Haber7.com yazarı Mehmet Acet, önceki gün Kilis'te sınırın sıfır noktasında gerçekleştirdiği İskele Sancak programında konuşan Rawdanur Cuma adlı Suriyeli kızı yazdı.


Rawdanur ne oldu da Türkiye ve Türk halkına aşkla bağlandı, Türkiye'nin en büyük mülteci kampının olduğu Kilis'te neler oluyor?

İşte Mehmet Acet'in Kilis gözlemleri;

Gürültülü şehirler beni hep cezbetmiştir. Burada, sadece insanlar değil, otomobiller, motosikletler de gürültülü bir şekilde konuşuyor.

İstanbul’da yaşarken, her şeyin kurala bağlı olduğu, monotonluğun hakim olduğu Avrupa şehirlerine gidiş gelişlerimde İstanbul’un en çok gürültüsünü özlerdim. 

Özlediğim şeyi, kısa süreliğine de olsa, bir Cumartesi sabahı Kilis’te buldum. 
 
Bir tas çorba içmek için en yakın lokantaya kendimi atmayı planlarken, biraz daha adımlayayım dedim, kendimi şehrin gürültüsüne teslim ettim, yürüdükçe yürüdüm. 
Tek masalı, iki sandalyeli 12 metrekarelik lokantaların yanından geçerken, kanaatkar insanlarla mesafeyi açmış olma korkusunu içime atıp, “acaba nasıl geçiniyorlar” diye düşündüm. 
 
90 bin nüfusu olan Kilis’e son 5 yılda 128 bin Suriyeli gelmiş. 

Kilisliler, Suriyelilerle kardeşlik duygusunu şehrin gürültüsünü artırarak paylaşmış. 
Birkaç yüz insanın gidişiyle ırkçılığın tavan yaptığı Avrupa şehirleri bu manzarayı yaşamış olsaydı, toplu intihar eylemleri yaşanırdı belki. 

Avrupalıya sorsanız, ta Haçlı döneminden kalma bir hastalıkla, ‘barbarlar dayanışması’ olarak yorumlayacaktır Kilis’teki bu ortamı. 


 
Ama öyle değil işte. 

Suriyelilerin gelişiyle sosyolojik harcı yeniden karılan Kilis’te, 5 yıldır Avrupa’nın herhangi bir kentinde yaşanan asayiş olaylarından daha azı görülmüş. 

Barbarlığın ölçüsünü şehrin gürültüsüyle belirleyemezsiniz sonuçta. 
 
100 yıl önce kaba güçle suni sınırlar koyarak halkları birbirinden koparan, 100 yıl sonra da aynı projeyi copy-paste yöntemiyle bu coğrafyaya taşımaya çalışan emperyalizmin çözemediği mesele de bu zaten. 
 
Sınırın sıfır noktasında Cuma gecesi yaptığımız İskele Sancak yayınında konuşan Suriyeli genç kız Rawdanur Cuma’ya kulak verelim. 
 
“Gelmeden önce Türkiye’ye karşı nefret duygularıyla doluydum. Çünkü bana öyle öğretmişlerdi. Türkler sömürgecidir diye öğretmişlerdi. O yüzden savaş ortamında bile Suriye’den ayrılmak istememiştim. Ta ki, sınıra geldiğimizde 4 yaşındaki kardeşimi bir Türk askerinin kucağına aldığını görene kadar.”
 
100 yıl önce Sykes-Picot anlaşmasını yapanlar, halkların birbirleriyle temaslarını fiziken kestikten sonra, birbirlerine karşı böyle duygular beslesinler diye eğitim sistemine de karşılıklı nefret duygularını pekiştirecek metinler koymuşlardı. 

Bizim bu tarafa “Araplar bizi sırtımızdan hançerlemiştir” demişler, sınırın öbür tarafındakilerin beynini de “Türkler sömürgecidir” diyerek yıkamışlar.

Halbuki, halklar savaş ortamının dayattığı talihsiz ortamlarda karşı karşıya gelince, bu coğrafyanın doğal genetik refleksleri otomatik şekilde işlemeye başlıyor. 
 
“Türkiye’ye ve bana, aileme, halkıma sahip çıkan Türk halkına büyük bir aşkla bağlandım” diyen Rawdanur, şimdi Rusça öğrenmeye başlamış. 

Gün gelir karşılaşırsa Putin’e, yaptığı katliamları kendi diliyle yüzüne vurmak için. 
 
Reklam yapmayı çok sevmem ama bu defalığına kural ihlali yapıyorum. 

Suriye’den ülkemize sığınanların meselesini bir istatistik meselesi olarak görüyorsanız, Cuma akşamı yaptığımız İskele Sancak yayınını youtube dan bulup rahat bir zamanda izlemelisiniz. 

Kalp atışlarınızın ritmini düzeltecek şeyler konuşuldu o akşam. 

Türk halkının gösterdiği misafirperverliği öven şiirler, yıkılan şehirlere, kaybedilen yakınlara yakılan ağıtlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere ülkeyi yönetenlere gösterilen sevgi gösterileri… 
 
Boş verin gerisini…

5 yıl içinde Türkiye’de dünyaya gelen 165 bin Suriyeli bebeğin büyüdükleri zaman anlatacakları bile hepimize yeter. 
 
Yazı bitiyor ama, Cumartesi sabahı yürüyüşe kendimi kaptırdığım için verdiği randevuya geç kaldığım Kilis Valisi Süleyman Tapsız’dan bahsetmeden bitirirsek eksik kalacak. 
Görev yaptığı üç yıldır kolay kolay kaldırılamayacak bir yükü, soğukkanlı, akıllıca ve hünerli bir şekilde göğüsleyen bir Valisi var Kilis’in. 

Ki böyle bir dönemde bu şehrin böyle bir Vali’ye sahip olması, Allah’ın bir lütfu olmuş. 
 
Kilis’e gelen 128 bin Suriyeli’nin kayıt altına alınıp, eğitiminden sağlığına her şeyleriyle ilgilenen, Kilis halkının gelen göçmenleri alicenaplıkla karşılamasını teşvik eden, sınırın bu tarafında kurulan on binlerce insanın yaşadığı kampların düzenini takip etmekle yetinmeyip, akıllıca bir fikir geliştirerek sınırın Suriye tarafında 100 bin kişinin kaldığı kampların kurulmasına da öncülük eden gayretli bir Valisi var Kilis’in. 
 
Oldu mu oluyor işte. 

Bazen bir kişinin yetenekleri, devasa sorunlar karşısında çok güzel başarı hikayeleri çıkarıyor.