Yerleri Değişecek 14 Bin Öğretmen ile İlgili, CHP ve HDP'den Tepki Geldi
Başbakan Binali Yıldrım'ın, "Doğu ve Güneydoğu'da 14 bin civarında maalesef terör örgütü ile bir şekilde ilişkiye girmiş öğretmelerin de yerlerini değiştiriyoruz" şeklindeki açıklamaları üzerine, CHP İşçiSendikaları ve STK'lardan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, İnsan ve Doğa Haklarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok tepki olarak basın bildirisi yayınlarken, HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, Başbakan Binali Yıldırım'ın yanıtlaması istemiyle TBMM'ye soru önergesi sundu.
"FİŞLEME OPERASYONUNUN İTİRAFI DEĞİL MİDİR?"

Doğu ve Güneydoğu'da 14 bin civarında öğretmenin yerlerinin değiştirilecek olmasına ilişkin, HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken'nin Başbakan Binali Yıldırım'ın yanıtlaması istemiyle TBMM'ye sunduğu soru önergesi şu şekilde: "Hükümetin sorunları çözmek, ülkeyi demokratikleştirmek, hukukun üstünlüğünü sağlamak gibi en temel görevlerini bir yana bırakıp kendi iktidar rejimini inşa etmek için OHAL KHK'leri ile kendinden olmayan herkesin tasfiyesini amaçlayan politikaları, ülkeyi kaosa sürüklerken toplumsal kaygıyı da her geçen daha da gün artırmaktadır. Bu bağlamda; Başbakan 14 bin öğretmene ilişkin yaptığı açıklama ile mekan ve kimlik üzerinden bölgede görevli öğretmenleri neden hedefleştirmektedir? Başbakan kullandığı ifadeler ile adeta yargı mercilerinin yerine geçerek, yetki gaspı yapmak suretiyle hüküm kurmaktadır. Bu hüküm hangi yargı kararına, mevzuata uygun yürütülen hangi idari soruşturma sonucuna ve hangi somut delillere dayandırmaktadır? 14 bin sayısı kim tarafından, nasıl ve hangi hukuk normlarına uyularak belirlenmiştir? Ortada hukuk ve demokrasi normlarına uygun hiçbir adli ve idari soruşturma yokken başbakan tarafından 14 bin sayısının telaffuzu kamuda yürütülen fişleme operasyonun itirafı değil midir?

"14 BİN KİŞİ HANGİ KRİTERLERE GÖRE BELİRLENMİŞTİR"

Bireylerin özel hayatları, kişisel sosyal hesapları, yaşam tarzları, siyasal görüş ve düşünceleri üzerinden yapıldığı aşikar olan fişlemeler başta Anayasa olmak üzere ulusal ve uluslar arası hukuka açıkça aykırı değil midir? 14 bin kişi hangi kriterlere göre belirlenmiştir? Örneğin sosyal hesabında Kürtçe şarkı paylaşan, hükümet politikalarını eleştiren görüş ve paylaşımlarda bulunan, sendikal faaliyetlere katılan, mesleğinin aydınkimliği gereği toplumsal konulara duyarlı olduğu için anayasal hakkı olan yasal gösteri, yürüyüş, miting veya basın açıklamalarına katılan, yaptığı her işte çocuğun üstün yararı ilkesinden asla taviz vermediği için yandaş idarecilerin siyasi tutum ve davranışlarını eleştiren ve karşı çıkan, anadilinde eğitimin önemine inanan, öğrencisini içinde yaşadığı toplumun bir parçası olarak gören ve bu nedenle barış, demokrasi ve çözüm talep eden kaç öğretmen bu sayıya dahil edilmiştir? Hükümet politikalarını eleştiren, iktidara biat etmeyen muhalif, demokrat kimliğe sahip herkesin çok kolay bir şekilde "terörle ile ilişkili" olmakla suçlandığı ve hedefleştirildiği hukuksuz bir ortamda kamudaki cadı avında sıra Kürt öğretmenlerde midir? Kürt öğretmenlerden sonra sırada kimler vardır? Bölgede 14 bin öğretmenin tasfiyesi aynı zamanda bölgede yerli öğretmen bırakılmaması anlamına gelmemekte midir? Kürt öğretmenlerin tasfiyesi ile yeni bir asimilasyon süreci başlatılması mı amaçlanmaktadır? 14 bin öğretmenin hiçbir somut delile dayanmadan ve hukuki süreçler işletilmeden doğrudan yürütmenin başı tarafından suçlanması aynı zamanda bölgeden muhalif sendikal örgütlenmenin tasfiyesi anlamına gelmemekte midir? Asıl amaçlardan biri muhalif sendikaların bölgedeki örgütlülüğünü kırmak mıdır?"

"DEVLET ÖĞRETMENİNE BU ŞEKİLDE MUAMELE YAPAMAZ. BU YARGISIZ İNFAZDIR"

CHP İşçi Sendikaları ve STK'lardan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba ve İnsan ve Doğa Haklarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok'un yayınladıkları basın bildirisi şu şekilde: "İnsan Haklarına, hukuka, sendikal örgütlenme hakkına, bireysel haklara ve bunun gibi ulusal ve uluslararası hiçbir hukuk normuna uymayan, gayriinsani ve Devletin vatandaşına karşı tarafsızlığını zedeleyici bu uygulamadan derhal vazgeçilmeli. Öğretmenlerin geleceğini çalmayın. Neler oluyor, ne yapılıyor kavramakta güçlük çekiyoruz. 14 bin öğretmenin "terörle bir şekilde iç içe" olduğuna kim, nasıl kanaat getirmiş? Eldeki bilgi, belge, deliller nelerdir? Bu 14 bin öğretmen tam olarak ne yapmış da terörle iç içe olmuş? Nasıl bir terör faaliyetine dahil olmuşlar? Kaçı eline silah, bomba almış? Bu öğretmenlerin tamamı devletin üniversitelerinde öğretmenlik bölümlerini okumuş, devletin açtığı sınava girmiş, devletin güvenlik soruşturmasından geçmiş, devletin okulunda, devletin belirlediği dersler ve içerikler kapsamında, devletin idarecisinin denetiminde, devletin eğitim öğretim hizmetini öğrencilere sunuyor. Bu öğretmenlerin bu aşamaya gelene kadar terörle bir şekilde iç içe oldukları anlaşılmamış da, 2016'nın Eylül'ünde mi iç içe oldukları anlaşılmış? Bu doğru değil. Devlet kendi öğretmenine bu şekilde muamele yapamaz. Bu hukuksuzdur, bunun adı yargısız infazdır. Kimin hangi kritere göre terör faaliyeti içerisinde bulunduğu belli olmayan, sendikalar, ihbarlar, kişisel husumetler, hatta ve hatta doğum yerine göre kategorize edilip etiketlenmesi, ardından işinden, ekmeğinden, geleceğinden edilmesi kabul edilemez.

TÜRKİYE'NİN SİNİR UÇLARINA DAHA FAZLA DOKUNMAMAK GEREKİYOR

Hiçbir demokratik ülke kendi yurttaşlarına bu şekilde zulmedemez. Bu apaçık baskı rejimi uygulamasıdır, diktatörlük rejimi uygulamasıdır. "Rejim isterse tek kalemde 14 bin öğretmeni, hukuka ve anayasaya uygunluğuna bakmadan, ifadelerini dahi almadan kapı önüne koyar, gözaltına alır, işkence yapar, tutuklar" denebilir mi? Demokratik ülkeler bireyin terör faaliyeti içeresinde yer aldığını düşünüyorsa, gerekli hukuki süreci başlatır, delilleri mahkemeye sunar, mahkeme hukuk çerçevesinde kararını verir. Gerçekten terör faaliyeti içerisinde yer almışlarsa zaten bırakın öğretmenlik yapmayı dışarıda olamaz. Cezasını alır ve cezasını çeker. Oysa Başbakan hukuku devre dışı bırakarak tamamen keyfi bir yaklaşımla 14 bin öğretmeni cezalandıracağını ifade ediyor. Türkiye'nin sinir uçlarına daha fazla dokunmamak gerekiyor.

HÜKÜMETİ BU KONUDA UYARIYORUZ YAPMAYIN TÜRKİYE'Yİ BÖLERSİNİZ

Kürt sorununun çözümü ve PKK terörüyle mücadelenin yolu insanları, öğretmenleri etiketleyip işsiz güçsüz bırakmak, hatta daha da ileriye götürüp ihbarlar ile gözaltına alıp tutuklayarak olmaz. Gelinen son noktada fişlenen ve soruşturması dahi yapılmadan açığa alma, işine son verme uygulamalarına son verilmelidir. Aksi takdirde çok tehlikeli bir ayrışmanın fitili ateşlenir, OHAL sonrası on binlerce dava devlete yönelir, milyonlarca lira tazminat ödenir, en önemlisi insanların yaşamından yıllar çalınır, ayrışma derinleşir. Bu en son karar da bir kez daha göstermektedir ki memurların sendikal eylemleri meşru ve hukuki eylemlerdir hem yerel hukuk hem de uluslararası hukuk açısından bu hak mahkeme kararlarıyla güvence altına almıştır. OHAL kapsamında savunma ve adil yargılana hakkı açıkça gasp edilerek devam eden açığa almaların Başbakan'ın ifadesi ile üzerinde sadece şüphe bulunan binlerce öğretmene yönelmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Öyle anlaşılıyor ki hükümet bu hamlesiyle hem muhalif bir sendikaya yönelik tasfiye harekatını planlamaktadır hem de boşalacak kadroları sözleşmeli öğretmenlikle doldurarak kamuda güvencesiz istihdamı yerleşik bir uygulama haline getirmek istemektedir. Hükümeti bu konuda uyarıyoruz. Yapmayın. Kendi yurttaşlarımızı travmatik bir sürecin ortasına bırakıp işin içinden kendinizce sıyrıldığınızı sanmayın. Yanlış yoldasınız, hata yaparsınız, bu topluma büyük zararlar verirsiniz. Alenen toplumun bir kesimini kendi zihin dünyanızdaki yargısal süreçlerden geçirip cüzzamlı ilan edersiniz, bu da topluma verilebilecek en büyük zarardır. Türkiye'yi bölersiniz. Terörle bir şekilde iç içe olmuş olanlara bırakın yargı, belge, bilgi ve delilleriyle adil yargılama ve savunma hakkı çerçevesinde karar versin. Kendinizi yargının yerine koyup binlerce insanın geleceğini çalmayın."