Kubbedeki sır

Bir gün Selimiye Camii’ne öğlen vaktinde girenler caminin tam ortasında uzanmış yatan japon bir turist görünce haliyle biraz bozulurlar. Namaz için hazırlanan cemaatten bir kişi, turisti uyarmak için yanına yaklaşır “Bak burası cami… İbadethane… Burada ya yerde otur ya da ayakta dur. Biz namaz kılacağız. Hoş görünmüyor” der. Japon turist adamı duymaz bile sürekli aynı şeyi tekrarlar “Olamaz… Hayal görüyorum olamaz… Ben yılların mühendisiyim bu kubbe öylece orada duruyor olamaz… bu fizik kurallarına aykırı… Orada hiçbir şey yok… Ben hayal görüyorum…”

Efsane gibi geliyor değil mi? Fakat gerçekten o genişlikte bir kubbenin mevcut dayanaklarla sağlam kalması fizik kurallarına aykırı. Şöyle söyliyelim daha net anlaşılır. O kubbe 13 bilinmeyenli bir denklemi sadece eldeki tek veriyle çözmek gibi bir şey!

Minarelerdeki sır

İzmit depremi olduktan sonra hatırlarsınız tüm Türkiye’de depreme karşı önlemler alınmaya başlanmıştı. O dönemde Selimiye camisinin bulunduğu alanı da kontrol
ediyorlar zemin biraz gevşek çıkıyor. Minarelerin yıkılıp etrafa zarar vereceğinden endişelenen mühendisler en son bu tarihi minarelere zarar vermeyecek en iyi yöntemin kelepçe sistemi olacağına karar veriyorlar. Yani minareleri yer altından metal kelepçelerle temele bağlayacaklar.

Neyse temeli açıyorlar ne görseler beğenirsiniz? Minareler düşündükleri gibi zaten metal kelepçelerle temele sabitlenmiş…Ayrıca temelin de altına raylar yerleştirilip minarelere hareket alanı bırakılmış! Ayrıca en çok bilinen özelliklerden biri olan minareye aynı anda tırmanan iki kişinin hiçbir şekilde birbirine denk gelmiyor oluşunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum.

Sırrı Japonların Çözdüğü an

1950-60 arası bir tarihte inşaat mühendisi, mimar ve jeofizikçilerden oluşan bir Japon heyeti Türkiye’ye gelir. Heyet, dönemin İmar ve İskan Bakanlığı’ndan izin alır ve ülkemizdeki tarihi yapıları incelemeye başlar. Ayasofyayı, Yerebatan Sarnıcını vesaire gezdikten sonra sıra Sinan’ in kalfalık eseri Süleymaniye Camisi’yle Sinan’ın öğrencisi Mimar Davut Ağa’nın eseri Sultanahmet Camisi’ne gelir.

Japon heyet gördüğü manzara karşısında şoke olur. Çünkü bu iki cami, diğer eserlerin aksine, çok gevşek bir alana inşa edilmiştir. Fakat ilginç bir şekilde bu yapılarda bir tane bile çatlak yoktur. O güne kadar bilinen mimari tam tersini söyler. Zemin ne kadar sertse yapı o kadar sağlam olur diye düşünülüyordur. Araştırma günlerce sürer. Sonunda bir şeyi fark ederler. Bina ilk tuğlasından son tuğlasına kadar kasıtlı olarak sabitlenmeye değil sallanmaya yönelik yapılmıştır. Binaya esneme kabiliyeti verilmiştir. Bu sayede de hiç zarar görmeden günümüze kadar sapa sağlam gelmişler.

Ayrıca minareler detaylı olarak incelenince durumun ciddiyeti bir kat daha artmış. Mimar sinan minarelerin altına esnemeye yardımcı olması için ray sistemleri ve kelepçeler yerleştirmiş! Bu sayede minareler 5 dereceye kadar rahatlıkla yatıp kalkabiliyor.

Tüm bu araştırma raporlarıyla birlikte ülkelerine dönen japon mühendisler kendi bakanlıklarına durumu aktarır. Hemen aksiyon alan Japon hükümeti konuyla ilgili girişimleri yapar ve mimaride büyük bir atılım başlatırlar. Sabit kalma değil esneme kabiliyeti üzerine kurulmuş; raylar üzerine inşa edilen gökdelenler!