim o dönemde söylediklerimden çok daha fazlasını bu okulları yağlayarak ballayarak anlattığı yazılarına da bir izahat getirsin bakalım.

“Gülen Cemaati’ne mensup insanlar kuş uçmaz kervan geçmez yerlere gittiler. Normalde insanların bırakın tatili mecburi istikamet bile olsa uğramak istemeyecekleri Bangladeş, Senegal, Nijerya gibi yerlere aileleriyle birlikte yerleştiler. Oralardaki insanlara Türkçe öğrettiler. Dünyanın her yerinde insanlar Türkiye sevgisiyle büyüdüler” derken ne demek istemiş anlatsın, görelim.

İkinci konu, 1 Kasım sonrası attığım twit.

Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu arasında kıyaslama yapan bir tutumum hiçbir zaman olmamıştır.

Açık söyleyelim, böyle bir kıyaslama yapmayı kendi değerlerime ihanet ile eşdeğer sayarım.

Her ikisiyle de daha yakın zamanlarda programlar yapmış, bir gazeteci olarak sorularımı sormuş, cevaplarımı da almışımdır.

Davutoğlu ile ilgili attığım twit, seçim sonuçlarının hemen ardından, milletvekili sıralaması, verilen vaatler vb nin seçim zaferindeki etkisi üzerine yapılan tartışmalarda, Davutoğlu’nun hakkını teslim eden bir düşünce beyanından ibarettir.

Açıkçası niyetim bu olduğu halde bunun bir Erdoğan-Davutoğlu kıyaslaması biçiminde anlaşılabileceği uyarısı alınca, o twiti bir saat içinde hemen silmiştim.

Bununla da yetinmeyip ertesi gün Tayyip beyin yakınındaki bir isimle görüşerek meramımın doğru anlaşılması arzumu iletmiş, karşı taraftan da bu girişimim hüsnü niyetle kabul görmüş ve konu kapanmıştı.

Başka Capsleri varsa onları da döksün ortaya yaralı tetikçi.

Haftada 4 gün program yapan, soru soran, düşünce beyan eden bir gazeteci olarak yaptığım her şey meydanda.

Hadi gel bakalım daha neler yumurtlayacaksın, görelim!