Müsteşarı Hakan Fidan'ın Middle East Policy'nin 2013 Bahar sayısı için yazdığı dış politika makalesinin tamamı Türkçe'ye çevrildi.

YAPIM AŞAMASINDA YENİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI

İşte MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın Middle East Policy'nin 2013 Bahar sayısında 'Yapım aşamasında yeni Türk dış politikası' başlığı ile yayımlanan o makalesi:

Yeni Türk dış politikası, yalnızca içerik anlamında değil, aynı zamanda ön-etkili bir dış politika gündeminin formüle edilmesini ve yürütülmesini sağlayacak araçlar ve mekanizmalar anlamında da dönüşüyor.

Türk dış politikasını takip edenler son on yılda yeni bir etkinlik sürecine girdiğini kabul ediyorlar. Türkiye, dünyadaki rolüne ilişkin yeni algıya paralel olarak bölgesel ve küresel ilişkilere benzersiz bir katkıda bulunmaya azmetmiş durumda ve yükselen bir aktör olarak kendini giderek daha fazla gösteriyor.

Türk dış politikası bu süreçte yalnızca içerik anlamında değil, aynı zamanda ön-etkili bir dış politika gündeminin formüle edilmesini ve yürütülmesini sağlayacak araçlar ve mekanizmalar anlamında da dönüşüyor.

Türkiye dikkatinin çoğunu etkinlik gösterdiği çeşitli bölgelere ve ihtilâf alanlarına yöneltirken, bölgesel ve küresel gündemini destekleyecek kurumsal mimarînin yeniden inşasına daha az yoğunlaşıyor. Ve giderek artan bir şekilde Türk dış politikası hem formülasyon hem de yürütme anlamında liberal bir karakter kazanırken, politika yapım aşamalarında çeşitli aktörler nüfuz sahibi oluyor, Türk diplomatlarının çalışma araç gereçlerine yeni bir liberal kavram seti ekleniyor.

Liberal dönüş

Türkiye’nin dış politika uygulamalarındaki dönüşüm birçok yönden uluslararası ilişkilerde daha liberal bir anlayışın etkisini yansıtıyor. Türk dış politikasının ilkelerini özetleyen bazı terimlere şöyle bir göz atmak, bu noktayı açıklığa kavuşturacaktır: Çok boyutlu diplomasi, işbirliği, komşularla sıfır sorun, vize serbestisi, kazan-kazan stratejileri, sınırsız işbirliği, uyuşmazlığın çözümü, arabuluculuk, demokratik idealleri savunma ve adil uluslararası düzen talebi.

Örneğin, Türkiye’nin uyuşmazlığın çözümüne yaklaşımını ele alalım.

Bu yaklaşım, uyuşmazlığın çözümünü zorlayıcı enstrümanları reddeder; daha çok diplomasiye ve uyuşmazlığın yaşandığı taraflarla diyalog ve irtibata dayanır. Uyuşmazlıklarda taraf olmaktan kaçınan Ankara, siyasî süreçlere büyük paydaşların katılımını savunmakta ve çok yanlılığı tek yanlılığa tercih ederek, bölgesel krizlerin geniş tabanlı katılımla çözülmesine çalışmaktadır. Benzer şekilde, Türkiye komşu bölgelerle ve daha ötesinde karşılıklı bağımlılığı derinleştirecek çabalarla yakın ekonomik bütünleşmeyi teşvik ediyor. Bu durum, uluslararası işbirliğine liberal işlevselci yaklaşımı ve yaklaşımın kurumsallaşmaya vurgusunu çok iyi yansıtıyor.

Dahası, Türkiye’nin son zamanlardaki etkinlikleri adaletin rolüne dikkat çeken liberal-enternasyonalist geleneğin unsurlarını sergiliyor. Türk liderler mevcut uluslararası ekonomik ve siyasî düzenlere eleştirilerini seslendirirlerken, adalet ve eşitliğe dayalı yeni bir sistemin yükselebilmesi için küresel yönetim kurumlarının ayrıntılı bir şekilde yeniden tasarlanması gereğini ileri sürüyorlar. Son yıllarda Türkiye, özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki siyasal dönüşüm bağlamında demokrasi ve insan hakları ilkelerini savunma yönünde yol kat ediyor.

Türkiye’nin bölgesindeki ve dünyadaki bu devrimci girişimlerinin arkasında artık politika yapım sürecine kendilerine özgü katkılarını sunan ve sayıları giderek artan aktörler yer alıyor. Türkiye’nin büyüyen sivil toplumunu temsil eden çeşitli sivil toplum aktörleri arasında ön-etkili bir dış politikayı destekleyen ve Türkiye’nin dünya genelindeki yeni açılımlarına katkıda bulunan ekonomik çıkar grupları ve insanî yardım organizasyonları bulunuyor.

Artık Türk dış politika yapıcıları ülkenin uluslararası ilişkilerini yönetirken daha geniş bir talepler listesini karşılamak durumundalar. Dahası, bu çeşitlilik; dış politika yapıcılarının ülkenin bölgesel ve küresel gündemini geliştirmek üzere giriştikleri yeni politikaları belirleyecek daha büyük bir kavram setini kullanmaları gerektiğini ortaya koyuyor. Nitekim Türkiye’nin yumuşak gücü şimdi diğer unsurların yanı sıra kültürel diploması, gelişim desteği ve arabuluculuk hizmetlerini de kapsamaktadır.

Türk diplomatlarının yeni enstrümanlarına ve yeni dış politikayı destekleyen kurumlara daha yakından bakalım:

Ekonomi dayanışması

Türk dış politikasının oluşturulmasında ekonomik unsurlar giderek daha fazla rol alıyor. Türkiye kendisine 2023 yılına kadar dünyanın en büyük ilk on ekonomisi arasında yer almayı hedefliyor; ekonomi ve siyaset arasındaki bağ özellikle uluslararası ilişkilerde görünür hâle geliyor. Türkiye’nin son yıllardaki etkileyici ekonomik performansı, özellikle diğer ülkeler küresel malî krizin ve sonrası dönemin olumsuz etkilerini yaşarken onu dünya çapında ve bulunduğu bölgede öne çıkarıyor. Ancak hâlâ Türkiye’nin rekabet gücünü artırması ve ekonomisindeki birtakım yapısal sorunları seslendirmesi gerektiği doğrudur.

Bununla birlikte, yeni pazarlara girmek için çalışıldığı göz önünde bulundurulursa, Türkiye’nin artan ihracat potansiyeli ekonomi güdümlü dış politikanın merkezinde yer almaktadır. Finans krizi öncesinde bile Türkiye bölgedeki komşularıyla ekonomik mübadeleleri artırmak ve genişleyen üretim yelpazesi için yeni pazarlar bulmak üzere iddialı bir program uygulamaya girişti. Aslında bu yeni pazarlar ekonomik krizin olumsuz etkilerini kısmen azaltmaktadır.

Bölgesel seviyede ekonomik mübadeleleri canlandırmaya çalışan Türkiye bu amaçla çeşitli entrümanlara başvurmaktadır. Çevresindeki bölgelerde artan yatırım hacmine ve inşaat projelerine ilâveten vize serbestisi programı başlatan Türkiye, mümkün olan her yerde serbest ticaret ya da birçok bölge ülkesiyle tercihli ticaret usulü hedeflemektedir. Bu süreç Ortadoğu’daki siyasî çalkantılar nedeniyle yavaşlamış olsa bile, bu tür girişimlerin gerçek kazanımları bölge normalleştiğinde elde edilecektir.

Benzer bir anlayışla, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve benzerleri bölgede; örneğin, gümrük rejimlerinin ve mevzuatlarının modernleştirilmesi gibi ekonomiye dayalı işlemleri kolaylaştırmak için çalışmaları sürdürüyor. Türkiye ayrıca Orta Asya’da tarihî İpek Yolu’nu canlandırma başlığı altında ulaşım altyapısını geliştirecek iddialı programlara imza atıyor.

Bu tür girişimlerle Türkiye, serbest dolaşımın mümkün olduğu daha geniş bir ekonomik alan oluşturmayı ümit ediyor.

Türkiye’nin dış ilişkilerindeki ekonomi etkinliklerinin bir diğer boyutu, Batı dışında ve yakın komşularında yeni pazarlara açılmasıdır. Özel sektörü temsil eden iş ortaklarından aldığı güçlü enerjiyle Türkiye Afrika, Latin Amerika ve Orta Asya ile ekonomik ve ticarî bağları destekleyecek yeni kampanyaların tanıtımını yapıyor. Bu girişimlere özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının katkısı – ki çoğu zaman bu yardımlar yeni pazarlarda yatırım fırsatlarını ve ticaret bilincini artırmak için iş forumlarına ev sahipliği yapmak şeklinde gerçekleşiyor - son derece önemli. Örneğin, Marmara Grubu yıllardır Avrasya Ekonomik Zirvesi’ni düzenliyor, Türk İş Adamları ve Sanayicileri Konfederasyonu (TUSKON) hayli etkili Türkiye-Afrika Ticaret Köprüsü toplantılarını ve Türk-Amerikan iş forumlarını gerçekleştiriyor. Bunların sonucunda, Afrika’nın Türk dış ticaretine katkısı 2000 yılında 4,6 milyar dolar iken, 2011 yılında bu rakam 17,1 milyar dolara yükselmiş bulunuyor. Hem ikili hem de çoklu ilişkilerle gerçekleştirilen bu projelerle Türkiye, hızla değişen ve çekim merkezinin yükselen ekonomilere doğru kaydığı dünya ekonomisi içindeki yerini ayarlamaya çalışıyor.

Bu ekonomik etkinliği idare etmek için Türkiye bazı kuruluşlara güveniyor. 1987 yılında kurulan Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEIK) ekonomik mübadelelerin eşgüdümünde önemli bir rol oynamaya devam ediyor. Türkiye’nin ekonomi ortaklarıyla oluşturulan ikili konseyler, uluslararası ekonomik faaliyetlerin genişlemesini düzenleyen bir başka mecra. Son zamanlarda köklü bir değişiklikle yeniden yapılandırılan Ekonomi Bakanlığı, Türkiye’nin iç ekonomik gelişimi ile dış ticaret stratejisi arasında daha fazla sinerji üretmek üzere “Premium Türkiye”yi yansıtan Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın işlevlerini üstleniyor.

Birçok durumda etkili iş ortakları Türkiye’nin yeni pazarlardaki ticaret ve yatırımlarını koordine etmek üzere gönüllü elçiler olarak hareket ediyor.

Üst düzey siyasî diyalog

Dış ilişkileri katlanarak devam eden Türkiye, ortaklarıyla üst düzey siyasî diyalogların sürdürülmesine çok dikkat diyor. Bir yandan onlarca yıldır üye olduğu uluslararası ve bölgesel örgütlerde nüfuz sahibi olmak yoluyla bu hedefe ulaşmak için çalışan Türkiye’nin son yıllarda uluslararası organizasyonlarda ‘sözü daha geçerli’ temsil edilmesi tesadüf olmasa gerek. Türkiye Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyesi ve Türk diplomatlar Avrupa Konseyi ile İslam Konferansı Örgütü’ne başkanlık etmek için seçiliyorlar.

Bir başka düzeyde ise Türkiye birçok komşusu ve bazı bölgesel organizasyonlar ile üst düzey stratejik işbirliği konseyleri oluşturuyor. Formatlar konseylerin karakteristiklerine göre farklılık gösteriyor ancak genel itibarıyla konseyler devlet başkanlarıyla yapılan yıllık ve altı aylık toplantılar, tarafların bakanlarını bir araya getiren ortak kabine toplantıları ve teknik düzeyde çalışma gruplarını içeriyorlar.

İşlevsel olarak konseyler ticaretten ulaşıma, hizmetlerden tarıma kadar çeşitli konu başlıklarında işbirliğinde bulunuyorlar. İş forumları ise Türkiye ile söz konusu ortaklar arasındaki ikili ilişkilerin ele alındığı toplantı yerlerini temin ediyor. Bu temel üzerinde Türkiye bu tür forumların, bölgesel ve küresel ortak konuların tartışıldığı daha geniş bir platformun çekirdeğini oluşturmasını ümit ediyor.

Kalkınma yardımı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Somali’nin başkenti Mogadişu’ya yaptığı tarihî ziyaret ile özetlenen ve Afrika’da kuraklığın hüküm sürdüğü ülkelere insanî yardım sunmak üzere başlattıkları muazzam kampanyalar 2011 yazından beri Türkiye’yi dünyaya tanıtmaya devam ediyor. Daha önce Mayıs 2011’de 4. BM Azgelişmiş Ülkeler Konferansı’na ev sahipliği yapan Türkiye, bu ülkelerdeki kötü durumla ilgili olarak uluslararası toplumda farkındalığın artması için çalışarak İstanbul Eylem Planı’nın onaylanması için çaba gösterdi, uluslararası paydaşların 2020 girişimleriyle üstelenecekleri projelere ilişkin hazırladığı ayrıntılı yol haritası hazırladı. Tüm bunlar Türkiye’nin dış politika çalışma takımında yer alan yeni bir enstrümanı gözler önüne serdi: İnsanî yardım ve kalkındırma yardımı. Türkiye’nin sivil toplum yardım kuruluşları, az gelişmiş ülkelerde doğal afetlerden veya açlıktan etkilenen muhtaçlara gıda, barınak ve tıbbî yardımda bulunmak üzere kampanyalar düzenlemeye devam ediyor.

Resmî düzeyde ise kalkınma işbirliği geniş kapsamlı olarak ele alınıyor. Yakın çevresine ve ötesinde istikrar, barış ve gelişime katkıda bulunma arzusunu yansıtan Türkiye son yıllarda Resmî Kalkınma Yardımı (ODA) adı altında bazı gelişmekte olan ülkelerin sosyo-ekonomik yeniden yapılanmasına yardımcı oldu. Türkiye’nin yardım alan bir ülkeden yardımda bulunan bir ülke hâline gelmesi, şimdilerde ODA’nın net iştirakçisi olması ve yükselen uluslararası donörlerden biri olması gerçeğinin altını çiziyor.

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) ülkenin ODA, ulusal ve uluslararası paydaşlarla yaptığı çalışmaların koordinasyonu görevini yerine getiriyor. TİKA, kurulduğu 1992 yılından bu yana resmî yardım ajansı olarak çalışmalarına devam ediyor. 2002 yılında 12 ofisi varken, bugün 25 ülkede 28 ofisi bulunan ajans 100’den fazla ülkede çeşitli kalkınma projeleri yürütüyor. Esasen Balkanlar ve eski Sovyetler Birliği’nde faaliyetlerine başlayan kuruluş, MENA ülkeleri ile Alt Sahra Afrikası’nda proje yürütme yetkisine sahip bulunuyor –ki bu durum Türkiye’nin dış politika gündeminin yayılması ve çeşitlendirilmesiyle birlikte sürüyor.

TİKA projeleri başlıca ortak ülkelerdeki personelin eğitimi ve kurumsal kapasite inşasına katkıda bulunmayı olduğu kadar altyapı projelerine, hastane ve okul inşaatlarına, kültürel mirasın korunmasına ve insanî yardımlara destek olmayı hedefliyor. Türkiye’nin yıllık ODA ödemeleri 1,32 milyar doları geçiyor.

Kültürel diplomasi

Yumuşak güç kavramı Türkiye’nin bulunduğu bölgede ve ötesinde artan popülaritesini tanımlamak üzere özellikle kendi kültürel ürünleri sayesinde sıkça kullanılıyor.

Türk dizileri Ortadoğu’da ve Balkanlar’da birçok TV istasyonunda yayınlanıyor ve Türk oyuncular bu ülkelerde ünlüler olarak ağırlanıyor.

Artan görünürlük aynı zamanda Türkiye’nin marka değerini yansıtmaktadır ve buna paralel olarak ülke, bölgede bir cazibe merkezi olarak yükselmektedir. Genel anlamda bu tür gelişmeler Türk dili ve kültürüne ilgi oluşturmaktadır. Karşılığında Türkiye, kültürünün sınırları ötesinde daha iyi anlaşılmasını sağlayacak bir özgüven geliştirmektedir.

Bu kültür diplomasisi Türk dış politikasında yaşanan yeni dönemle iyi bir şekilde örtüşmektedir. Türkiye’nin ileriye dönük bölgesel ve küresel gündemi de daha sağlıklı bir ortaklık için temellerin atılması ve daha fazla karşılıklı anlayış amacıyla insan insana ilişkilerin resmî düzeyde artmasını öngörmektedir. Türkiye yakın çevresindeki halklarla geçmişin kötü anılarını silmek ve ortak bir gelecek inşa etmek için tarihî ve kültürel bağları canlandırmak üzere birçok girişimde bulunmaktadır.

Bu bağlamda, Türkiye birkaç enstrüman geliştirmektedir. Birincisi, kalkınma yardımı kültürel diplomasi girişimleriyle kısmen koordine edilmiştir; TİKA’nın desteklediği bazı projeler Türk ve Müslüman kültürel mirasının restorasyonu için harekete geçirilmiştir. İkincisi, biricik görevi Türk dili ve kültürünü teşvik etmek amacıyla kurulan Yunus Emre Vakfı’dır. Hâlihazırda 22 ülkede temsilcilikleri bulunan vakfın yeni temsilcilikler için çalışmaları devam etmektedir. Üçüncüsü, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Başbakanlık’a bağlı bir kuruluş olarak kültürel diplomasiye yönelik önemli sorumlulukları yerine getirmiştir. Ek olarak çeşitli ülkelerde yaşayan Türklere de hizmet götüren kuruluş, aynı zamanda Türk kültürünün yurtdışında teşvik edilmesini sağlayacak projelere destek vermekte ve Türk hükümetinin yabancı öğrencilere sağladığı bursların idaresini yürütmektedir.

Kamu diplomasisi

Türkiye’nin ileriye dönük dış politika gündemi hem akademi hem siyaset çevrelerindeki uluslararası politika gözlemcilerinin ilgisini uyandırmıştır. Uluslararası basında yer alan raporların sayısı akademisyen ve pratisyenlerin uluslararası ilişkilerde Türkiye’nin dinamizmini anlamak istediklerini ortaya koymaktadır. Ancak uluslararası gözlemciler arasında devam eden Türk dış politikasıyla ilgili tartışmaların zaman zaman derinliği olmadığı ve kışkırtıcı nitelik taşıdığı görülmektedir. Örneğin, son yıllarda Türkiye’nin kendisine daha bağımsız bir dış politika edinme arayışı bazı Batılı çevrelerde yanlış yorumlanmakta ve Türkiye’nin eksenini Atlantik topluluğundan başka bir yöne kaydırıp kaydırmadığı gibi sonuçsuz tartışmalar yapılmaktadır.

Artan bu ilginin ve dönüşüm rotasının sağlıklı analizlerinin sunumuna duyulan ihtiyacın farkında olarak Türkiye, bölgesel ve küresel politikalarda yeni dış politikasını uluslararası camiaya açıklayacak adımlar atmaktadır. Kamu Diplomasisi Koordinatörü, Başbakanlık Ofisi’ne bağlı olarak yurtta ve yurtdışında farklı gruplarla diyalog kurulması ve Türk dış politikasının daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmak için çeşitli ve çoktaraflı projeler yürütmektedir. Bu tür programlar aracılığıyla ofis, Türkiye’nin uluslararası kamuoyunda görünürlüğünü artırmak ve Türkiye’nin yumuşak yüzünün temel direklerinden biri olarak yükselmeyi hedeflemektedir.

Sonuç

Türk dış politika yapıcılarının kullandıkları enstrümanlara ilâveten Türkiye’nin yumuşak güç aktifleri de gelişmiştir. Bu süreç devam ederken Türk diplomasisinin zamana uygun enstrümanları da keza büyük bir gelişme kat etmektedir. Yeni diplomatik etkinliğin giderek artan taleplerini karşılamak üzere örneğin, Dışişleri Bakanlığı mevzuatlarını güncellemekte, personel sayısını artırmakta ve yeni gelen aktif diplomatlar için eğitim programlarını yeniden yapılandırmaktadır. Türkiye aynı zamanda sert güç kaynaklarının desteklenmesinde de önemli bir mesafe katetmiştir. Türk savunma sanayinin iç alım ihtiyacı yüzde 50 oranında artarken, millî silâh sistemlerinin gelişimine ilişkin bazı projeler devam etmektedir.

Katkıda bulunan ve sayıları giderek artan aktör ve enstrümanlarla Türk dış politikasının daha iyi eşgüdüme ihtiyacı olduğu açıktır. Şimdi Türkiye’nin sivil toplum kuruluşları, iş ortakları ve diğer benzer gruplar tarafından kanalize edilen farklı destek gruplarının taleplerini düzene koymak için mekanizmalar geliştirmesi gerekmektedir. Keza yeni enstrümanları kullanıma almak ve Türkiye’nin yumuşak gücünü ortaklaşa oluşturmakla görevli çeşitli kurumlar arasında daha iyi uyum sağlanmasına da gerek duyulmaktadır.

Koordinasyon olmaksızın tekrarlar ve etkisiz sonuç kaçınılmazdır."