İSTANBUL Maltepe Cezaevi’nde 3 yıl önce 25 yaşındaki Jandarma Teğmen Mustafa Can’ın intihar etmesi ile ilgili soruşturma kapsamında 4 komutanı hakkında 14 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Kendisine gelen ihbar mektup ve e-mail'leri muhabiriyle paylaşan teğmenin babası 53 yaşındaki Dilaver Can, "Oğlum intihar edecek yapıda biri değildi. Asker olmayı çok istiyordu. Çok çalışıp, okuyarak askeri okulu kazanıp, üniformasını giydi. Ancak, onu bize beyaz kefen içinde verdiler. Oğlumu intihara götürenlerin hak ettikleri cezayı almasını istiyorum" dedi.
Silivri Cezaevi’ndeki Ergenekon tutuklularını cezaevi ve hastaneye götüren timin komutanı Jandarma Teğmen Mustafa Can, 9 Ekim 2010 tarihinde geçici görevli olarak bulunduğu Maltepe Askeri Cezaevi’nde nöbet kulübesindeki bir erin tüfeğiyle kendini göğsünden vurup, intihar etti. Teğmen Can'ın intiharı ardından ailesi ve savcılıklara gelen çok sayıdaki ihbar mektubu ve e-mail soruşturmanın seyrini değiştirdi. Teğmen Can’ın komutanları Jandarma Kurmay Albay H.K., Albay İ.Ç., Binbaşı M.Y., Yüzbaşı A.Ö. hakkında 'Mevzuat hükümleriyle bağdaşmayacak şekilde görev ve yetkisi dışına çıkıp, yasal bir dayanağı olmaksızın ve keyfiyet içerecek şekilde davranarak, kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak ve memuriyet nüfusunu kötüye kullanmak' suçlarından 14 yıla kadar hapis cezası istemiyle Hasdal Askeri Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Olayın ardından biri emekli olan, diğerlerinin görev yeri değiştirilen 4 komutanının yargılanmasına önümüzdeki günlerde başlayacak.
SUSKUNLUĞUNU BOZDU
Duruşmaya sayılı günler kala suskunluğunu bozan Teğmen Can’ın babası Dilaver Can, oğlunun intihar ettiğine inanmadığını söyledi. Can, oğlunun intihar edecek yapıda biri olmadığını vurgularken "Oğlumu intihara götürenlerin hak ettikleri cezayı almasını istiyorum. Bize ihbar mektubu ve elektronik postaları gönderen kişilerin de duruşmaya gelip, ifade vermelerini bekliyordum" dedi
İŞTE O MEKTUP
İstanbul Bağcılar PTT Şubesi'nden 10 Temmuz 2013 tarihinde PTT şubesinden Teğmen Can’ın Muğla Yatağan’da oturan ailesine gönderilen, muhabiri ile peylaşılan isimsiz ihbar mektubu şöyle:
"Şehit Mustafa teğmenimin anne ve babası, evladını kaybetmenin bir anne ve baba için ne kadar acı bir şey olduğunu çok yakından hisseden biri olarak komutanımızın nasıl öldürüldüğünü bilmeye hakkınız olduğunu düşünüyorum. Bu durumun sizi daha da üzeceğini biliyorum ama vicdan azabımın biraz olsun dinmesi ve oğlunuzun katillerinin kanun karşısına çıkması için bugüne kadar hep üstü örtülen konuları sizlere anlatacağım. Yıllardır nasıl olsa dava devam ediyor, savcılar eninde sonunda bizi çağıracak ve bu cinayetin sorumlularını bizlere soracak diye bekledim ama çok sonra öğrendim ki dava çoktan kapatılmış. Bütün bu olup- biten, aşık olmaktan başka hiçbir günahı olmayan, hayatının daha henüz baharındaki gencecik bir teğmenin gün gün ölüme sürüklemesi ve katledilmesidir. Belki de benim size şu anda anlatacağım olayları sizler hiç duymamışsınızdır. Belki yarım yamalak, kulaktan kulağa duymuşsunuzdur. Ama benim söyleyeceklerimin tamamı gün gün kayıtlı ve resmi olarak kanıtlı şeylerdir. Bir gün savcının beni çağıracağını düşünerek aldığım notları sizlere aktarıyorum."
Dilaver Can'ın paylaştığı mektupta, Teğmen Mustafa Can'ın ölümüne neden olan ve bu cinayetin üstünün örtülmesini sağlayan kişinin Alay Komutanı Kurmay Albay H.K. olduğunun yazıldığı belirtildi. Mektupta, mektubu yazan kişinin "Bunu herhangi bir yoruma dayalı olarak söylemiyorum" dediği ifade edilirken şöyle devam edildi:
"Bizzat oğlunuz Mustafa Can'ın kendi yazdığı 'İntihar mektubundan' bahsediyorum. Evet, yanlış duymadınız, oğlunuz bizzat kendi el yazısı ile bunu söylemektedir. Kendisi intihar etmeden önce bir mektup yazmış ve kendisine hakaretlerde bulunan Kurmay Albay H.K.'nu suçlamıştır. Ancak bu mektup olayın ortaya çıkmasının hemen ardından H. Albay ve onun çetesi tarafından ele geçirilmiş ve saklanmıştır. Ancak, 9 Ekim 2010 tarihinde Silivri'de bulunan herkes bu mektuptan haberdardı. Bizi çağırırlarsa bu mektuptan bahsedecek birçok kişi bulunacaktır. Teğmen Can, Ergenekon davasından dolayı tutuklu olarak hastanede yatmakta olan Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün koğuşunda nöbet tutuyordu. Levent Ersöz'ün yanında genellikle eşi Muzaffer Ersöz ve kızı Fulya Ersöz de bulunuyordu. Mustafa teğmen ile Fulya Ersöz zaman içinde birbirlerine aşık oldular ve 25 Eylül 2010 tarihinde (bu tarihten eminim) kendi aralarında nişanlandılar. Bu olayın üstünden daha 10 gün geçmeden, Silivri İlçe Jandarma Komutanı Binbaşı O.K., bunu İstanbul İl Jandarma Komutan Yardımcısı İ.Ç. ile İstanbul il Jandarma Komutanı Kurmay Albay H.K.’ye anlattı. Oğlunuzun ölümünden sonra yaptıkları toplantıda bu olayı nasıl kapatacaklarını konuşan, ölüm raporuna 'Acemi olduğundan intihar etti' diye yazan ve göstermelik tahkikat yaparak bir de bununla İETT (İntihar Eden Teğmenin Tahkikatı) diye alay edenler bu olayı da bilmekte ama komutanlarını korumak adına herhangi birşey söylememektedirler. Oğlunuzun ölümünün asıl sorumlusu olan kurmay Albay H.K. de vicdanı sızlamadan günlük yaşantısına devam etmektedir. Mektup imha edildi mi bilmiyorum ama bunu bilenlerin vicdanını sızlatacak hatırlatmalarda bulunulursa bilen birilerinin bir gün mutlaka vicdanları ile baş başa kalarak itiraf edeceklerini düşünüyorum. 8 Ekim 2010'da Mustafa teğmen, Levent Ersöz'ün yanından uzaklaştırıldı. Geçici olarak Silivri Cezaevi'nden Maltepe Cezaevi'ne sürgüne yollandı. Böyle bir nişanın kendisine zarar vereceğinden korkan Kurmay Albay H.K., Mustafa teğmene nişanı bozması için baskı yapmaya başladı. Mustafa teğmen, bu baskılara karşı geldi, çünkü Fulya Hanım’a aşıktı. Mustafa teğmen Kurmay Albay H.K. tarafından ağır hakaretler edilerek kanunsuz bir biçimde sorgulandı. Sorgu esnasında herhangi bir yer ile irtibata geçmemesi için cep telefonu ve SİM kartı kırıldı, arabasının ve evinin anahtarları alındı, beylik tabancasına el konuldu. Arabası ve evi herhangi bir savcılık kararı olmamasına rağmen arandı. Daha sonra Albay İ.Ç. bir odaya kapatarak psikolojik baskı uygulamaya başladı. Mustafa teğmenin bunalıma girdiğini gördükleri halde ağır hakaretlere ve baskıya devam ettiler. Maltepe Cezaevi'nde göreve yeni başlamasına rağmen, yasak olduğu halde aynı gün nöbet yazıldı."
Mektubu yazan kişinin üstleri tarafından yapılan bu psikolojik baskıları kaldıramayan, yapılan ağır hakaretleri askerlik gururuna yediremeyen Teğmen Mustafa Can’ın yaşadıklarını bir mektuba yazarak ölümünden Kurmay Albay H.K. ve diğer komutanlarının sorumlu olduğunu anlattığı belirtilirken, "Daha sonra bulmuş olduğu ilk fırsatta cezaevindeki nöbet kulübelerinden birine girerek bir erin elinden aldığı silahı kalbine dayayarak saat 10:30 civarında intihar etmiştir" denildi,
"İSTANBUL’İN GÖBEĞİNDE KURTLARA YEM OLDU"
Teğmen Mustafa Can’ın ev arkadaşı Jandarma Teğmen E.E.’nin çok şey bildiği için ileride tanıklık yapmaması için GATA'ya yatırıldığı öne sürüldü. Mektupta, en yakın arkadaşı öldürüldüğü için psikolojisi bozulan Teğmen E.E.’nin durup dururken ağladığı, Yüzbaşı A.Ö.'nın da olaylara tanık olduğu ileri sürülürken şu ifadeler yer aldı:
"Teğmen E.E., ayılmasın diye devamlı Ercan'ı iğneyle uyuşturdular ve konuşmasını bu şekilde önlediler. Yüzbaşı A.Ö. de ilk fırsatta Silivri'den tayin edilerek uzaklaştırılmış ve sağda- solda konuşmasının önüne geçilmeye çalışılmıştır. Kurmay Albay H.K., olayı ilk önce kaza olarak duyurdu ama haberin yayılması üzerine basit bir intihar vakası olarak kayıtları değiştirdi. Olayın ayrıntılarını öğrenen Levent Ersöz'ün eşi Muzaffer Ersöz ile Mustafa Teğmen'in nişanlısı Fulya Ersöz İstanbul İl Jandarmanın nizamiyesine gelip, 'Bunun hesabını soracağız. Basını buraya toplayacağım, damadımızı bilerek öldürdünüz' diye bağırmışlar. Benim ve Mustafa teğmen ile birlikte çalışan bütün arkadaşlarımın vicdanlarımız sızlıyor. Amcacığım, teyzeciğim bunca emek verip yetiştirdiğiniz, vatana hizmet etmek için gönderdiğiniz evladınız İstanbul'un göbeğinde kurtlara yem oldu. Ne olur bu olayın peşini bırakmayın. Katillerin güle oynaya aramızda dolaşmasına müsaade etmeyin. İnsanlar on tane ağaç için ne eziyetlere katılarak gösteri yapıyor, miting yapıyor. Siz aslanlar gibi evladınızı çakallara kurban ettiniz niye peşine düşmüyorsunuz? Devletimiz ve mahkemelerimiz artık çok güçlü ama önce siz kendi evladınızın peşine düşün."