HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesinden sonra yaptığı açıklamada cinayetle ilgili olarak“Devletsizlikten öldürüldü” demişti.

Kanal7 Ankara temsilcisi ve Haber7 yazarı Mehmet Acet, Demirtaş'ın bu söyleminin altında yatan anlamı ortaya çıkardı.

İşte Acet'in o yazısı:

Önceki gün gazetecilerce bu sözlerini biraz açması istenen Demirtaş şunları söyledi:“Ortadoğu’da Kürtlerin bir devleti yok. Arapların 22 devleti var ama Kürtlerin bir devleti yok. Suriye, Irak ve Türkiye de (nedense İran’ı pas geçiyor) Kürtlerin devleti gibi davranmıyor. Türkiye Cumhuriyeti de bütün yurttaşların devleti gibi davranmıyor”

İlk bakışta bir ‘analiz’ gibi duran bu açıklamaları tersten okuduğunuzda, HDP Eş Genel Başkanı’nın aslında büyük bölümü Türkiye topraklarını içine dahil eden bir ‘bağımsız devlet arzusundan’ söz ettiği kolayca anlaşılabiliyor.

Demirtaş’ın zihninin artık ‘özerklik’, ‘kanton’ gibi yönetim biçimlerinin çok daha ötesine dair kafa yorduğu da görülebiliyor.

“Kürtlerin bir devleti yok o yüzden sahipsizler” sözünün Kürtler nezdinde kabul görüp görmediği kolayca test edilebilir.

Mesela, 23 Temmuz’da yeniden silaha sarıldığı için PKK’ya karşı başlatılan operasyonlara Kürtlerin ezici çoğunluğunun vermekte olduğu tepki/cevap biçimine bakabiliriz.

İlk günden bütün unsurlarıyla bağıra bağıra “serhildan/ayaklanma” çağrısı yapan PKK’ya karşı Kürtler derin bir sessizlik ile cevap verdiler.

Mesela şuna da bakabiliriz.

7 Haziran’dan sonra bir PKK prodüksüyonu olarak senaryolaştırılan “Bakın AKP hükümeti Esad’ın kendi halkına karşı yaptığının aynısını Kürtlere karşı yapıyor, Kürtleri katlediyor, Türkiye Suriyeleşti” fikri, devletin/hükümetin, haklılık/meşruiyet sınırları içinde kalması sayesinde film çekimleri başlamadan boşa çıkartılmış oldu.

Kürtlerin çoğu PKK’ya sessizce direnerek, barış/sükun isteyenin aslında  Devlet/hükümet olduğunu, yaşadıkları toprakların Kürt kanıyla sulanması fikrinin ise PKK menşeli olduğunu bütün kara propagandaya rağmen görebiliyor.

Mesele, Demirtaş açısından devletin Kürtlere sahip çıkma meselesi olsaydı, demokratik siyaset ve eşit yurttaşlık temelli çözüm arayışları bu şekilde boşa çıkartılmazdı herhalde.

Demirtaş’ın meselesi bu olsaydı, Suriye savaşı ve PYD’nin Suriye’deki kirli kazanımları sonrası çözüm sürecini yönetenlere karşı “şartlar artık değişti” demesi beklenebilir miydi?

Demirtaş, bu ‘ergen milliyetçi’ tutumuyla partisi içinde ayrılıkçılık yerine‘Türkiyelileşme’ fikrini benimsemeye devam edenlere karşı da bir nevi sopa gösteriyor aslında.

İşin özü, Demirtaş’ın iddiasının aksine Türkiye’de uzunca bir süredir Kürtleri Kürt diye tanıyan bir devlet anlayışı gelişmiş durumda.

Meclisten yeni güvenoyu alan  Ak Parti hükümetini yönetenler bu hükümetin Kürtlerin de hükümeti olduğunu hem sözleri, hem tutumlarıyla yeterince ortaya koymuş oldular.

Ancak Demirtaş’ın derdi “Devlet Kürtlerin de devleti olsun” arzusundan çok,“Kürtlerin ayrı bir devleti olsun” temennisiyle ilgili.

Çözüm sürecinin en kritik yerinde “şartlar artık değişti” demesinden niyetinin bozuk olduğu anlaşılmıştı zaten.