BİRLEŞİK Arap Emirlikleri’nden yayın yapan MBC kanalının sorularını yanıtlayan Özcan Deniz, hiçbir zaman çok rahat, istediklerini elde eden bir yaşamı olmadığını, geçmişindeki zorlu yaşamının en büyük hazinesi olduğunu söyledi.
Türk dizilerinin peş peşe yayınlandığı, Türk sanatçıların yakından izlendiği MBC grubunun 4’üncü kanalında yayınlanan ‘Extra Turki’ programının bu haftaki bölümünde  ‘Su ve Ateş’ filmine geniş yer ayrıldı. Özcan Deniz, senaryo ve yönetmenliğini üstlendiği, başrol oyunculuğunu yaptığı vizyona giren film ile ilgili soruları yanıtladı. Deniz, programı hazırlayıp sunan Liana Dahdouh’un sorularını yanıtlarken bu yapıtta kendi hayatını yaşamak isteyen bir adama ona bir türlü bu şansın verilmemesinin hikaseyinin anlatıldığını söyledi. Geçmişte sanatçının halk ile eş zamanlı hareket etmesi gerektiğine inandığını ancak bunun geçerli olmadığını gördüğünü ifade eden Deniz, şöyle dedi:
“HER İNSAN DEĞİŞMELİ, GELİŞMELİ”
"Hitap ettiğiniz insanların enaz 4-5 adım önünde olmanız gerekiyor. Çünkü kitle o kadar hızlı hareket ediyor, gelişiyor ki onları bazen yakalamanız çok zor oluyor. Eğer onlarla senkron hareket ederseniz geride kalma ihtimaliniz çok yüksek. O senkronizasyonu zaten tutturamazsınız.Onlar mutlaka sizin hakim olamadığınız bir çok şeye hakim olarak hareket ediyorlar. Kendinizi tanıyarak, sürekli, halkı analiz ederek okuyarak yetiştirdiğiniz zaman gittiğiniz yerde onları hazır bekliyor olursunuz. ‘Hiç değişmedim, eskiden neysem şimdi oyum’ gibi lafların artık prim yaptığına inanmıyorum. Her insan değişmeli, gelişmeli. Vizyonu geniş insanlar ancak üretken ve çağı yakalayan insanlar olabilir.”
“HAYATI BÜTÜN NOTALARI İLE YAŞADIM”
Özcan Deniz, çocukluğundan itibaren meşakatli bir yaşamı olduğunu, çok rahat, her zaman istediklerini elde eden bir yaşamı olmadığını, bugünkü kazanımlarını sonradan elde ettiğini ifade ederken, “Bu zor hayat beni çok iyi, güzel hazırladı. Hayal kırıklıkları, yüksek mutluluklar, yüksek acılarla karşılaştığımda otokontrolümü kaybetmeme nedenlerinden bir tanesi yoğun bir çocukluk yaşıyor olmam. Çok erken yaşta sorumluluklarla karşılaştım. Haliyle hayatı bütün notaları ile birlikte yaşamış olmak, filmlerime, şarkılarıma, bunları icra ediş biçimime yansıyor. O yüzden bu çocukluğu yaşamış olmayı bir kayıp, eksi olarak görmüyorum. Tam tersi benim en büyük hazinem.”
Özcan Deniz, sinemanın bugünkü durumunu değerlendirirken, Türkiye ve dünyada 1990’lı yıllardan önce yapılan filmlerin daha güçlü olduğunu söyledi. Yeşilçam’ın 90’lardan önce çok zengin çok üretken bir dönem geçirdiğini, düşük prodüksyonlar, senaryosu tam işlemeyen, teknikten yoksun filmlerinin garip biçimde entrasan bir güç ve sıcaklığa sahip olduğunu söyledi. Deniz, “Bu nasıl yakalandı?. Bunu nasıl sağladılar? Bunu hep inceledim. Filmlerimde biraz bu gerçekliği ve sıcaklığı yakalamaya çalışıyorum. O yüzden Yeşilçam benim için çok ciddi bir referans. Keşke tekniğe de, kreaktif yani yaratıcı ekiplere de yatırım yapsalardı. O zaman Yeşilçam yani Türk sineması çok çok ileri bir yerlerde olabilirdi” diye konuştu.
Özcan Deniz, kadınların nasıl olması gerektiğini düşündüğüne dair soru üzerine, şu karşılığı verdi:
“Kendi ayakları üzerinde durabilecek kadar güçlü, sarsılmaz ve güçlü, hayatlarındaki kendilerine ait her şeye maksimum güçle sahip çıkmaları, zeki olmaları, onları farklı kılan şeyler. Ben artık Türkiye’deki Türk kadının artık bu seviyelere gelmesini istiyorum genel olarak. Kadınların Türkiye’de, Ortadoğu’da kendine güvenip, kararlarını verebilen çok genel kurallara boyun eğip büyük acılara mahkum olmayan kadınlar olmasını diliyorum.”