Gonca Vuslateri magazin gündemini sarsan 'öpüşme' olayını Milliyet'ten Songül Hatısaru'ya anlattı. İşte o  röportaj;

 

‘Sansür, bahane bulur’

 

İKSV sansürle gündemde. Sponsorsuz, bağımsız festivaller var, onlar da mekan bulamıyor... Genç sanatçılar rahatsız mı bu durumdan? Sansür cinsel içerikliydi, politikti, kişisel hakları ihlal etti, der. Bir sürü bahane bulur. E ben de soruyorum, neyi anlatmalı o zaman filmler! Sinema, sanat neyi söylemeli? Hiçbir şeyin hiçbir şeye dokunmadığı bir dünyadan mı bahsetmeli sanat? O zaman öyle bir yer gösterin, biz orada yaşamak istiyoruz çünkü.

 

ABD’den karavana

 

Siz ‘öpüşme’ haberlerine çok konu olan bir oyuncusunuz. Bu nedenle bu konuda sizi uzman ilan ediyoruz! RTÜK geçenlerde bir öpüşme tarifi yazdı ki ben burada tekrar edemeyeceğim! Siz bir uzman olarak bu tarifi nasıl buluyorsunuz?

 

Beni bu kademede gördüğünüz için müteşekkirim. Kızmalı mıyım size, ‘öpüşme uzmanı’ çok hoşuma gitti aslında. O kadar çok öpüşüyorum ki, en son geçen Amerika’da iken, Rumelihisarı’nda karavanda ‘öpüştü’ diye haber çıktı. O kadar çok öpüşüyorum ki, olay mahallinde bulunmam önemli değil artık.

 

Okyanus ötesi konduruveriyorum. Gülüyorum artık, annem ise mutlu oluyor bu haberlerden. Babamın içi açılıyor, en azından ‘protestolara katıldı, terledi, gaz sıkıldı’ haberlerini okumaktansa, ‘ay ne güzel kızım öpüşmüş, dünyadan başka dertleri var, ne güzel bunlardan uzakta yaşıyor!’ diye.

 

Niye Amerika’daydınız?

 

Erkek arkadaşım orada yaşıyor. Tatil için gittim. Her iş sonrası kendimi tatile atarım. Bir de blues bende ciddi bir tutku, o hikayelerin anlatıldığı sokaklarda olmak ayrıcalıklı şeyler katıyor ruhuma. İlk fırsatta yine gideceğim. Harlem, Brooklyn, New Orleans’ın arka sokaklarındaki serseriliği, oradaki serseri müziği, suç müziğini çok seviyorum. İnsanların, evini bok götürürken sokaklarda bağıra bağıra şarkı söylemesini çok seviyorum

 

Ne yapıyor erkek arkadaşınız, Türk mü, tanıyor muyuz?

 

Amerikalı, öğrenci, Ortadoğu üzerine master yapıyor. Adını söylemem neme lazım, onu da bulurlar, ama John değil! Onun yanına gittim. Magazin gazetecileri deli gibi çalışıyor ve buna rağmen çok az para kazanıyorlar. Onları anlıyorum. Ama dirençli bir kızmışım.

 

28 yaşında, 2.5 sene boyunca sırtımda bir kamburla üstelik hiçbir yedek malzeme kullanmadan, kendimi sakat bırakmak pahasına oynadığım ‘Yalan Dünya’daki karakterle ilgili bir gün bile “Sırtı ağrıyor mu, güzel performans gösteren yetenekli oyuncu” tanımını kullanmayıp, “şurada öpüştü, el ele tutuştu” diye devamlı başka yerlere mal edilmesinden sorumlu ve mütevellit bir oyuncu ilan edilmeme rağmen, inadına nefret etmiyorum ve inadına da karavanda öpüştü haberine, ‘yeminle öpüşmedim’ diye kaşlarımı yukarı doğru kaldırıp, çenemi bükmüyorum. Öpüşüyordum fakat Amerikalı sevgilimle New Orleans’ta bir sokak çalgıcısını dinlerken... Rumelihisarı’nda sabahtan akşama kadar sigortasız çalışan, 70 kişilik bir set ekibinin içinde sevgilimle karavanda öpüşecek kadar keyfim yerinde değil. İnanın değil.

 

Ne diyeyim, ben öpüşmediğim halde bile öpüşür olarak anılmak istiyorum artık! Çünkü bütün bu dönen dolabın içinde bir huzurla anılan benim! Ağrı’da çatışma oluyor, milyonlar açlık sınırının altında, 3.5 milyon insan işsiz evine ekmek götüremiyor, çocuklar aç, Suriyeli çocuklar sokaklarda dileniyor, ben karavanda öpüşüyorum. Oh ne ala! Mama Mia, ayıptır yahu.

 

Geçenlerde bir araştırmada okudum, dünyada adı “John” ile başlayan CEO’ların oranı yüzde 5.3. Tüm kadın CEO’ların oranı ise yüzde 4.1 imiş. Bütün kadınların bir John etmemesine ne diyorsunuz!

 

Vaavv çok Johnerkil bir dünyada yaşıyormuşuz. Bütün kadın CEO’ları toplasan bir John etmiyorsa, buna artık ataerkil denmez ayıptır. Her bir kadın CEO’nun içinde 100 bin tane John kromozomu var demektir bu. Bunu böyle düşünmek lazım, çünkü Johnları da biz doğruyoruz. Onlar bizim Johnlarımız...

 

Sizin sektörde durum nasıl? Basında dahi mesela aynı işi yapan kadın ve erkek aynı parayı almaz…

 

Başrol kadın, öyle bir şey yok. Hiçbir zaman bir projede kadının hikayesini okuyamazsın. Bu durum ücrete tabii ki yansıyor, çünkü bu adamın hikayesi olmuş oluyor. Adaletsiz gelen sadece para olsa neyse. Aldığın paranın karşılığında bir karakter de satmak zorunda kalıyorsun kadın olarak. Oysa kariyer bağımsızlıktır.

 

Düşünsene, hem vitrine oynamak zorundasın, vitrine oynarken inanılmaz yorulmak zorundasın, hem de yorgunluğun belli olmasın diye yüzüne makyaj yapmak zorundasın... Birisi kalbini acıtabilecek kadar kırılgan olduğunu anladığında da ağlamamak zorundasın. İşte burada parantez içinde gülüyorlar, kahkahalar, öpüşüyorlar diyorlar ya, hiç bilmiyorlar nasıl zor hayatlar yaşadığımızı ve masaya vurduğumuz anları. Hayır masaya vuruyorum ben ve o sesi duysun istiyorum insanlar. Çünkü o da çalışırken vuruyor. Hepimizin başparmağının tokmağı mor.

 

Alyans, klostrofobiyi tetikliyor

 

Anne-babanız çocuk istiyor mu? Evlenmeden de olabilir mi?

 

Şu an sadece işimi yapıyorum ve hazır olduğum zamanlarda da aşk yaşıyorum. Hiç evlilik düşüncem yok. Bana artık klostrofobik geliyor yüzük takmak. O geleneksel yapı hoşuma gidiyor, gıpta ile bakıyorum. Ama maalesef çağımız konsantrasyonu çok dağınık bir çağ. Baba olmayı çok isteyen ve hayatın içinde hem insan hem duruş olarak buna yatırım yapmış bir adamla evlenebilir, çocuk yapabilirim.

Ama ömür boyu evli kalabilir miyim hiç sanmıyorum. Türkiye’den umudu kestim bu anlamda, turistik geziler yapıyorum!

 

Kaldırım Serçesi gibi bir Minik Serçe olacak

 

En çok kimi oynamak istersiniz?

 

Vecihi Hürkuş’u, Afife Jale’yi. Ama başka bir hayalim gerçekleşecek inşallah. Halihazırda üzerinde çalıştığımız ve yapmayı düşündüğümüz proje Sezen Aksu’nun hayatının belirli bir dönemini oynamak. Sezen Hanım’ın kendi hayatıyla ilgili bir projesi ve benim o hayatın içini ne kadar araştırmış biri olduğumu, düşkünlüğümü, o yolculuğa duyduğum saygı ve coşkun imrenişi bildiği için birebir ağzından duymuşluğum vardır. “Hayatımı, Sezen’in İzmir’den kaçıp geldiği zamanı Gonca’nın oynamasını isterim” diye... Özgecan’ın hayat hikayesi yapılsa Özgecan’ı oynamak isterim, annesini oynamak isterim, onunla o minibüste 5 dakika kalmış olan yolcuyu dahi oynamak isterim. Neye hizmet ettiğin çok önemli.

 

Sağ omzundaki kot farkı Vasfiye Teyze’den yadigar

 

Vasfiye Teyze’nin kamburu hala ağrıyor mu?

 

Daha iyiyim, sağ omuzum sola göre biraz daha düşük kaldı. Tabii ki bir fizyoterapistin anlayabileceği şekilde. Kendimi paralamışım, o kadar rolün içine girmişim ki... Daha dikkatli olabilirdim. Tiyatroda oynamak akıllıca da, dizide ne kadar akıllıca tartışıyorum. Ama işte Vasfiye Teyze benim jenerasyonumun unutmayacağı hoş bir anı olarak kaldı.

 

Umarım başka rahatsızlığınız yoktur...

 

Kalp kapakçığımda bir sorun var. Düşük tansiyonluyum zaten. Omurgam L5’te bir kırık var. Onun verdiği acı oluyor. Doğum yapmaya karar verirsem bir küçük operasyon geçirmem gerekiyor, bebeği taşıyabilmem için...

 

Diyarbakır’da hâlâ büyük bir Gaffar Okkan aşkı var

 

Gaffar Okkan’ın yeğeni olduğunuzu, mezarını ziyaret ettiğinizde öğrendik. Diyarbakır’da onun izlerine rastladınız mı?

 

Dedemin yeğeniydi. “Beni yaşatmasalar bile son günüme kadar, Diyarbakır’da, Diyarbakır insanları için bir şeyler yapacağım” diyordu. Anne-babamın gençliği, 75-80 yılları arasında Diyarbakır’da geçti, babam askerdi.

 

Bu yaz annemle gideceğiz Diyarbakır’a. Diyarbakır aksanını hemen anlarım, çok da severim. Diyarbakır halkının Gaffar Amca’ya duyduğu coşkun bir aşk hali ve müteşekkiri var. Bir halk ki herkesin dükkanında onun fotoğrafı var.