"Medya dünyasında sıkça görüştüğün kaç kişi var?" diye soracak olursanız, bir elin parmaklarını ancak bulur; Fatih Altaylı da bunlardan biridir. 
 
Gazetesi Habertürk’te yazdığım dönemde de, sonrasında da, 15 günde bir gerçekleştirdiğimiz mutat öğlen yemeği buluşmalarından hiç vazgeçmedik.
 
Hatta bir dönem Hürriyet’te onunla yaptığımız sohbetleri kaleme alınca, o zamanki Genel Yayın Yönetmenim Sedat Ergin’den inceden bir ayar almıştım.
 
Belli ki Altaylı’nın sözlerinin Hürriyet sayfalarında yer almasından hiç haz etmiyordu. 
 
“Çok istiyorsa, gitsin Fatih kendi gazetesinde yazsın ya da oraya demeç versin” serzenişiyle bunu açıkça belli etmişti.
 
Çok şükür şimdi “Şunu yazma bunu yaz” diyen kimse yok tepemde. 
 
İşte bu durumun nimetlerinden faydalanıp, Hürriyet’in gündeme damga vuran ve çok tartışılan İsmail Saymaz imzalı “ByLock” manşetini sordum Fatih Altaylı’ya, ofiste kuru fasulyelerimizi kaşıklarken. 
 
ByLock’tan girdik, gazeteciliğin temel prensiplerinden çıktık. Sürç-ü lisan ettiysek şimdiden affola…
 

 


























Fatih Bey, güncel bir tartışma üzerinden yılların yayın yönetmeni olarak fikrinizi almak isterim. İsmail Saymaz’ın, ByLock’un sahibi görünen kişi ile yaptığı röportaj için ne düşünüyorsunuz?
 
- Bence iyi bir gazetecilik işi…
 
Peki o zaman yüzünüzdeki bu müstehzi ifade ne anlama geliyor?
 
- İzzet’çiğim gazetecilik, dışarıdan göründüğü kadar kolay bir iş değildir. Toplumu aydınlatmak, halkın haber alma hakkını kullanmasına aracılık etmek, yönetenleri denetlemek ciddi bir iştir ve çok da akıllı olmayı gerektirir. Bu meseleyi uzun uzun anlatayım mı, sıkılmaz mısın?
 
Yo niye sıkılayım, ben alışığım sizin sıkıcı muhabbetlerinize. Bu konuda gayet de idmanlıyım.
 
- Peki haydi o zaman gel bu meseleye baştan bakalım. ByLock’un sahibi görünen bu Keynes isimli Cemaat’çiye kimse ulaşamamış. Sonra bir anda İsmail Saymaz ulaşmış. Nasıl ulaşmış hiç düşündün mü?
 
İSMAİL SAYMAZ ONLARA ULAŞMADI, ONLAR İSMAİL SAYMAZ’A ULAŞTI…
 
Ooo bu konuda binlerce komplo teorisi uçuşuyor havada...
 
- Bence İsmail Saymaz onlara ulaşmadı, onlar İsmail Saymaz’a ulaştı. Peki niye İsmail? Çünkü İsmail Saymaz şu anda hem en fazla sempati toplamış, hem de en Cemaat karşıtı olan gazeteci. Hiç kimse ona Cemaatçi ya da Cemaat’i aklıyor diyemez. İşte bu nedenle ona konuşmaya karar vermiş olmalılar.
 

 


























Ne yani, İsmail Saymaz tuzağa mı düştü?
 
- Asla değil. Şu anda bütün FETÖ soruşturması ByLock üzerinden yürüyor.
 
ByLock bu kadar gündemdeyken bunu yaratan adamla konuşmak her gazetecinin yapmak isteyeceği bir iş. İsmail Saymaz’ın bu röportajı yapmasında hiçbir sıkıntı yok. Seni çağırsalar sen de giderdin büyük ihtimalle. İsmail, sorulması gereken soruların da büyük bölümünü sormuş zaten. Gayet de iyi bir iş yapmış.
 
İyi de bu durumda gazeteci kullanılmış olmuyor mu?
 
- Sevgili dostum elbette kullanılmış oluyor ama bu zaten böyle bir iş. Biz gazetecilik hayatımız boyunca onlarca, yüzlerce belge bulup yayınlarız. Bu belgeleri birilerinin evine, devlet dairelerine girip çalmadığımıza göre bize birileri verir. Bize bu belgeleri verenlerin pek az bir bölümü bunu vatan millet sevgisinden yapar, önemli bir bölümü ise bu belgelerin yayınlanmasından çıkar sağlayacaktır. Gazeteci onları belgeyi almak bulmak için kullanır, onlar da gazeteciyi kullanırlar. Karşılıklı bir alış veriştir bu. Gazete ve özellikle gazete yöneticilerinin ustalığı da işte burada devreye girer. Mümkün olduğunca karşısındakinin verdiği bilgiyi ülke ve haber menfaatine kullanır ve kendini olabildiğince kullandırtmamaya çalışır…
 
Sizce İsmail Saymaz bunu becermiş mi?
 
- Burada beceri ortaktır. Muhabir, editör, yayın yönetmeni birlikte becerir bunu. Bazen önemli bir bilgi çok acemi bir muhabir üzerinden de gelebilir. Acemi muhabirin bunu doğru kotarması zordur, o zaman editör ve yönetim devreye girer.
 
İsmail Saymaz için acemi mi demek istiyorsunuz?
 
- Dikkatli dinle. Onu söylemiyorum. Muhabir bazen yaptığı işin şehvetine kapılabilir. Bunu dengelemek de editörlerin işidir. İsmail Saymaz’a acemi veya işin şehvetine kapılmıştır demek de istemiyorum sakın yanlış anlaşılmasın.
 
Ancak sonuç olarak bunun gazeteye aksediş biçimi editörlerin ve yönetimin sorumluluğundadır.
 
CEMAAT’İN BYLOCK’U SIRADANLAŞTIRMAYA VE ÖNEMİNİ AZALTMAYA ÇALIŞTIĞINI HİSSETTİM
 
Hürriyet’in, İsmail’in röportajını kötü mü verdiğini söylemeye çalışıyorsunuz?
 
- Vallahi ben o röportajı satır satır iki kere okudum. Güzel bir işti. Ama Cemaat’in ByLock’u sıradanlaştırmaya çalıştığını hissettim. Açıkçası meselenin önemini azaltmaya çalışıyorlardı. Zaten röportajı da bu yüzden vermişler. Ama bir gazete röportajı ile bunu beceremezler. Yargı kalkıp da “Aaa, biz bu ByLock’u delil görmekten vazgeçelim” demez bu röportaja bakıp. Buradaki asıl mesele Hürriyet’in kendi içindeki yalpalamaları…
 
Nasıl yalpalama? Amiral gemisi su mu alıyor yoksa?
 
- Hürriyet aklını yitirmiş. Özgüvenini kaybetmiş. İyisiyle kötüsüyle, hatasıyla sevabıyla bir iş yaptın. İki kişi çıkıp saldırınca ne yapacağını şaşırdı Hürriyet yönetimi. Sahip mi çıksın, hata mı yaptık desin bilemedi. Ödleri patladı. Böyle korkuyla gazetecilik yapamazsın! En azından iddialı gazetecilik yapamazsın. Ya çık “Hata yaptık” de, ya da “İyi yaptık” de. Kıvranma. “Ben horozum polemiğe girmem” de kendine güveniyorsan. Ama Hürriyet’in kendine güveni bitmiş.
 
İhtiyar aslanlar gibi… Bu durum, son dönemde Hürriyet’in genel tavrı haline geldi ne yazık ki…
 
Pat diye soruyorum; siz genel yayın yönetmeni olsaydınız bu haberi yayınlar mıydınız?
 
- Yayınlardım ancak bu şekilde yayınlamazdım.
 
Peki ne yapardı Fatih Altaylı?
 
- Öncelikle daha açık olurdum. Buluşmanın nasıl gerçekleştiğine dair daha fazla detay verirdim. Onların bize ulaştığını kesin duyururdum. Röportajın arka planını daha açık biçimde anlatırdım. Muhabirin veya editörün yorumları için ayrı bir bölüm açar ve bunların bir Cemaat’çi tarafından söylendiğinin dikkate alınarak okunması gerektiğini vurgulardım. Eğer yayınladıysam da haberime sahip çıkardım sonrasında.
 

HÜRRİYET BUGÜN ESKİSİNDEN ÇOK UZAK NOKTADA VE BUNU DA ORADAKİ DOSTLARIMA SÖYLÜYORUM
 
Yıllar önce ayrılmış olsanız da iyi bir Hürriyet okuru olduğunuzu biliyorum. Orada hala dostlarınız var. Ertuğrul Özkök’le sık sık görüşüyorsunuz, Instagram fotoğraflarınızdan gördüğüm kadarıyla iki gün önce Fikret Ercan’la birlikte seyahatteydiniz. Onlarla da Hürriyet’i konuşuyor musunuz? Bir araya gelince eleştirilerinizi yüzlerine söyleyebiliyor musunuz?
 
- Hepsi arkadaşım. Dediğin gibi Özkök’le daha çok görüşüyorum ama bir araya gelince siyaset falan konuşmayız. Geyik yaparız. Yine de Hürriyet’teki bütün dostlarıma arada eleştirilerimi söylüyorum. Hürriyet benim okumayı öğrendiğim andan itibaren okumaya başladığım ilk gazete. Üstelik de meslek hayatımın çok güzel bir dönemini geçirdim orada. Hürriyet, bugün eski halinden çok uzak bir noktada ve bunu açık açık yüzlerine de söylüyorum. Orada da pek çok kişi benim fikrimi paylaşıyor. Hürriyet, gazetecilik çıtasını aşağı çektiği zaman tüm gazetelerin çıtası aşağı iniyor. Hürriyet özgüvenini kaybettiğinde medyanın özgüveni kayboluyor. Hürriyet ne yazık ki kafası kopuk tavuk gibi. Nereye gittiğini bilmeden oradan oraya koşturup duruyor...
 
Sohbetimiz bütün öğleden sonrasında da devam etti.. Fatih Altaylı bu.