“Kanserde erken teşhisin hasta ömrünü uzattığına dair hiçbir bilgi yok. Çünkü uzatmıyor. "
Çapa Tıp Fakültesi’nden onkoloji uzmanı Dr. Yavuz Dizdar’ın, “gıda-hastalık” ilişkilerini, tıbbın ve bilimin endüstrileşmesi sürecini anlattığı kitabı “Yemezler” raflardaki yerini aldı. Dr. Dizdar ile neleri “yutmamamız” gerektiği üzerine konuştuk.    
Ne için yemezler diyorsunuz?
- Gıdanın, bilimin ve tıbbın endüstrileşmesiyle beraber bize yutturmaya çalıştıkları her şey için söylüyorum bunu. Bize yedirilmeye çalışılan en kritik söylemlerden biri tıbbın ilerliyor olması. Öyle bir şey yok. İlerleyen sadece teknoloji. Sağlıkla ilgili bakış açısının ilerlediği söylenemez. 
"Tıpta branşlaşma hastayı makineleştirdi"
Bununla neyi kastediyorsunuz?
-Mesela kanserle ilgili binlerce araştırma, binlerce deney yapılıyor. Ama hala çaresi bulunamadı. Çünkü deney yapacak teknolojilere sahip olmak bir şey ifade etmiyor. Sonuçları analiz edecek bilim insanı eksikliği var. 
Bunun sebebi ne sizce?
-En önemli sebebi aşırı branşlaşma. Bilgiler çok kopuk. Eskiden bir genel dahiliye vardı mesela. Şimdi dahiliye bir sürü dala ayrılıyor. Bir kardiyolog, sadece ritm bozuklukları konusunda uzman olabiliyor. Hastaya bütünsel bakabilen yok. İnsan bir makinenin parçaları gibi algılanmaya başladı. Her parçaya ayrı bir doktor bakıyor. Oysa bedende her şey bir başka şeyle kati şekilde bağlantılıdır. 

"DNA ile her şeyi çözebileceğimiz yanılgısına düştük"
Tıpta bu kırılma nasıl başladı?
- İki büyük dünya savaşı yaşadık. Galip ABD oldu ve kendi bakış açısını her alanda dünyaya kabul ettirdi. Bundan sonra bir kırılma yaşandı. Bilim de bundan etkilendi. Bilim insanları birkaç bin kişilik uluslar arası kongrelerde bilgi alışverişi yapamamaya başladılar. Kaldı ki zaten bu kongreleri de ilaç tekelleri yönetmeye başladı. 1950’den itibaren tıp DNA ile her şeyi çözebileceği yanılsamasına girdi. Her şey moleküler biyolojiye indirgenmek isteniyor. Ama siz bir otomobilin egzozuna bakarak o otomobilin nasıl çalıştığıyla ilgili bir şey söyleyemezsiniz. DNA her şeyi açıklamaz. Düşünceler bile bedeni etkileyebilir. Dış dünyadan izole bir canlı düşünülemez. Biz tamamen dış koşullara bağlıyız. 
Dış koşulların içine kitabın ana konusu olan beslenme de giriyor. Bize neleri yedirmeye çalışıyorlar?
-45 günde yetiştirilip 20 dakikada pişirilebilen piliçten tutun da hiçbir değerli içerik barındırmayan beyaz ekmeğe, açılsa bile bozulmayan sütlere kadar neler yedirmiyorlar ki… Bir de araştırmasını kimin yaptığı ve ilk ne zaman ortaya atıldığı belli olmayan kalıplaşmış bilgiler var. Dışarıdan alınan sütü kaynatırsanız protein yapısının bozulacağı ve bu sebeple UHT süt tüketilmesi gerektiği gibi. Oysa sütün ana protein yapısı olan kazein 140 dereceye kadar stabildir, bozulmaz. 
"Erken teşhis bir işe yaramıyor"
Kalıplaşmış ama doğruluğu şüpheli bilgilere başka örnek verebilir misiniz?
-Proteinle beslenmemiz ve düzenli et yememiz gerektiği… Bakliyattan da alabilirsiniz proteini. Peynir olarak da tüketebilirsiniz. İlla cazır cuzur et yemek gerekmez. Yine tavuk bulursanız yiyin, çok faydalı ama bizim yediklerimiz tavuk değil. Üretici de tavuk demiyor zaten, piliç diyor. Ben hafta içi bol sarımsaklı soğanlı makarna yerim mesela. Çapa’da zaten yediğimiz tek şey simittir. Hafta sonu da ev yemeği yerim. Gayet de sağlıklıyım. Bir de erken teşhisin, check-up’ın şart olduğu yanılgısı var.
Nasıl yani? İyi bir şey değil mi erken teşhis?
-Şu an bir kan tahlili yaptırsak mutlaka değerlerden biri sınırın dışında çıkar. Canlıyız sonuçta, bu gayet normal. Şu an itibariyle ikimizin de vücudunda kanser hücreleri üretiliyor ve bağışıklık sistemi tarafından yok ediliyor. Kanserde erken teşhisin hasta ömrünü uzattığına dair hiçbir bilgi yok. Uzatmıyor çünkü. Hayat kalitesini etkileyecek kadar rahatsız hissetmiyorsa kimse check-up yaptırmamalı bence. Lüzumsuz tedaviler faydadan çok zarar verir. 
"Ölümcül fıstık alerjisi GDO’nun tehlikesini gösteriyor"
GDO hakkında ne düşünüyorsunuz? 
-Türkiye’de inek sayısı azalırken süt endüstrisinin bu kadar gelişmesi yemlerin GDO’lu olmasındandır. Yemlerde serbest ama böyle tohumların ekimi yasak Türkiye’de. Güya yasak ama gümrükçülerden öğrendiğime göre bir tır Türkiye’ye giriş yaptıktan sonra sadece beş aşamaya kadar takip edebiliyorlarmış. Sonrasında ne olduğunu bilen yok. 
GDO’ya genel olarak herkes karşı neden?
-Çünkü iki genin bir araya geldiğinde insan bedeninde nasıl bir reaksiyona yol açacağını kestirmemiz mümkün bile değil. Örneğin Kanada’da ölümcül fıstık alerjisi vardır ve çocuklar okul çantalarında adrenalin iğnesi taşırlar. Ani bir alerji riskine karşı… Bunun nedeni fıstığın soya ile genetiğinin değiştirilmiş olmasıdır. Ortaya çıkabilecek reaksiyonları öngörebilmemiz imkansız. Bu nedenle GDO’ya yüzde yüz karşıyım. 
"Neden artık karıncalar kolaya yaklaşmıyor?"
Peki çağımızın en büyük sorunlarından biri olan şeker için ne diyorsunuz?
-Gazlı içecekleri ve abur cuburları bırakın hamburger etine, sosise bile mısır şurubu koyuyorlar. Farelerin yediklerinin yüzde 20’sine fruktoz eritip koyduklarında beş günde diyabet oldukları ortaya çıkmış. Ben çocukken kolayı açtığımda arılar üşüşürdü. Şimdi yere kola dökünce karıncalar bile yaklaşmıyor. Kolanın da içeriği değiştirildi.