Şark hizmetine tayin edilen polisler, 2016 yılı Mart ayı içerisinde, ikinci bölge olarak nitelendirilen şark görevi için Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki illerin hizmet sürelerine göre tercihte bulunduklarını, ancak tercihlerinden sonra 6 Haziran 2016 tarihinde Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Atama Ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’nde değişiklik yapıldığını belirttiler.
 
Polisler, ikinci bölge hizmet sürelerinin birer yıl uzatılması sonucu mağdur edildiklerini belirterek, mağduriyetlerinin önlenmesi için kendilerine  tekrar bir tercih hakkı tanınması istediler.

Mağdur polisler, aşağıda yer alan dilekçe örneğini imzalayarak, gereğinin yapılması için Emniyet Genel Müdürlüğü'ne  gönderdiler.

Mağdur polislerin dilekçesinde şu ifadeler yer aldı :
 
" EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NE GÖNDERİLMEK ÜZERE …........... İL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ’NE


.......…. İl Emniyet Müdürlüğü kadrosunda Polis Memuru olarak görev yapmaktayım.
Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Atama Ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’nin, “Atama İşlemlerinin Zamanı ve Bildirme” başlıklı 18. Maddesinde belirtilen “... İkinci bölge görev sırası gelen personelin isimleri Genel Müdürlükçe en geç Şubat ayı sonuna kadar ilgili birimlere bildirilir. ...” hükmü çerçevesinde, ikinci bölge görev sıramın geldiğinden bahisle, ismimin birimime bildirilmesi üzerine; 2016 yılı Mart ayı içerisinde, ikinci bölge hizmetimi yapmak istediğim illeri tercih ettim.

Bu tercihlerimi yaparken ailemin ve kendimin eğitim, emeklilik, sağlık gibi unsurlarını dikkate alarak ve hayatımın bundan sonraki akışını düşünerek bölgedeki illerin hizmet sürelerine göre tercihte bulundum.
Ancak benim tercihte bulunmamdan sonra, 6/6/2016-2016/8872 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla, Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Atama Ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin 23. Maddesinde yapılan değişiklik ile ikinci bölge hizmet süreleri uzatılmıştır.

Bu uygulama hukuk devletinin temel ilkelerinden olan KAZANILMIŞ HAK, ÖNGÖRÜLEBİLİRLİK, BELİRLİLİK ve İDAREYE GÜVEN” vb. ilkelerin ihlal edilmesidir. Bu menfi durumun düzeltilmesi ancak; yönetmelik hükmünün iptali için Danıştay Başkanlığında açılacak bir davayla mümkündür.

Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk kurallarında sık sık değişiklikler yapılarak hukuki istikrarı ve belirliliği yok eden kurallar ihdas edilmemesi, geriye yürüyen kuralların kazanılmış haklara dokunmadan bireylerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alınmasını ifade eder. 

Söz konusu yasa hükmü açıkça temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesidir. İdarelerin genel düzenleyici işlemlerde değişiklik yapmada takdir yetkisini bulunduğu mutlaktır. Lakin değişiklik yapma sınırının "hukuki güvenlik ilkesi" ile sınırlandırıldığı da mutlaktır. 

Nitekim Anayasa Mahkemesinin 28.04.2011 tarih ve E.2009/39, K.2011/68 sayılı kararın da aynen “(…)Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini gerçekleştiren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuk güvenliği ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılan ve temel hak güvencelerinde korunan ortak değerdir.(…)” gerekçesi ile Anayasa’ya aykırılığı adeta ilan edilmektedir.
Hukuk devleti en kısa tanımıyla, “vatandaşlarının hukuki güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi” anlatır.

Hukuki güvenlik ilkesi ise, bir toplumda bireylerin bağlı oldukları hukuk kurallarını önceden bilmeleri, davranış ve tutumlarını bu kurallara göre güvenle düzene sokabilmeleri, başka bir ifadeyle ilgililerin hukuki durumun süreceğine olan inancı dolayısıyla hayal kırıklığına uğratılmaması anlamına gelir. Dolayısıyla hukuki güvenlik ilkesi, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur. Hukuk normunun kazanılmış hak ve/veya tamamlanmış işlemlere geriye dönük olarak uygulanması, bireylerin hukuki güvenliklerini hiçe sayacağından, bazı istisnai durumlar dışında hukuka aykırı olacaktır. Zira hukuki güvenliğin amacı ve hedefi, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasıdır.

Anayasa'nın 2. maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri arasında "Hukuk devleti" ilkesine de yer vermiştir. “Hukuk devletinin en önemli niteliğinden biri de "güvenilir" olmasıdır.” Hukuk devleti, Devletin bütün faaliyetlerinde hukukun egemen olduğu devlettir. Bu tür Devlette de "Hukuk güvenliği"ni sağlayan bir düzenin kurulması asıldır. Devlet, görevlerini yerine getirirken, "Hukuk devleti" niteliğini yitirmemeli, hukukun uygar ülkelerinde kabul edilen temel ilkelerini sürekli göz önünde tutmalıdır. Böyle bir düzende, "Devlete güven" ilkesi vazgeçilmez temel öğelerdendir. Devlete güven, hukuk devletinin sağlamak istediği huzurlu ve istikrarlı bir ortamın sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. İnsan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan, adalete ve eşitliğe dayanan bir hukuk düzeni kurarak bu düzeni sürdürmekle kendini yükümlü sayan, tüm çalışmalarında hukuk kurallarına ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olup toplum yaşamında, bireylerin haksızlığa uğratılmamasını ve mutluluğunu amaç edinen bir devleti biçimleyen hukuk devleti tanımını da devlete güven ilkesini de doğal olarak içerir. Devletin, yaptığı düzenlemelerle haksız bir edinim sağlaması ve kişilerin haksızlığa uğratılması kabul edilemez. Anlaşılacağı üzere idareler tesis ettikleri işlemlerde istikrarlı, kazanılmış haklara saygılı, hukuki güvenlik ilkesine de uygun hareket etmek zorundadır. Bu şekilde kişilerin gelecekle ilgili plan, düşünce ve kararlarında mevcut hukuk kurallarına güvenerek hareket etmelerinin sağlanması gerekmektedir. İdarelerin, çalışanlarının mevcut hukuki düzenlemelere olan güvenini sarsacak işlemlerden sakınması gerekmektedir.

Yukarıda yer alan Anayasa Mahkemesi kararlarından anlaşılacağı üzere idareler tesis ettikleri işlemlerde istikrarlı, kazanılmış haklara saygılı, hukuki güvenlik ilkesine de uygun hareket etmek zorundadır. Bu şekilde kişilerin gelecekle ilgili plan, düşünce ve kararlarında mevcut hukuk kurallarına güvenerek hareket etmelerinin sağlanması gerekmektedir. İdareler, çalışanlarının mevcut hukuki düzenlemelere olan güvenine sarsacak işlemlerden sakınması gerekmektedir.

Anayasa’nın 2. Maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesi ile bu ilkenin idare yönünden somut sonuçlarını düzenleyen 125. Maddesine aykırı olduğu açıktır.
Tamamen idareye takdir yetkisi bırakan ve kişileri mağdur eden bu düzenleme nedeni ile mağdur edildim. Bu sebeplerle tarafıma tekrar bir tercih hakkı tanınması hususunda gereğini arz ederim.."