Ergenekon davası temyiz incelemesi 2'nci duruşmasında sanık Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un savunmaları alındı. Yargıtay'da görülen temyiz davasının 2'nci duruşmasını Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un kızı ve oğlu da takip etti.

'BU İDDİANAMELERİ HAZIRLAYANLAR ADİL OLAMADI'

Görevlerinden uzaklaştırılan, suç örgütleri ile ilişkili oldukları ileri sürülen, kimi şuanda tutuklu olan, kimi de yurtdışına kaçan savcılar tarafından bu iddianamelerin hazırlandığını belirten Başbuğ, şöyle devam etti:

'Üzülerek söylüyorum; bu iddianameleri hazırlayan kendi ülkemizdeki bu savcılar, bir düşman ülkenin savcısı kadar bile adil olamadılar. Özel Yetkili Mahkemeler ise bu kararlara imza atan mahkemelerdir. Bu mahkemeler AYM'nin ihlal kararlarının üzerine alelacele kapatılan mahkemelerdir. Bu mahkemeler neden kapatıldı? Görevleri bittiği için mi? Yoksa işledikleri hukuk cinayetleri ayyuka çıktığı için mi? Bu mahkemelerin hakimlerine ne oldu? Bazıları görevlerinden uzaklaştırıldı, bazıları suç örgütü içine sokuldu, bazıları da tutuklandı. Bu savcıların ve hakimlerin aldıkları kararların hukuk değeri taşıdığını söyleyebilir miyiz? Bu iddianameler ve kararlar üzerinden hareket ederek, davaların yeniden yargılanmasını veya temyizini yapmak ne kadar adil ve doğru bir durumdur? Türkiye ve 16. Ceza Dairesi olarak sizler bir ilkle karşı karşıyasınız. Böyle bir durum Türkiye'de daha önce yaşanmadı.'

'YARGILANMALARINI İSTİYORUM'

Birinci sorumluluğunun bu süreçte hayatlarını kaybedenlere karşı olduğunu söyleyen Başbuğ, 'İkinci sorumluluğum; bu davalar süresince özellikle Beşiktaş Adliyesinde ifade verirken, kendilerini kendi topraklarımızda, yani Türk topraklarında; 'yabancı bir ordunun askeri gibi' hisseden, bu acıyı yaşayan, arkadaşlarıma karşıdır. Bu acıyı kimse unutturamaz. 11 Şubat 2011 günü Silivri'de Balyoz Davası duruşması sonunda yaşatılan acıyı da kimse hafızalarımızdan silemez. 

Üçüncü sorumluluğum; tarihe karşıdır. Belki bugün Türkiye'nin ve Türk Milletinin bu davalar karşısında yorulduğunu söylesek, pek yanlış olmaz. Ama, ileride mutlaka birileri bu dönemin tarihini sebep ve sonuç ilişkilerine dayanarak yazacaklardır. İşte onlara yardımcı olmayı da bir görev olarak kabul ediyorum. Dördüncü sorumluluğum ise;
TSK'ya karşı yapılan bu komploların planlayıcı ve icracılarının yakalanıp, ortaya çıkarılıp, adil şekilde yargılanmalarını sağlamaktır. Bu olmadan, bu davalar, bu süreç bitmez' ifadelerini kullandı.

Obama yönetimi esnasında, Ilımlı İslam düşüncesinin terk edildiğini kaydeden Başbuğ, ifadesine şu şekilde devam etti:

"GÜLEN'İN ABD'YE GİTMESİNE YARDIMCI OLANLARA BAKMAK LAZIM..."

'Fethullah Gülen'e gelince, özellikle ABD'nde kalmasına yardımcı olan isimlere bakılırsa, O; neo-conlar tarafından Ilımlı İslam konseptinin uygulanmasında kullanılabilecek bir kişi olarak değerlendirilmiş olabilir. Sosyal devlet olgusunun zayıflaması, yeni kimlik ve aidiyet arayışları, ekonomik beklentiler, toplumları ister istemez yeni dayanışma arayışlarına, cemaatleşmeye itmiştir. Ancak, Gülen Cemaatinin bu beklentilerin üstünde hedefleri olduğu çeşitli istihbarat raporlarında yer almaktaydı. Başlangıçta bir noktaya açıklık getirmek isterim. Cemaat deyince, bir camiayı toptan ve baştan suçlu ilan etmek doğru değildir. Sözlerimiz; TSK'ne karşı yapılan komplolarda planlayıcı ve icracı olarak rol alanlara ve yapılanlara destek veren cemaat mensuplarına yöneliktir.


"GÜLEN CEMAATİNİN HEDEFLERİNE ULAŞMASI İÇİN EN BÜYÜK ENGEL TSK İDİ"

Kara Kuvvetleri Komutanlığı dönemimde, bana çeşitli kanallardan iletilen bazı 'duyumlar' özellikle Gülen Cemaatinin TSK içinde kadrolaşmaya çalıştığı ve TSK'nin sahip olduğu 'milli ordu'niteliğine zarar verecek faaliyetler içinde olduğunu gösteriyordu. Bu kapsamda, TSK personeli arasındaki mezhep farklılıklarının kullanılmaya çalışılması en rahatsız edici konuların başında gelmekteydi. Görüleceği gibi; Gülen Cemaatinin hedeflerine ulaşması için en büyük engel TSK idi. O zaman TSK halkın gözünde itibarsızlaştırılmalı ve sesi kesilmeliydi, karşıt kadrolar tasfiye edilmeliydi. İşte yaşanılanda budur. Sivil-asker ilişkisi, yasalarla çizilen sınırlar içerisinde, karşılıklı samimiyete, güven ve itimada ve askerlik mesleğinin profesyonel niteliğine saygı gösterilmesine dayandırılmalıdır.