Sizi seven çok seviyor, sevmeyen de fazlasıyla soğuk buluyor. Nasıl birisiniz siz?

- İnsanları eğlendirmeyi küçük yaştan beri severim. Ama hep ağır bir tavrım da olmuştur. Yerinde espri yapmak, sohbete zamanında eşlik etmek, az konuşup ne dediğinin dinlenecek kadar değerli olması benim nefes alma şeklim.

Böylece bir şeylerden mi korunuyorsunuz?

- Aslında bu, babamı kaybettikten sonra başladı.

Neden?

- Çünkü insanlar dışarıda beni gördüklerinde ya üzülüyorlar ya da “Babasını kaybetti, yine de arkadaşlarıyla dolaşıp gülebiliyor” diye düşünüyorlardı. En azından ben öyle hissediyordum. Bunun üzerine zamanla kendime ait “Ne var lan bakışı” diye bir şey geliştirdim. Bir mekâna girince o şekilde bakıyordum. Bunu da sonradan fark edip bu durumumla çok eğlendim.

Anneniz Gül Sunal yazdığı kitapta babanızı anlattı. Orada bir starın çocuğuyken yaşadığınız maddi zorluklar ve sıradan hayatı görüyoruz. O zamanlar yaşanan zorluklar sizi daha tutumlu bir adam yaptı mı?

- Biz bir starın ailesi gibi değil, normal bir aile gibi yaşadık. Çok uzun zaman evimizde öyle bir star olduğunun da farkında değildik. Ben hem babamın hem Kemal Sunal’ın hayranı olarak yetiştim. Şimdi de farklısını bilmediğim için nasıl yaşadığımı yorumlamam mümkün değil. Kimine göre mütevazı, kimine göre lüks olabilir. Kendim gibi yaşıyorum.




Annenizin yazdığı kitapta babanızı kaybettiğinizde mezarının üzerinde günlerce yattığınız yazıyor. Doğru mu?

- Orada yazan her şey gerçek.

O günleri nasıl atlattınız?

- Hâlâ özlem yoğun. Dayanamadığım, isyan ettiğim anlar oluyor. Ama sonuçta sorumluluklarım, işim, ailem ve umutlarım var. Yapacağım her isyan ve içe kapanmaya karşı bunlar kuvvetli durmamı sağlıyor. Yoksa yaşadığım acılarla başka türlü baş edemem.

Şimdi karşılaşma fırsatınız olsa babanıza ne derdiniz?

- Sadece sarılırdım!

Aynı mesleği yapmanızın avantaj ve dezavantajları neler?

- Dışarıdan bakınca büyük avantaj gibi duruyor ama kendi içinde dezavantajları var. Adınız kafadan bir marka oluyor: ‘Kemal Sunal’ın çocuğu’. Onu alıp ‘Ali’ yapmaksa sıkıntılı bir süreç. “Bakalım ne yapacak” deyip Kemal Sunal gibi bir isimle kıyaslanmak, iyi defans yapan bir takıma 3-0 yenik başlamak gibi. “Bu çocuğun ismi olmasa nasıl iş bulacak” diyenler bile çıktı. Ama şu var: Kimse bana Kemal Sunal’ın oğlusun diye iş vermiyor. O ismin üzerine bir şey inşa etmezsen kimse seni, baban yüzünden ayakta tutmaz.

Peki 37 yaşında hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?

- Güzel ve güneşli bir dönem. Bir ailem var ve o ailenin de erkeği benim. Bu yüzden hep güçlü ve ayakta durmak gerekiyor. Her zaman dalgalar gelip çarpacaktır ama bir dalgakıran gibi onlara karşı koymak lazım. Hayat kısa, tadını çıkarmalı.

ROMANTİK, MAHCUP VE UMUTLU

‘Yusuf Yusuf’ta bir dolmuş şoförünü canlandırıyorsunuz. Nasıl bir adam Yusuf?

- Hep rallici olmak istemiş ama bir türlü becerememiş. Sonunda dolmuş şoförü olmuş. Mutlu, eşine âşık bir mahalle delikanlısı. Bir gün bir düğün için yoldayken Ankara’ya papa geliyor ve macera başlıyor. 

Adınız, rol arkadaşınız Sinem Öztürk’le anıldı.

- Bunlar konuşuldu ve bitti.

Magazin dünyasının içinde de bir figür olarak varsınız...

- Aman çok şükür.

Babanız dedikodu olmasın diye yakın arkadaşı Ayşen Gruda’yı bile arabasına almamış.

- Babam dikkat ederdi. Ben de öyleyim. Yalan haberleri sevmiyorum. Annem ve kardeşimin üzülmesi içimi parçalar.


Romantik yanınız yok mu?

- Zarar verecek derecede romantiğim. Belki ciddi duruş, biraz o duygusallığın önüne kabuk koymak olabilir.

Çapkın mısınız?

- Utangaç ve mahcubum.

Hayatınızda biri var mı?

- Sadece işim var diyeyim.

En klişe cevabı verdiniz. Bir evlilik yaşadınız ve boşandınız. Şimdi tövbeli misiniz?

- Umudumu hiç kaybetmedim. Tecrübelerden ders alıp sağlam ilerlemeli. Eğer umutsuz bir anım olsaydı babam gittiğinde ben de giderdim.